Birisi size 'Kendine iyi bak' deyince aslında ne anlıyoruz?

Son zamanlarda her yerde aynı cümleyle karşılaşıyoruz: “Kendine iyi bak.” Bu, modern çağın en sık kullanılan ama en az düşünülen cümlelerinden biri.

Abone Ol

Sosyal medyada, ayrılık mesajlarında, terapide, hatta market çıkışında bile duyuyoruz. Ama aslında kim, neye göre, nasıl bakıyor kendine?

Bütüncül-psikodinamik açıdan bakarsak “kendine iyi bakmak” yalnızca kişisel bakım, meditasyon ya da sabah koşusu değil; kişinin iç dünyasıyla kurduğu ilişkinin bir yansımasıdır. Freud’un “ego’nun görevleri” dediği o düzenleme kapasitesi, bugün modern dille “öz bakım” diye paketleniyor. Ancak birçok insan, bu kavramın duygusal anlamını es geçiyor. Çünkü “kendine iyi bakmak”, çoğu zaman “kendini hiç duymadığın yerlerden duymakla” başlar.

Görüşmelerde sık karşılaştığımız şey şudur: Kişi, kendine iyi baktığını söyler ama aslında hep başkalarının ihtiyaçlarına göre yaşar. Birine iyi gelirken kendinden geçer. Ya da sürekli üretir, performans gösterir ama içsel olarak tükenmiştir. İşte bu noktada “öz bakım” kelimesi, narsistik bir ayrıcalık değil, ruhsal bir sorumluluk haline gelir. Çünkü kendine iyi bakmak, “ben”le temas edebilme kapasitesidir.

Bütüncül bakışla, öz bakım bedenden başlar ama bedende bitmez. Dinamik açıdan ise öz bakım, içsel nesnelerle kurulan ilişkinin olgunlaşmasıyla mümkündür. Yani “içindeki anne” seni hâlâ cezalandırıyorsa, “kendine iyi bakmak” sana suçluluk gibi gelir. Ancak içsel anne şefkatli bir figüre dönüştükçe, bakım da bir görev değil, doğal bir yönelime dönüşür.

Kendine iyi bakmak bazen spor yapmak, bazen ağlamak, bazen hiçbir şey yapmamaktır. Bazen “bugün yetersizim” diyebilme cesaretidir. Öz bakımın sınırı; başkalarına yabancılaşmadan, kendinden de kopmamayı başarabilmektir.