Cinsellik, iki insan arasındaki en özel bağdır. Bu bağın içine dışarıdan alınan her görüntü, her sahne, her “başkası”, farkında olunmadan o mahrem alanı zedeler. Pornografi izlemek çoğu zaman masum bir merak gibi başlar, hatta kimi çiftler “heyecan katar” düşüncesiyle bunu ilişkiye dahil eder. Ancak bu, duygusal yakınlığın yerini performansa bıraktığı bir sürece dönüşür.
Pornoda duygu yoktur, sevgi yoktur. Sadece görsel uyarım ve sahnelenmiş bir beden dili vardır. Gerçek cinsellik ise doğallığın, güvenin ve sevginin ifadesidir. Porno izleyen çiftlerde zamanla kıyaslama başlar. Kadın kendini eksik hisseder, erkek yeterliliğini sorgular. Oysa ilişkiyi güçlü kılan şey, birbirine beğenilme çabası değil, kendini olduğu gibi kabul ettirebilmektir.
Bazı kişiler “evli çiftler birlikte izlese ne olur ki?” diye sorar. Ancak bu durum, çiftin kendi hikayesini bir başkasının kurgusuna karıştırmak gibidir. Beyin, pornografik içeriklerle sürekli dopamin salgıladığı için, gerçek yakınlıkta aynı heyecanı bulamaz. Zamanla cinsellik mekanikleşir, duygusal bağ zayıflar.
Peki çiftler ilişki için videolardan yardım almalı mı?
Eğer söz konusu olan pornografi değil, cinsellik eğitimi içeren, insan bedenini, iletişimi ve duygusal bağ kurmayı anlatan bilimsel videolarsa, evet. Cinsellik öğrenilebilen, geliştirilebilen bir alandır. Ancak porno, öğretmez; sadece yanıltır. Gerçek bilgi, uzmanın rehberliğinde alınır, sahnelenmiş içeriklerden değil.
Toplumda “pornoyla öğrenilir”, “erkek için gereklidir”, “kadın anlamaz” gibi yanlış inanışlar vardır. Bunların hepsi, bireyi de ilişkiyi de yaralar. Çünkü doğru zannedilen bu yanlışlar, cinselliği bir yarışa, bir kanıtlama alanına dönüştürür.
Oysa cinsellik, bir beden gösterisi değil, iki kalbin iletişimidir. Gerçek yakınlık, ekrandan değil, yan yana olmaktan doğar.