Atatürk yalnızca bir asker ya da devlet adamı değil, aynı zamanda büyük bir aydındı. Yedi dil bilen, 3937 kitap okuyan, kültürün ve bilimin öncüsüydü. Türk milletini eğitimle, akılla ve üretimle ayağa kaldırdı. Kadınların toplumdaki yerini güçlendirdi, köklü kültürümüzü yeniden canlandırdı.
Atatürk, yurdu dünya ülkeleri arasında örnek bir konuma getirdi. Osmanlı’dan kalan borçları halkın emeğiyle, köylünün, işçinin, kamu fabrikalarının üretimiyle ödedi. 1950 yılında Türk parasının değeriyle Avrupa’da birinci sırada yer almamız, bu temelin sağlamlığını gösterdi. O, “Köylü milletin efendisidir” diyerek emeğe saygıyı en yüksek değer haline getirdi.
Bugün geldiğimiz noktada, “Hazıra dağlar dayanmaz” sözünü unutmamalıyız. Öğrencilerimizin Atatürk’ü anma törenlerinde okulda olmaları gerekirdi. 10 Kasım haftasında yapılan ara tatilin, anma bilincini zayıflattığını düşünüyorum. Bu tatil ya bir hafta önce ya da bir hafta sonra yapılmalıdır. Çünkü Atatürk’ü anlamak, yalnızca bir törenle değil, bilinci yaşatmakla mümkündür.
Son yıllarda ülkemizin orman yangınlarıyla boğuştuğu acı gerçeği, üretim ve güvenlikteki zafiyetleri de gözler önüne seriyor. Asker sayısının 1 milyondan 350 bine düşmesi, köylünün üretimden uzaklaşması bu tabloyu derinleştiriyor. Çoban, asker, üretici… Her biri bu ülkenin temeli olmalı. Çünkü vatan, toprağını koruyanla, üretenle yaşar.
Bizler, yurdunu ve ulusunu seven insanlar olarak, Atatürk’ün ve atalarımızın mirasına sahip çıkacağız. Çocuklarımız ve gençlerimiz için umut dolu günler hazırlamak, bizim en büyük görevimizdir. Sevgiyle insan olmayı, birlikte üretmeyi, birbirimizi anlamayı yeniden öğrenmeliyiz. Yunus Emre’nin “Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz” sözü, bugün hâlâ yolumuzu aydınlatıyor.
Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesine bağlı kalan askerlerimize, emek veren halkımıza ve bu ülkenin değerlerini yaşatan herkese sonsuz saygılar sunuyorum. Onun gösterdiği yolda ilerlemek, sadece geçmişe saygı değil, geleceğe borcumuzdur.