Altın borçları, Türk Borçlar Kanunu’na göre 10 yıl içinde talep edilmezse zaman aşımına uğruyor. Hak sahibi, bu sürenin sonunda hem alacağını isteme hem de dava açma hakkını kaybediyor.

Özellikle düğünlerde ve özel günlerde verilen altınlar üzerinden doğan borç ilişkileri, son dönemde yatırım aracı olarak altına olan ilgilinin artmasıyla yeniden gündeme geldi.

Kanuna göre, borcun verildiği günden itibaren 10 yıllık süre işlemeye başlıyor. Bu süre içinde alacaklı, borcun ödenmemesi durumunda yasal yollara başvurmazsa, alacak talep edilemez hale geliyor. Altın borçları genellikle yazılı sözleşme olmadan, sözlü taahhütlerle verildiği için, ispat süreci davalarda zorluk yaratabiliyor. Bu nedenle uzmanlar, altın borçlarında yazılı sözleşme yapılmasını veya dekont, mesaj, tanık beyanı gibi delillerin saklanmasını öneriyor.

Hukukçular, altın borcu davalarının miktarına göre asliye hukuk veya sulh hukuk mahkemelerinde görüldüğünü belirtiyor. Evli çiftler arasındaki altın alacakları ise aile mahkemelerinin görev alanına giriyor. Dava dilekçelerinde borcun türü, altının cinsi (örneğin bilezik, cumhuriyet altını) ve miktarının açıkça belirtilmesi gerekiyor.

Boşanma süreçlerinde gündeme gelen altın alacaklarında, düğün videoları, fotoğraflar, banka dekontları, yazılı sözleşmeler ve mesaj kayıtları delil olarak değerlendiriliyor. Yargıtay kararlarına göre, düğün görüntüleri bu tür davalarda en güçlü delillerden biri kabul ediliyor.

Altın borçlarına ilişkin davalar genellikle dört nedenle açılıyor: evlilik sırasında takılan altınların iade edilmemesi, borç olarak verilen altının geri ödenmemesi, ticari ilişkilerde altın tesliminin yapılmaması ve aile içi ödünç altınların geri verilmemesi.

Uzmanlar, altın alacaklarının zaman aşımına uğramaması için 10 yıllık sürenin dikkate alınmasını ve gerektiğinde yasal süreç başlatılmasını öneriyor. Yazılı sözleşmelerin ve belge temelli kayıtların, ileride doğabilecek uyuşmazlıklarda en önemli koruma aracı olduğuna dikkat çekiliyor.