Bir kamyonetin deposu dolarken çıkan fatura, bir evin aylık mutfak masrafına yaklaşmış durumda. Ekmeği fırına, poğaçayı markete taşıyan o araçların deposu her zamankinden daha pahalı doluyor. Bu durum da doğrudan soframıza yansıyor. Çünkü nakliye arttığı zaman yakıt masrafı da artıyor ve ürünlerin fiyatı ister istemez yükseliyor.
Gıda fiyatlarının neden düşmediğini anlamak için uzağa bakmaya gerek yok. Motorine her zam geldiğinde tarladan çıkan domatesin, pazara gelen biberin, manava ulaşan patlıcanın fiyatı da artıyor. Üretici de nakliyeci de aynı sorunla boğuşuyor. Her litrede alınan yüksek vergi yükü bel büküyor. Motorinin litresi bugün 57 lira 63 kuruş. Bunun 22 lira 60 kuruşu ÖTV ve KDV. Bu tablo karşısında kim rahat olabilir? Üç yıl önce motorinin toplam fiyatı bugün ödediğimiz vergi kadardı. Bu fark bile tek başına enflasyonun neden bir türlü düşmediğini açıklıyor.
Çiftçinin mahsulü tarladan çıkmadan maliyet artıyor. Tarım ürünlerinin çiftçiden çıkış fiyatı yıllık yüzde 45,40 arttı. Bu artışın en büyük nedeni akaryakıt gideri. Üretici traktörünü doldururken zorlanıyor. Nakliyeci kamyonetine mazot koyamıyor. İkisi de akaryakıttan alınan verginin düşmesini istiyor çünkü fiyatların biraz olsun gerilemesi için başka bir yol kalmadı.
Bir fırına ekmek götüren nakliyecinin yaşadıkları da bunun küçük bir özeti. Kamyonetinin 90 litrelik deposu geçen yıl 3.787 liraya doluyordu. Bugün aynı depo 5.186 liraya doluyor. Bir yılda 1.399 lira fark var. Bu fark yalnızca bir aracın deposunda görünen kısım. Asıl yük, bu artışın ürünün raf fiyatına yansımasıyla ortaya çıkıyor.
Bu şartlar altında enflasyonla mücadele yalnızca söylemle mümkün olmuyor. Motorine gelen her zam hayatın her alanına yayılıyor. Sofraya giren ekmekten pazardaki meyve sebzeye kadar her şey etkileniyor. Bu nedenle akaryakıt vergisinin yeniden ele alınması artık bir zorunluluk haline geldi. Çünkü bu yük altında ne üretici dayanabiliyor ne de tüketici nefes alabiliyor.