Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar şu ifadeleri kullandı;

"Bugün Eskişehir’de, adeta ikinci evimde sizlerle bir arada olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Tabii, bu İl Danışma Meclisi Toplantısı vesilesiyle Türkiye’nin enerji vizyonunu, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde ortaya koyduğumuz AK Parti’nin geçtiğimiz yirmi iki, yirmi üç yılda yaptıklarını ve Türkiye Yüzyılı’na dair enerji hedeflerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli kardeşlerim, enerji hayatın olmazsa olmazıdır. Hatırlayınız, çok kısa bir süre önce, 28 Nisan’da Avrupa’da bir hadise yaşandı. İspanya, Portekiz ve kısmen Fransa’yı da etkileyen; yaklaşık altmış milyon insanın hayatını felce uğratan bir olay… Saatler süren, bazı yerlerde günleri bulan elektrik kesintileri yaşandı.

Enerji, var olduğunda kıymeti çok fazla bilinmeyen; ancak yokluğunda hayatın idamesini doğrudan etkileyen çok önemli bir araçtır. Elektrik, doğal gaz, akaryakıt… Bunlar hayatın olağan akışının sürmesi için vazgeçilmez unsurlar. Öyle bir dünyaya doğru gidiyoruz ki artık elektriksiz bir hayatı düşünmek mümkün değil. Elektrik olmadan artık haberleşme yok, ulaştırma yok, günlük hayatın devam etmesi mümkün değil, bankacılık işlemleri yapılamıyor. Dolayısıyla gençler, sosyal medya da yok; çünkü internet yok.

Elektrik, artık hayatımızın her alanında var ve bundan sonraki süreçte daha da yoğun bir şekilde var olmaya devam edecek. Bu nedenle bizim birinci görevimiz, Türkiye’de yaşayan 86 milyon vatandaşımıza, 7 gün 24 saat kaliteli, kesintisiz ve uygun fiyatlı enerji temin edebilmek, bunu sürdürülebilir hâle getirebilmektir. Bu yalnızca günlük hayatın devamı açısından değil, Türkiye ekonomisi açısından da hayati önem taşıyor. Enerjideki arz güvenliği, Türkiye için bir millî güvenlik meselesidir.

Değerli kardeşlerim, zaman zaman zamlarla, zaman zaman kesintilerle, kırsal bölgelerde yaşanan kalite problemleriyle gündeme gelen bir iş yapıyoruz. Ama bu işin arkasında çok büyük bir emek var. Türkiye’de biz her gün 32 milyon araca yetecek akaryakıtı tedarik etmek, 42 milyon haneye 7/24 elektrik sağlamak, 21 milyon haneye doğal gaz ulaştırmak zorundayız. Bugün burada bakanlığı temsilen ben varım ama kamuoyunun gözünde bizler görünsek de arka planda binlerce enerji emekçisi kardeşimiz var. Bu büyük faaliyeti gece gündüz büyük bir gayretle yürütüyoruz.

Enerji güvenliği dediğimizde, yani enerjinin arz güvenliği ve tedarikinden bahsettiğimizde, AK Parti iktidarı boyunca bu alanda üç temel hedefimiz oldu:

Birincisi, elbette ki enerjiyi tedarik edebilmek, yani arz güvenliğini sağlamak. Israrla vurguluyorum: Bu bir millî güvenlik konusudur. Enerji arz güvenliği, gıda güvenliği kadar, sınır güvenliğimiz kadar önemlidir.

İkinci önceliğimiz, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını sona erdirmek ve enerjide bağımsız bir ülke olmasını sağlamak oldu. Bu doğrultuda son 22-23 yıldır politikalarımızı kararlılıkla yürüttük.

Neden enerjide bağımsızlık önemli? Ekonomik yönüyle açıklamak gerekirse, şöyle çarpıcı bir rakamı sizlerle paylaşmak istiyorum: Son 22 yılda Türkiye’nin enerji ithalatına ödediği toplam tutar ne kadar biliyor musunuz? Bir trilyon dolar. Evet, Türkiye, enerjiyi ithal etmek için dışarıya bir trilyon dolar ödedi.

Peki, bu parayla neler yapılabilirdi? O bir trilyon dolarla 200 tane Atatürk Barajı inşa edilebilirdi. Aynı parayla, bugün Akkuyu’da gerçekleştirdiğimiz ve 70 yıllık bir rüyayı gerçeğe dönüştüren dört reaktör değil, tam 100 nükleer reaktör yapılabilirdi. İstanbul Havalimanı gibi dünyanın gıpta ile izlediği projelerden tam 91 tane inşa edilebilirdi.

Dolayısıyla enerjideki bağımsızlık hikâyemiz, aslında Türkiye’nin ekonomik bağımsızlık hikâyesidir. Biz bugüne kadar Türkiye’yi enerjide dışa bağımlılıktan kurtarmak için büyük bir gayretin içinde olduk.

Çok farklı bir stratejiye, farklı politikalara yöneldik. “Millî Enerji ve Maden Politikası” adını verdiğimiz bu yaklaşımı uygulamaya başladık. O dönemde Sayın Bakanımız müsteşar, ben ise müsteşar yardımcısıydım. Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’tı. O zaman dedik ki: Türkiye’de enerjideki dışa bağımlılığı azaltmak için artık bir şeyleri değiştirmemiz gerekiyor.

Şöyle yola çıktık: Petrol ve doğal gaz aramacılığında kendi gemilerimiz olmalı. Kendi sismik araştırma gemilerimiz, kendi sondaj gemilerimiz olmalı. Kendi mühendislerimizle, jeologlarımızla, petrol ve doğal gaz mühendislerimizle, teknisyenlerimizle… Kimine göre masal, ama bize göre destan olan “Mavi Vatan”da gece gündüz çalışmalı, nerede petrol ve doğal gaz varsa kendi gemilerimizle aramalıyız dedik. Birinci hedefimiz buydu.

İkinci hedefimiz ise, çeşitli sebeplerle örneğin terör nedeniyle daha önce gidilememiş, hiç arama yapılmamış hiçbir yer bırakmamaktı. Nerede petrol, nerede doğal gaz varsa arayacağız, bulacağız ve bunları ekonomimize katacağız dedik. Bu ikinci hedefimizdi.

Bu hedefleri ortaya koyduk. Biliyorsunuz, bugün Türkiye dünyanın en modern deniz sondaj filolarından birine sahip ülkelerden biri hâline geldi. Türkiye, dünyanın en büyük altıncı deniz sondaj filosuna sahip. İnşallah çok yakın bir gelecekte ilk dörtte yer alacağız. Türkiye Petrolleri, dünyadaki en büyük dört enerji şirketinden biri olacak.

Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han gemileriyle Türkiye, Akdeniz ve Karadeniz’de bugüne kadar 51 derin deniz sondajı gerçekleştirdi. Bu stratejiyi hayata geçirdikten yalnızca üç yıl gibi kısa bir süre içinde, Cumhuriyet tarihinin en büyük doğal gaz keşfini gerçekleştirdik. O dönemin bakanının da dediği gibi, “arayamazlar” denilen, “arasalar da bulamazlar” denilen Karadeniz’de, Cumhuriyet tarihimizin en büyük doğal gaz keşfi yapıldı.

Orada, karadan 170 kilometre açıkta, deniz derinliğinin 2 kilometreden fazla olduğu bir noktada, deniz tabanından sonra da 2 ila 2,5 kilometrelik bir sondajla ulaşılan doğal gaz, bugün çıkarılıyor. Hamdolsun, bugün Eskişehir dâhil olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında, dört milyon haneye yetecek miktarda doğal gazı artık kendi üretimimizle sağlıyoruz.

Ortaya koyduğumuz stratejiyi kararlılıkla uyguladık, adımlarımızı cesaretle attık ve kısa bir sürede meyvelerini almaya başladık.

İkinci hedefimiz, gidilemeyen yerlerde petrol ve doğal gaz aramak demiştik. Bugün Türkiye, tarihinin en büyük petrol keşfini de gerçekleştirdi. Adı bir dönem terörle, kanla, gözyaşıyla anılan Gabar’da, Şırnak’ta artık Türkiye kendi petrolünü üretir hâle geldi. Şu anda günlük 80 bin varil petrol üretimi seviyesine ulaştık.

Büyük bir ısrarla, inançla ve elbette milletimizin, sizlerin dualarıyla; Cumhurbaşkanımızın o dirayetli liderliğiyle bütün bunları adım adım planladık, planladığımız şekilde uyguladık ve neticelerini almaya başladık. Elbette yapacak daha çok işimiz var. Ama çok kısa bir süre önce Gabar’daydım; bununla ilgili bir anekdotu aktarmama müsaade edin.

Dokuz Mayıs’ta, Meclisimizdeki milletvekillerine; Meclis Başkanımız, grup başkanımız ve grup başkanvekilleri aracılığıyla, hiçbir ayrım gözetmeksizin muhalefetiyle, iktidarıyla tüm milletvekillerine davetimizi yaptık. Kırka yakın milletvekiliyle birlikte, on dokuz Mayıs’ta Gabar’da gençlerimizle “enerjide bağımsızlık yürüyüşü” gerçekleştirdik. Kulelerden birine çıktık, gençlerle birlikte o atmosferi soluduk.

Şunu ifade edeyim: Elbette işin ekonomik boyutu çok önemli. Bizi dışa bağımlılıktan kurtaracak bir kaynak. Şu an için her yıl yaklaşık iki milyar dolar bu bölgeden ülke kasasına giriyor. İnşallah üretim arttıkça bu rakam daha da yükselecek. Ancak ekonomik değeri ne kadar büyük olursa olsun, bunun yanında çok daha kıymetli bir sonuç daha var: Şırnak’ta, Gabar’da, bu bölgenin çocukları için artık umut var. Bu projeyle 3 bin 200 kişiye istihdam sağladık. Bundan sonra geliştireceğimiz projelerle birlikte o gençlerin, o kadınların gözlerinde umut görüyoruz. Hayata dair beklentileri, hayalleri ve büyük bir gelecek hayali var. Bu, projenin ekonomik getirilerinden belki de daha değerlidir.

Bugün terörsüz bir Türkiye’yi konuştuğumuz bir atmosferde Gabar Projesi çok daha derin bir anlam kazanıyor. İnşallah ülkemiz terörden tamamen kurtulduğunda çok daha büyük, çok daha güzel işler yapacağız. Daha aydınlık bir Türkiye’ye hep birlikte yürüyeceğiz.

Bu işler, dediğim gibi, çok ciddi planlamalarla mümkün oluyor. İstikrarla oluyor. Arka arkaya devam eden güçlü yönetimlerle mümkün oluyor.

Bir başka önemli alan ise Türkiye’nin yetmiş yıllık rüyası olan nükleer enerji meselesidir. Biliyorsunuz, bu hafta 27 Mayıs İhtilali’nin yıl dönümüydü. Ta rahmetli Adnan Menderes döneminde, 1955-1956 yıllarında Türkiye’nin nükleer enerjiye sahip olma hayali başlamıştı. Türkiye, birçok ülke gibi nükleer enerjiyle ilgili planlamalar yaptı. Ancak hemen her iktidar döneminde bu hayal maalesef gerçekleşemedi.

2010 yılında Türkiye, Rusya Federasyonu’yla hükümetler arası bir anlaşma imzaladı. Bugün Akkuyu’da, yaklaşık 30 bin kişinin çalıştığı dünyanın en büyük nükleer santral şantiyesi inşa ediliyor. Dört reaktörün aynı anda yapıldığı, Cumhuriyet tarihinin en büyük dış yatırımı olan bu proje hızla yükseliyor. İnşallah en kısa sürede birinci reaktör devreye alınacak. Tamamı ise 2028 yılında faaliyete geçtiğinde, Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacak.

Kendi doğal gazını arayan, bulan ve üreten; kendi petrolünü çıkaran; nükleer enerjiyi sistemine katan; yenilenebilir enerji kaynakları olan rüzgârı, güneşi, jeotermali ve biyokütleyi kullanan bir Türkiye inşa ediyoruz.

Elbette bu sürecin Eskişehir özelinde de önemli yansımaları var. Madenler bu şehir için çok kıymetli. Türkiye artık madende ithalata bağımlı olmaktan çıkıyor, kendi madenlerini kendisi işliyor. Çeşitlilik açısından dünyadaki en zengin ülkelerden biri olan Türkiye, bu alandaki hedeflerine kararlılıkla ilerliyor.

Tabii bütün bu çalışmaları yaparken günün sonunda şu soruyla karşılaşıyoruz:
“Bakanım tamam da, bizim faturalara bu iş nasıl yansıyacak?”
Öyle değil mi? Günün sonunda dönüp dolaşıp şuna geliyoruz:
Elektrik faturası ne olacak? Doğal gaz faturası ne olacak?

Bakın, bütün bu çalışmalarla birlikte biz vatandaşlarımızı, özellikle 2019’dan itibaren ve pandemi sürecinde yoğun bir şekilde, elektrik ve doğal gazda desteklemeye devam ettik. Hâlen de bu desteği sürdürüyoruz.

Bugün elektrik abonelerimizin yüzde 97’sinin faturalarında destek oranı hâlâ yüzde 50’nin üzerinde. Yani, elektrik faturasının yüzde 54’ünü devlet olarak biz karşılıyoruz. Doğal gazda da yine yüzde 50’nin üzerinde bir kısmı devlet tarafından sübvanse ediliyor.

Devletimiz, hazinemiz, maliyemiz; Gabar’da, Sakarya Gaz Sahası’nda ürettiğimiz doğal gazdan ve diğer kaynaklardan elde edilen gelirlerle bu destekleri sağlayabiliyor. Dolayısıyla burada elde ettiğimiz tüm kazanımları vatandaşlarımıza yansıtmaya devam ediyoruz. İnşallah bundan sonra da bu destekler sürecek.

Değerli kardeşlerim,
Eskişehir özelinde de birkaç hususu paylaşmak isterim.
Gerçekten Eskişehir’i ikinci evim gibi görüyorum. Ama bir yandan da Eskişehir’in enerjide çok özel bir yeri var. Üstelik bu sadece Türkiye için değil, Avrupa için de geçerli.

Çünkü TANAP buradan geçiyor. TANAP, Avrupa’nın enerji arz güvenliğine katkı sağlayan çok önemli bir doğal gaz projesidir. Azerbaycan’dan Türkiye’ye gelen doğal gazın bir kısmı bu hatla ülkemize ulaşırken, bir kısmı da Avrupa’ya geçerek Avrupa’nın enerji güvenliğine destek oluyor.

Eskişehir, maden potansiyeliyle de çok önemli. Ama aynı zamanda bize çok kıymetli bir ev sahipliği yapıyor. Değerli İl Başkanım da bahsetti: Bizim Eti Maden şirketimiz adeta göz bebeğimiz. Bu vesileyle sizlerle önemli bir bilgiyi paylaşmak isterim:

Eti Maden, 2024 yılında hem kamu hem özel sektör dahil olmak üzere Türkiye’deki tüm şirketler arasında kârlılıkta birinci sıraya yerleşti. Yaklaşık 900 milyon dolar kâr elde etti.

Bu kârın önemli bir kısmı Seyitgazi Kırka’daki tesislerden geliyor. Sadece bu bölgeden elde edilen gelir yaklaşık 620 milyon dolar. Burada 2 binin üzerinde kardeşimize istihdam sağlıyoruz.

Elbette böyle birincilik kolay gelmiyor; bazı sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Bu toplantı vesilesiyle sizlerle bir müjdeyi daha paylaşmak isterim:

Geçtiğimiz süreçte 170 arkadaşımıza yeni istihdam sağlamıştık. İnşallah bu yıl içinde 400 yeni kardeşimize daha Eti Maden’de iş imkânı sunacağız.

Bunu da buradan sizlerle paylaşmış olayım.

Konu, geleceğin konusu: Beylikova’da keşfettiğimiz nadir toprak elementleri. Bu keşif, bu toprakların ne kadar verimli, ne kadar bereketli olduğunu gösteren çok önemli bir gelişmedir.

Bugün tüm dünyanın – doğusuyla batısıyla, ülkeleriyle şirketleriyle – gözünü diktiği bir alan: nadir toprak elementleri. Ve biz, dünyadaki tek alanda ikinci en büyük rezervi Beylikova’da keşfettik.

Şu anda bu rezervin üretimine ilişkin çalışmalarımız devam ediyor. Pilot proje zaten tamamlanmıştı. İnşallah, Beylikova’yı da bu alanda Türkiye’yi en önemli tedarikçiler arasına sokacak şekilde devreye alacağız. Türkiye Yüzyılı’nın en önemli projelerinden biri, işte bu bölgede, Eskişehir-Beylikova merkezli olarak hayata geçecek.

Biz madenciliğe her zaman şu anlayışla yaklaştık: “Önce insan” dedik iş sağlığı ve güvenliği. Sonra çevre dedik — çevreye rağmen değil, çevreyle birlikte madencilik. Ve elbette katma değerli madencilik.

Yani sadece boru ya da diğer madenleri hammadde olarak çıkartmakla yetinmeyeceğiz. Bor madenini, nadir toprak elementlerini ara ürünlere ve nihai (uç) ürünlere dönüştürerek işlemek temel hedefimiz.

Eskişehir zaten sanayisi gelişmiş, üniversitesi güçlü, genç nüfusu dinamik bir şehir. Dolayısıyla bu madenlerin yanına ilgili sanayi ve endüstriyi de getirerek, bu şehirde bambaşka bir kalkınma ivmesi oluşturacağız.

Ancak maalesef şehrin altyapısı, bu vizyonu desteklemek için henüz yeterince elverişli değil. İnşallah önümüzdeki dönemde, bu şehrin gerçekten hak ettiği belediyecilik anlayışıyla altyapı sorunlarını da çözecek ve Eskişehir’i bu büyük projelere hazır hâle getireceğiz.

Değerli kardeşlerim,
Bu toplantı vesilesiyle bizlere gösterdiğiniz misafirperverlik ve hüsnükabul için tekrar çok teşekkür ediyorum."