Anadolu Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Köksal Büyük şu ifadeleri kullandı;

“Son zamanlarda basında ya da çevremizde Açıköğretim Fakültesi’yle ilgili bazı söylemler dolaşıyor: “Açıköğretim Fakültesi kapatılıyor mu?”, “Çikolata kutusu (kaputası) tasfiye mi ediliyor?” gibi… Siz de bu tür sorulara muhatap olmuş ya da bu konularla ilgili birtakım şeyler duymuş olabilirsiniz.

Biz de dedik ki: “Bir şeyler yapmak istiyoruz ama önemli olan, yapmak istediklerimizi doğru anlatabilmek.” Niyetlerimizi paylaşalım, ne yapmak istediğimizi sizlere açıklayalım. Sonrasında da açıköğretimin nereye gittiğini, nasıl evrildiğini birlikte anlamaya çalışalım diye bu toplantıyı organize ettik.

Çünkü bakın, iki gün önce kız kardeşim beni aradı. Dedi ki: “Fakülteni kapatmışsınız. Niye kapatıyorsunuz?” “Sen İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunusun, senin fakülten duruyor,” dedim. “İşletme mezunusun sen.” İşletme Fakültesi ve İktisat Fakültesi, Açıköğretim çatısı altında birleştirildi. Kapatılan bir şey yok. Kendi ailemden biri bile bu konuda böyle yanlış bir algıya sahipse, demek ki biz bu konuyu yeterince anlatamıyoruz.

Sadece bizim anlatmamız yetmez. Değerli basın mensuplarının da çevrelerine ne yapıldığını doğru şekilde anlatması, yapılanları bilmesi çok önemli. Şimdi biraz da açıköğretimin yönetiminden bahsetmek istiyorum. Bugün açıköğretim tarihinin en yetkin yönetimiyle karşı karşıyayız. İlk kez bu kadar yetkin bir ekip işin başında. Ama bizim yetkinliğimizden öte, önemli olan geminin kaptanının dümeni doğru tutması. Bu geminin kaptanı da Direktörümüz Sayın Yusuf Adıgüzel. Bu üniversitede onun kadar tecrübeli birini henüz görmedim.

Benim de yaklaşık 30 senelik bir tecrübem var ama bu kadar stratejik kurumlarda çalışmadım. Açıköğretim’le ilgili bir sorunu Ankara’ya götürdüğümüzde yaşadığım şeyi anlatayım: Cumhurbaşkanlığı’na gidiyoruz, bütün kapılar açılıyor. YÖK’e gidiyoruz, bütün kapılar açılıyor. Meclis’e gidiyoruz, yine aynı şekilde. Çünkü hocamızın sahip olduğu network işlerimizi kolaylaştırıyor. Yani bir şey yapmak istersiniz ama üst mercilerde destek görmezseniz işler tıkanır. Bu süreçte hiçbir tıkanma yaşanmadı.

Daha önce deniliyordu ki “Açıköğretim büroları bu kadar kısa sürede kapatılamaz.” Ancak Cumhurbaşkanlığı’ndaki görüşmeler sonucunda torba yasaya giren bir maddeyle, Türkiye genelindeki 500’e yakın personel kamu kuruluşlarına mağdur edilmeden aktarıldı. Bu çok büyük bir adımdı. Neden büyük olduğunu ilerleyen slaytlarda anlatacağız. Kendimden bahsetmem gerekirse; ben ElCantus sistemini kuran kişiyim. 2016 yılında bu sistemi kurdum, geliştirdim. 7 diplomam var. 3’ünü açıköğretimden aldım. Sistemin öğrencisi olarak da içinde oldum, takip ettim.

Dekanımız Aras Bozkurt şu an burada değil, yurt dışı programında. Çünkü Aras, dünyanın her yerinden davet alan bir akademisyen. Kıbrıs’tan Avrupa’ya, Çin’e kadar açılış konuşmaları için çağrılıyor. Türkiye’de uzaktan eğitim alanında bir numaradır. Stanford Üniversitesi’nin atıf listesinde dünyada 6. sıradadır. Yardımcılarımızdan Erdem Bey, öğrenciliğinden beri sistemin içinde. Öğrenci işçisi olarak başladı, şimdi dekan yardımcısı. Hasan Bey, açıköğretimin uzaktan eğitim alanında uzmanlaşmış, burada doktora yapmış, bizim yetiştirdiğimiz bir arkadaşımız. Yani bu ekip, ne yaptığını bilen, nereye gitmesi gerektiğini bilen ve sorunlara son derece hakim bir ekip. Hocamın affına sığınarak bunları anlatmak zorundaydım.

Şimdi açıköğretim bu sürece nasıl geldi? Naci Hoca zamanında başlatılmış bir dijitalleşme süreci vardı. O dönemde yılda 16 milyon kitap basılıyordu. Size bir tahminde bulunmanızı rica ediyorum: Bu 16 milyon kitabın yüzde kaçı okunuyordu sizce? Bakın, %40’ı sadece kitabı teslim alıyordu. %60’ı ise teslim dahi almıyordu. Ambalajı bile açılmıyordu. Bu ne demek biliyor musunuz? Her yıl 16 milyon kitap basılıyor, lojistik ihale yapılıyor, kamyonlarla tüm Türkiye’deki bürolara gönderiliyor. %60’ı rafta kalıyor. Depolar bu kitaplara yetmiyor, organize sanayideki depolarımız sel bastığında binlercesi hurdaya çıkıyor. Memleketin ağaçları israf ediliyor. Bir araştırma yaptım: “Kitabın kapağını açıyorum,” diyenlerin oranı sadece %10. “Okuyorum,” diyen %5. Yani %95’i bu kitaplardan hiç yararlanmıyor. Bu israfı görünce, inanın, “Yaptığım ibadetlerden çok bu işi bitirmem beni kurtarır belki,” dedim içimden. Sonuçta kitaplar artık dijitale dönüştü. Sistemimizde okunabilecek, her telefondan erişilebilecek dört farklı formatta kitap var: ePub, HTML, PDF ve mobil dostu sürüm.

Ve kitaplar ziyan olmuyor artık. Bürolardaki en büyük yük kitapları taşımaktı. İşçiler bu kitapları indirir, dağıtır, sonra geri toplardı. Bu yük ortadan kalktı. Şimdi yaşı uygun olanlar hatırlayacaktır. Vakıfbank önlerinde harç ücretlerini yatırmak için kuyruklar olurdu. İnanılmaz bir karmaşa… Göreve geldiğimde rektör yardımcımız Asım Hoca’ydı. Dedim ki: “Neden internetten kredi kartıyla ödeme almıyoruz?” Altı ay uğraştık. En çok da daire başkanlarını ikna etmekle uğraştık. “Yasal değil,” dediler. “Nasıl yasal değil? Ben MTV’yi ödüyorum, bu da bir tür harç…” Sonuçta kredi kartı ve post cihazıyla online ödeme sistemini kurduk. Kuyruklar sona erdi.

Bürolarda kayıt sonlarında gecelere kadar süren kuyruklar olurdu. Bir büro yöneticisi toplantıda söz alıp, “Kayıt günlerinde polis desteği istiyoruz,” demişti. Bu ne demek biliyor musunuz? Biz işimizi düzgün yapmazsak, vatandaş mağdur olur, sinirlenir. “Olmayan kayıt olacak,” dedik. Kimse kuyruk beklemek zorunda değil. E-devlet entegrasyonu sağlandı, online kayıt başladı. Her adımda bürolardaki yük azaldı. Öğrenci kimlikleri basılı olarak verilirdi. 1 milyon öğrenci için 1 milyon kart basılırdı. Taklit edilmesi kolay, sınav güvenliği açısından riskli… Dedik ki: Dijital kimlik kartına geçiyoruz. Cevap anahtarlarına da öğrenci fotoğrafı basıyoruz. Artık sınav giriş belgelerinde fotoğraf yer alıyor. Bürolara gitmeye gerek kalmadan kimlik doğrulama sağlanıyor. Bu sayede trafiğe, karbon salınımına, otopark derdine de gerek kalmadı.

Diploma süreci de değişti. Basılı diplomalar yerini dijital diplomalara bıraktı. QR kodlu dijital diplomalar mezuniyetle birlikte sistemde tanımlanıyor. Doğrulama işlemi saniyeler içinde yapılabiliyor. Bazı öğrenciler hâlâ basılı diploma talep ediyor. İsteğe bağlı olarak, ücreti karşılığında gönderilebilir. Ama artık ihtiyaç kalmadı.

Önceden bu diplomalar değerli evrak olarak tüm bürolara tek tek gönderilir, öğrenciye imza attırılırdı. Yüz binlerce belge, yüz binlerce işlem… Şimdi dijital çözümlerle bu yük ortadan kalktı. Eskiden ders kitapları konusunda ciddi bir boşluk vardı. Umut Yayınları, Egem Yayınları gibi yayınevleri, eksikliği fırsata çevirip çok yüksek fiyatlara kitap satarlardı. Basit kitaplar 500 liraya satılırdı.

2016 yılında, öğrenciliğim sırasında, öğrenme teknolojileri direktörü olarak Ekampüs sistemini kurdum.
Öğrencinin neye ihtiyaç duyduğunu bildiğim için sistemde 16 farklı içerik türü oluşturduk:

Özetler

Çıkmış sınav soruları

Kısa özet

Video anlatımlar

E-alıştırmalar

Deneme sınavları…

Hem internet hem mobil uygulama üzerinden erişilebilir hale getirdik. 250 bin olan kullanıcı sayısı bir anda 800 bine çıktı. Bu büyük bir adımdı. Artık dışarıdan kaynak alma ihtiyacı kalmadı. Şu an sadece KPSS hazırlık kitapları basılıyor. Ve son olarak, tüm bu dijitalleşme sürecinin yönetimi, alt yapısı ve kurumsal hafızası elimizde. Merkez Büro’da da süreçler dijitalleştirildi. Kayıt, belge alma, sınav belgeleri, danışma hizmetleri… Hepsi artık 7/24 çevrimiçi olarak sunuluyor. Öğrenciler sadece bilgisayardan değil, mobil cihazlardan da işlem yapabiliyor.

Açıköğretim sadece bir fakülte değil, aynı zamanda Türkiye’nin dijital dönüşümünün lokomotiflerinden biridir. Bu süreci doğru anlatmak, toplumdaki yanlış algıları düzeltmek hepimizin görevi. Siz değerli basın mensuplarının katkısıyla bu dönüşümün kamuoyuna doğru şekilde aktarılacağına inanıyorum.”