Eskişehir Ekoloji Derneği Üyesi Mert Yedek şu ifadeleri kullandı;
“12 Ağustos tarihinde Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün önünde, İYİ Müdürlüğü’nün önünde aslında konuya dair uyarıcı bir açıklama yapmıştık. Yüzlerce itiraz dilekçesi verdik. Orada basına da bir açıklama yayınladık. Bu kanlı ihalenin durdurulması, bu işin yargı ayağına taşınmadan idarenin artık bir geri adım atması gerektiğine dair bir uyarı açıklamasında bulunduk. Ancak idare hiçbir şekilde geri adım atmadı. Dolayısıyla aslında bizim Ekoloji Derneği olarak dava açmamız bile hukuki bir garabet sonucu oldu.
Biz açıklamamızda bulunduktan hemen sonra Eskişehir Barosu bir dava açtı. Ancak Eskişehir Barosu’nun Afyonkarahisar İdare Mahkemesi’nde açtığı davaya dair “hukuki menfaat yokluğu” gerekçesiyle fiil ehliyeti bulunmadığı, avukatlık mesleğini ilgilendirmediği gerekçesiyle mahkeme Eskişehir Barosu’nun açtığı davada yetkisizlik kararı verdi. Biz ise hayvanlarımızın parası olan silahların bir meta olarak kullanılmaması için Eskişehir Ekoloji Derneği olarak dava açma girişiminde bulunduk. Ben de dernek yöneticisiyim ve aynı zamanda vekiliyim.
22 Ağustos tarihinde ihale yapılmış ve gerçekleştirilmişti. Ancak biz öğrenme tarihini 12 Ağustos olarak belirleyip, zaten açıklamamızı da o tarihte yapmıştık. Hemen dava açma girişiminde bulunduk. Burada çok ciddi iddialarımız vardı. Öncelikle Eskişehir’de kızılgeyikler için 29 kota, Anadolu yaban koyunları için ise 1 kota belirlenmişti. Diğer illerle karşılaştırıldığında bu kota, Eskişehir’de arz-talep yoğunluğu gerekçesiyle hiçbir bilimsel veriye dayanmadan yüksek şekilde belirlenmişti. Örneğin Ankara’da sadece 3 kızılgeyik kotası belirlenmişti. Bu türler korumaya muhtaç olduğundan kota miktarları çok önemlidir. Çünkü kota miktarları son dönemlerde ihale sayısını artırmak için kullanılabiliyor.
Eylül ortası ve Kasım ortası bu hayvanların üreme dönemleridir. Bakanlık üreme döneminde vurulmalarına izin veriyor ama ihale şartnamesinde böyle bir düzenleme yok. Bu dönemde vurulmasının gerekçesi, sürüsünü bulamayan erkek bireylerin avlanmasıdır. Ancak bu, son derece vahşi bir yöntemdir. Ayrıca ihale şartnamesinde ne zaman, kaç yaşında, hangi cinsiyetten bireylerin vurulacağına dair hiçbir bilimsel veri bulunmamaktadır. Bakanlığın kendi envanterinde de bu hayvanların doğada kaç adet yaşadığına dair herhangi bir veri yoktur.
Halk arasında bu hayvanların üretildiği, kulaklarında seri numaraları olduğu, rehber eşliğinde vurulduğu söyleniyor. Ancak Bakanlığın verilerinde bu iddiaları doğrulayan hiçbir bilgi yoktur. Sadece 29 kota belirlenmiştir. Oysa uluslararası teamüllere göre bu kotalar, 3 yaş üstü sürü kurmamış erkek bireylerden oluşmalıdır. Ancak ihale şartnamesinde bu kriterler de yer almamaktadır. Dolayısıyla bizim için bu mesele artık bir “katliam ihalesi”dir.
Bu nedenle biz de Afyonkarahisar İdare Mahkemesi’nde dava açtık. Davamız açıldığı andan itibaren davalı idarenin savunması alınmadan oy birliğiyle yürütmeyi durdurma kararı verildi. Biz bunu çok olumlu buluyoruz. Çünkü bu karar alınmasaydı, dava süreci devam ederken hayvanlarımız silahla vurulabilirdi. Dolayısıyla mahkemenin iddialarımızı yerinde bularak yürütmeyi durdurma kararı vermesi bizim için çok önemliydi.
Elbette bu davayı kazanmış değiliz, mücadelemiz devam ediyor. Biz bu kararı sadece kendi içimizde küçük bir kutlamayla karşıladık. Ancak doğayı ve yaşamı savunma konusundaki kararlılığımız devam edecek. Bu kararın bozulma ihtimali var mı? Evet, var. Bu karar bizim talebimiz doğrultusunda, davalı idarenin savunması alınmadan ivedilikle verilmişti. Çünkü eğer savunma beklenseydi hayvanlarımızın silahla öldürülmesi riskiyle karşılaşabilirdik. Mahkeme iddialarımızı yerinde bulduğu için oy birliğiyle karar verdi. Ancak yürütmeyi durdurma kararı nihai bir karar değildir; iptal edilebilir, hatta davayı kaybedebiliriz.”