Çünkü berber dükkanı, sadece saç kesilen bir yer değildir; insanların derdini döktüğü, komşuluk yaptığı, insan sıcaklığının hissedildiği bir mekândır. Belediyenin böyle bir alan açması, toplumun alt kesimlerine dokunmak için atılmış sembolik bir adım olarak da okunabilir.
Ama her güzel iş gibi bu da tartışmasız kalmadı. Bir gazeteci “Belediye niye berber açar ki?” diye sormuş. Liberal çizgisiyle tanıdığımız siyasetçi Cem Toker ise daha da ileri gidip, “Lokantacılık, marketçilik, otoparkçılık yetmedi, şimdi de berber esnafıyla haksız rekabete giren belediye berberi” diyerek sert çıkmış. Hatta “YUH kere YUH!” ifadesini kullanmış.
Peki haksız rekabet mi gerçekten?
Bence meseleye böyle bakmak biraz yüzeysel. Çünkü burada belediye, kar amacı gütmüyor. Yılbaşına kadar ücretsiz, sonrasında ise 100 TL ücretle hizmet verecekmiş. Şehit aileleri, emekliler ve engellilerden ise ücret alınmayacak. Burada dert ticaret değil, dayanışmadır. Ancak bence proje tam da bu noktada biraz eksik kalıyor.
Bence “Yılbaşından sonra 100 TL olacak” kısmı tamamen kaldırılmalı. Belediye bu hizmeti, şehit aileleri, emekliler ve engelliler için daimi olarak ücretsiz sürdürmeli. Çünkü emeklinin, 200 liralık bir tıraş parasını verecek hali yok. O tıraş, onun için bir lüks değil, bir insanlık hakkı. Belediyenin görevi de bu hakkı, kimseyi ezmeden, kimseye muhtaç bırakmadan korumaktır.
Kent Berberi, doğru bir fikirdir. Ama doğru fikrin tam anlamıyla hakkı verilmelidir. Bu proje, “sosyal devlet” anlayışının yereldeki yansıması olabilir — yeter ki samimiyetini korusun, ticari kaygıya dönüşmesin.
O zaman ne Cem Toker’in “YUH”’u kalır, ne de esnafla rekabet tartışması.
Sadece insana hizmet eden bir örnek olur, hepsi bu.