Futbol sahası artık sadece topun değil, paranın da döndüğü bir alan. Son günlerde gündemden düşmeyen konu belli: çok sayıda futbolcu, hakem ve kulüp başkanının bahis oynaması. Kimine göre basit bir disiplin ihlali, kimine göre sporun kalbine saplanan bir hançer. Bana göre ise mesele bundan çok daha derin. Bu artık sadece bir spor meselesi değil, bir sistem meselesi.
Devlet eliyle yasal hale getirilmiş bir kumardan bahsediyoruz. Üstelik bu işin sahiplerinden biri de Demirören Grubu gibi, hükümete yakınlığıyla bilinen, medyanın önemli bir kısmını elinde tutan bir grup. Hal böyle olunca kim kimi denetleyecek, kim kime “dur” diyecek? Bahis sistemi kurumsallaşmış bir kumar düzenine dönüşmüş durumda. Üstelik bunu devletin izin verdiği bir yapı içinde yaşıyoruz.
Dünyanın birçok ülkesinde benzer uygulamalar var. Ancak orada sistemin temeli “denetim” üzerine kuruludur. Bizdeyse denetim, çoğu zaman kağıt üzerinde kalıyor. Yani işleyiş var ama işlerlik yok. Bugün futbolcuya, hakeme, kulüp başkanına bahis oynamak yasak. Bunu herkes biliyor. Fakat buna rağmen oynayan oynuyor. Çünkü ceza caydırıcı değil. Çünkü “bana bir şey olmaz” anlayışı futbolun içine kadar sızmış durumda.
Bahis dediğimiz şey artık sadece “kim kazanır, kim kaybeder” düzeyinde değil. Maçın ilk yarısının kaç kaç biteceğinden tut, kim sarı kart görecek, hakemin üzerindeki formanın rengine kadar bahis açılıyor. Düşünün, futbol artık sahada değil, bilgisayar ekranlarında oynanıyor. Bu da kumarın kumarı. Ve bu düzenin içinde futbolcu kendi maçına oynuyorsa, bu büyük suç sayılıyor. Ancak cezası birkaç ay futboldan men edilmekten öteye gitmiyor.
Daha da kötüsü şu: futbolcu kendi adına değil de yakını üzerinden oynarsa, o zaman ne olacak? Yani futbolcu maçta belli bir sonuç için çabalıyor, ama kazanan aslında onun çevresinden biri oluyor. Bu durumda kim suçlu? Kimin eli kimin cebinde belli değil. Denetimi zor, tespiti imkansız bir çark bu. Şikeyi, usulsüzlüğü tamamen ortadan kaldırmak böyle bir sistemde mümkün değil.
Eskiden spor toto vardı. 13 maçı bilen kazanırdı. 12 bilen de az da olsa pay alırdı. O dönemde hile yapmak zordu çünkü sistem basitti, takip edilebilirdi. Şimdi öyle mi? Binlerce bahis seçeneği var, sonuçları manipüle etmek için bin türlü yol.
Bugün süper ligde ve 1. ligde sınırlı sayıda futbolcunun adı geçiyor. Ama 2. ve 3. liglerde yaklaşık 1000 futbolcunun ismi bahis soruşturmalarına karışmış durumda. Bu tablo çok şey anlatıyor. Çünkü gelir düzeyi yüksek olan futbolcu, bu tür bir riske girmiyor. Ama alt liglerde oynayan, geçim sıkıntısı çeken futbolcu için bahis, kolay para kazanma umuduna dönüşüyor.
Ekonominin geldiği noktayı düşünün. Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, borç içinde kıvranan aileler... Futbolcu da insan, o da aynı ülkenin içinde yaşıyor. Maaşı yetersizse, ödemeleri gecikmişse, o da çıkış yolu arıyor. Bahis sistemi işte bu çaresizlikten besleniyor. İnsanlar umutsuz oldukça kumara yöneliyor. Çünkü başka çare kalmıyor.
AK Parti iktidarının 23 yıl sonunda ülkeyi getirdiği tablo ortada. Çaresizlik artık toplumsal bir refleks haline geldi. Herkes bir şekilde kumar oynuyor. Kimi ekran başında, kimi borsada, kimi bahis sitesinde. Devletin “meşrulaştırdığı” bu sistem, insanların en zayıf noktasını hedef alıyor: kolay kazanç isteğini.
Ama bir gerçeği asla unutmamak lazım. Kumarda her zaman “kasa” kazanır. Yani sistemi işleten, kontrol eden kurumlar. Bahis oynayan herkes kaybetmeye mahkûm. Bu sadece para kaybı değil, güven kaybı, ahlak kaybı, sporun ruhunun kaybı.
Bugün futbolun içindeki bu çürüme sadece sporun değil, toplumun aynasıdır. Çünkü sistem öyle kurulmuş ki, kaybetmeye alışmış bir toplum yaratıyor. Herkes kazanmak istiyor ama kimse emeğiyle kazanmak istemiyor. Kolay para, kısa yol, hızlı çözüm… Hepsi aynı masada buluşuyor.
Aslında yapılması gereken şey belli. Denetim mekanizmaları şeffaflaştırılmalı. Futbolun içindeki etik kurullar güçlendirilmeli. Bahis şirketleriyle futbol camiası arasında net sınırlar çizilmeli. Futbolcu, hakem, kulüp yöneticisi bu sistemin dışında kalmalı.
Yoksa yarın, sadece maçların değil, hayatın da sonucu belli olacak. Çünkü bu düzenin sonunda adalet değil, kasa kazanacak.