Anadolu Üniversitesi Yunus Emre kampüsü kapısı önünden İsmet İnönü Caddesi’nde yürüyen ve daha sonra bir basın açıklaması gerçekleştiren, Devrimci Öğrenci Birliği, EHP Gençlik, Özgür Genç Kadın ve SGDF adına konuşan Yiğitcan Yalçın şu ifadeleri kullandı;
“Bugün, eşit ve özgür bir yaşamı savundukları için hukuksuzca tutuklanan arkadaşlarımız Mert, Halil, Kaan ve Berdan için buradayız.
15 Aralık Pazartesi günü sabah saatlerinde İzmir’de, 19 Mart eylemlerine katıldıkları ve attıkları sloganlar bahane edilerek dört sıra arkadaşımız “cumhurbaşkanına hakaret” ve “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” suçlamalarıyla tutuklandı. Arkadaşlarımız bugün, bu ülkede milyonlarca insanın ve gençliğin en temel demokratik haklarını kullanarak özgürlük taleplerini dile getirdiği devrimci eylemlere katıldıkları için tutuklandılar.
Biz öğrenciler 19 Mart’ta, bundan tam dokuz ay önce, üzerimize kurulan devlet baskısına karşı mücadeleyi yükselttik ve sürdürüyoruz. Üniversitelerimizi rant kapısına çeviren, dört bir yanımızı kayyumlarla kuşatan, ülkücü çeteleri kampüslerimize sokan sermaye iktidarını köklerinden sarstık. Gücünü tarihselliğinden alan bu başkaldırı bizler için yolunu uzun zamandır yaptığımız önemli bir dönemeçti. Gençliğin isyanı o gün tam da burada bir daha geri çekilmemek üzere elini yükseltti.
Bu tutuklamalar münferit değildir. Gün geçmiyor ki sermaye iktidarı, elinde tuttuğu tüm baskı aygıtlarıyla sallanmakta olan iktidarını tehdit eden her unsura saldırmasın. İzmir’de gerçekleşen tutuklamalar, iktidarın 19 Mart eylemlerine, sokakta büyüyen gençlik hareketine ve özgürlük talebine karşı yürüttüğü topyekûn saldırının bir parçasıdır.
Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla gözaltına alınan dört devrimci gencin tutuklanması hukuki değil politiktir ve bu tutuklamaların 19 Mart’la sınırlı olmadığını da çok iyi biliyoruz. Tutuklanan arkadaşlarımız, son günlerde MESEM’lerde sömürülen, iş cinayetlerinde katledilen çocuk işçilere karşı eylemler örgütlemiş, çocuk işçi sömürüsünü teşhir etmişti.
Bugün arkadaşlarımız yalnızca tutuklanmakla kalmamakta, devrimciler başta olmak üzere toplumun birçok kesiminden tutukluyu, devrimcileri yaşamdan koparmayı hedefleyen kuyu tipi hapishanelere mahkûm edilmek istenmektedir. Bu hapishaneler bir infaz modeli değil, tecrit ve sindirme politikasıdır. Tarihi boyunca işçi sınıfının ve emekçi halkın öncü güçlerini zindanlara atarak yıldırmak isteyen devlet, zindanları ve tecridi yıldırıcı bir araç olarak görmeye ve geliştirmeye devam etti.
Buradaki amaç devlete ve sermaye iktidarına yönelen sesleri, işçi sınıfının ve ezilenlerin hareketlerini bastırmak, yaşamdan koparmaktır.
Bugün tutuklanan arkadaşlarımız da kuyu tipi hapishanelere mahkûm edilmek, bu biçimiyle sindirilmek istenmektedir.
Tüm bu baskılara rağmen, ne duvarlar ne de tehdit ettikleri tecrit koşulları bizleri yıldıramayacaktır.
MESEM’ler bir “eğitim modeli” değil, çocuk işçiliğinin kurumsallaştırılmış halidir. Çocuklar ucuz işgücü olarak patronlara teslim edilmekte, yoksulluğa, ölüme mahkûm edilmektedir. Bugün MESEM’lerde çocuk yaşta sömürülenler, yarın güvencesizliğe mahkûm edilen işçiler olacaktır. Gençliğin mücadelesi, işçi sınıfının mücadelesinden ayrı değildir. İktidarın korkusu; gençliğin, işçi sınıfının sömürüsüne karşı saf tutması, bu düzenin karşısında ortak bir mücadele hattı örmesidir. Nitekim geçtiğimiz günlerde, MESEM’lere ve çocuk işçiliğine karşı eylem yaptıkları için 16 arkadaşımızın tutuklanması da bu saldırının bir parçasıdır. Bu sömürü düzenine karşı ses çıkaranların tutuklanması tesadüf değil, çocuk emeğini savunan düzenin, buna itiraz edenleri susturma çabasıdır.
Bu zihniyeti çok iyi tanıyoruz. Gezi’ye katılmaları gerekçe gösterilerek yıllardır uydurma suçlamalarla tutsak edilenlerden, yargının bir sopaya dönüştürülmesinden, gözdağı vermek amacıyla sürdürülen siyasi operasyonlardan biliyoruz. Korku üzerine inşa olan bu sermaye iktidarı, son yıllarda ayakta kalabilmek için baskıyı derinleştirmekte, özellikle gençliği hedef almaktadır. Çünkü biliyorlar ki korku duvarlarını yıkan, bu düzenin karşısında en kararlı biçimde duran güç gençliktir.
Birkaç gün önce İstanbul Barosu’nun açtığı dava sonucunda 19–23 Mart 2025 tarihleri arasında İstanbul’da fiilen olağanüstü hal koşulları ilan eden gösteri ve basın açıklaması yasağı İstanbul 3. İdare Mahkemesi tarafından hukuka aykırı bulunarak iptal edildi. Bu kararla 19 Mart sürecinde yüzlerce insanın gözaltına alınması, tutuklanması iktidarın elinde muhaliflerini cezalandırmaktan başka işlevi kalmamış mahkemelerde bile açıkça hukuka aykırı bulunmuştur. Peki bizim dört arkadaşımız neden 20 Mart’ta katıldıkları eylemler gerekçe gösterilerek tutsak ediliyor?
Var gücünüzle bastırmaya çalıştığınız biz öğrenciler işkenceyle gözaltına alındık, tutuklandık, ailelerimiz arandı, cinsel tacize, çıplak aramaya maruz kaldık ama her defasında, yepyeni yollardan, yılmadan sokaklarda karşınıza çıktık. Çünkü bu saldırılara karşı mücadele etmek, özgürlüğümüzü sokakta kazanmak dışında yolumuz yok.
Bizleri bu düzende bir çark, sömürülecek bir emek gücü, itaatkâr bir ordu olarak yetiştirmeye çalışanların karşısında dimdik duruşumuzdan taviz vermiyoruz. Mert, Halil, Kaan ve Berdan bu karanlığa teslim olmayı reddettikleri için, özgür yarınları örgütlemekte ısrarcı oldukları için tutuklanmışlardır.
19 Mart’ın üzerinden dokuz ay geçti. Ancak iktidarın sokakta büyüyen isyana, eşitlik ve özgürlük talebine duyduğu korku hâlâ ilk günkü kadar taze. Unuttukları bir gerçek var: Devletin yargı ve zor aygıtlarıyla sürdürülen sınıf egemenliğinin karşısında, milyonların geri alacağı yaşamlar, özgürlükleri ve gelecekleri vardır. Bizim öfkemiz de hafızamız da taze. Gençliğin üzerine sallanmaya çalışılan yargı sopası ancak büyüttüğümüz öfkenin ateşine düşer ve onu daha da harlar.
Sürdürdüğümüz mücadeleden intikam almak istiyorlar fakat biz bu yola çıkarken tek bir arkadaşımızı dahi geride bırakmayacağımızın sözünü verdik. Mert’i, Halil’i, Kaan’ı, Berdan’ı; omuz omuza barikatları aştığımız tek bir arkadaşımızı size bırakmayacağız.
Baskılarınızla, gözaltı ve tutuklamalarınızla bir adım geri atmayacağımızı göstermek için tutuklanan dört arkadaşımız için hepimiz oradaydık diyoruz. Çabalarınız nafile, bir gider bin geliriz. Birlikte yürüdük, birlikte mücadele ettik, arkadaşlarımızı birlikte savunmaya devam edeceğiz.
Bu hukuksuzluğa, geleceksizliğe, sermaye düzenine hayır diyen dört arkadaşımızı geri alana dek durmayacağız.
Buradan 19 Mart’ın dokuzuncu ayında bir kez daha söylüyoruz: Tutuklanan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın, demokratik haklarını kullanan gençlere yönelik baskılar son bulsun, yargı eliyle yürütülen siyasi operasyonlara derhal son verilsin.
Özgürlük yürüyüşümüz sürüyor. Gençlik susmayacak, geri adım atmayacak. Sokaklarda, kampüslerde, bulunduğumuz her alanda özgürlük mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Çünkü bu ülkenin geleceği baskıyla değil, gençliğin cüretiyle şekillenecek.”




