Eskişehir Odunpazarı Kent Konseyi İklim Krizi ve Çevre Çalışma Grubu tarafından şu yazılı açıklama yayınlandı;
"11 Nisan 2025’te TBMM’ye sunulan İklim Kanunu Teklifi’nin kabul edilen ilk 4 maddesinin ardından, kanun teklifi 16 Nisan 2025’te TBMM Genel Kurulu’ndan geçici olarak gündemden geri çekilerek revize edilmek üzere komisyona gönderilmişti.
25 Haziran 2025’te “Zeytin Kıyım Yasası” veya “Biyolojik Kıyım Yasası” olarak da anılan Maden Kanunu Teklifi yerine İklim Kanunu Teklifi’nin 5. maddesinin görüşülmesi, TBMM Genel Kurulu’nda gündemi aniden değiştirdi.
Bu gündem değişikliği; toplumsal algıyı yönetme çabası, Maden Kanunu’na yönelik tartışmaların varlığı, tepkileri dağıtma stratejisi, uluslararası yükümlülükler, siyasi zamanlama ve müzakere taktiği ile kurumsal baskılar ve öncelikler gibi stratejik ve siyasi nedenlere dayanıyor olabilir. Yani bu değişiklik, hem iç hem de dış dinamiklerin etkisiyle şekillenen bir “öncelik güncellemesi” gibi görünmektedir.
Türkiye’nin ilk İklim Kanunu taslağı, bu küresel eğilimin bir parçası olarak uluslararası standartlara ve taahhütlere uyum sağlamayı hedeflese de; ekonomik dönüşüm odaklı olsa da; sosyal ve ekolojik açıdan adil olmasa da; şeffaf bir denetim örgütlenmesi eksik kalsa da; kendine özgü özellikleriyle ve yerel düzeydeki eksikleriyle dikkat çekse de, 5. maddesi Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir. Bu madde, yeşil büyüme vizyonu ve net sıfır emisyon hedefiyle uyumlu bir gelecek için önemli bir adımı temsil etmektedir.
İklim Kanunu Teklifi’nin 5. maddesiyle; sera gazı emisyonlarının azaltılması, orman, mera ve sulak alanların korunması, karbon yutaklarının artırılması, iklim değişikliğine uyum hedefleri doğrultusunda yerel strateji ve eylem planlarının oluşturulması hedeflenmektedir.
Öte yandan, Maden Kanunu Teklifi’nin 11. maddesi, “kamu yararı” gerekçesiyle zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetlerine izin verilmesini öngörmektedir. Gelecek nesillerin nefesini, soframızdaki ekmeği, doğanın dengesini hiçe saymak anlamına gelen bu düzenleme; zeytin ağacı naklinin yetişkin ağaçlar için adeta bir intihar, üreticiler için ise ekonomik bir çöküş anlamına geldiği gerçeğini göz ardı etmektedir. Ayrıca mevcut ruhsatsız ve kaçak madenlere af getirilmekte, ÇED süreçlerinde ise ciddi istisnalar tanınmaktadır.
Bu nedenle, Maden Kanunu Teklifi’nin 11. maddesi ile İklim Kanunu Teklifi’nin 5. maddesi arasında ciddi bir hukuki ve etik çelişki bulunmaktadır. Bu çelişkinin giderilmesi, hem yasaların tutarlılığı hem de halkın güveni açısından elzemdir.
İklim Kanunu, doğa temelli çözümleri ve çevresel korumayı yasal güvenceye alırken; Maden Kanunu bu korumayı “kamu yararı” gerekçesiyle esnetmektedir. Yani bir yandan iklim kriziyle mücadele için doğayı koruma hedefi konulurken, diğer yandan enerji arzı gerekçesiyle bu alanların madenciliğe açılması politikada çift yönlü bir söylem yaratmaktadır. Bu durum, çevre hukukunda çifte standart yaratabilir ve idarenin keyfi uygulamalarına zemin hazırlayabilir.
İlk bakışta madencilik, kısa vadeli ekonomik kazançlar sunsa da, uzun vadede iklim krizinin yaratacağı maliyet çok daha yüksek olacaktır.
Bu çelişkiye dikkat çekerek sizlerden beklentimiz;
Biyolojik kıyım anlamına gelen Maden Kanunu’nun 11. maddesinin ve hükümleriyle iklim değişikliğine karşı yerel bir mücadele yaklaşımından çok, küresel yeşil ticarete ve uluslararası finansal mekanizmalara uyum sağlama amacı taşıdığı izlenimini veren;
ticari hedefleri çevresel sorumluluğun önüne geçen;
toplumu ikna etmede yetersiz kalan;
toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir iklim adaleti yaklaşımını ortaya koyamayan İklim Kanunu Taslağı Teklifi’nin bu hâliyle asla kabul edilmemesi, geri çekilmesidir.
Hükümet, özel sektör ve halkın iş birliği içinde olduğu; gerçek bir katılım ve hesap verebilirlik mekanizmasının kurulduğu; ulusal ölçekte etkin yapılarla desteklenen, Türkiye’ye en uygun İklim Kanunu modelinin yeniden düzenlenmesi yönünde adım atmanız en büyük beklentimizdir.
Sermaye değil, doğa ve yaşam kazansın."