Eskişehir Elektrikçiler Odası Başkanı Ahmet Namık Akdoğan şu ifadeleri kullandı;
“Uzun yıllardır aynı çağrıyı yapıyoruz. Mesleki eğitime olan yaklaşımımız ortada. Yeni bir öğretim yılının sonuna geliyoruz. Biz de o yollardan geçtik. Ben de meslek lisesi mezunu bir kardeşinizdim. Okullar kapandığında, teorik olarak aldığım eğitimi pratiğe dökmek için yaz tatillerinde bir elektrikçinin yanında çırak ya da kalfa olarak çalışırdım. Mesleğimin daha sağlam olması için çabalardım.
Elektrik bölümü, uzmanlık gerektiren bir meslek. Tabii bunun dışında başka meslek dalları da var. Özellikle meslek lisesinde okuyan evlatlarımızın yaz tatillerinde, almış oldukları teorik bilgilerin pratikte nasıl uygulandığını görebilmeleri için 463 üyemizin yanında çırak olarak çalışmaları önemli. Bu noktada velilere önemli bir çağrım var. Evlatlarımız elbette çok kıymetli ama onların geleceğini şekillendirmek adına her zaman söylediğim bir şeyi yinelemek istiyorum: Üniversite okuyup da işsiz kalacaklarına, bir meslek sahibi olup ciddi kazançlar elde etmeleri çok daha faydalı. Meslek erbaplarının kazançları daha makul, daha tatmin edici. Bu yüzden çocuklarımızın kendilerini geliştirme sürecinde yaz tatillerini boş geçirmemelerini ümit ediyorum.
Artık çocuklarımız eskisi gibi değil. Meslek liselerinde belli dönem okul, belli dönem staj uygulaması var. Çıraklık eğitim merkezlerinde de öğretim görüyorlar. Ancak bu süreci kesintisiz hale getirmek için yaz tatillerinde de en azından belirli bir süre çalışmaları gerekiyor.
Maddi konular tabii ki önemli ama biz çocukken paraya çok önem vermezdik. Çünkü amaç bir şeyler öğrenmekti. Elbette çocuklar ücretsiz çalıştırılmamalı. Sonuçta yemeği, yolu, gideri, cep harçlığı var. Bunlar da dikkate alınarak, hem eğitimleri hem de kazançları gözetilerek çocukların çalıştırılması gerekiyor.
“Ara eleman” ifadesini biz hoş karşılamıyoruz. Biz ara eleman değiliz, teknik personeliz. Tıpkı orduda astsubayların yükü taşıması gibi, sektörde de yükü teknisyenler taşır. Bizim mühendislerimiz, Avrupa’daki gibi sahada önlük giyip çalışan mühendisler değil. Çoğu masa başı, kravatlı personel. Sektörün motor gücü teknisyenlerdir. Elektrik piyasasında, biz teknisyenler olarak sektörün tek imza yetkisine sahip kişisiyiz. Yaptığımız işi hem dağıtım şirketine teslim ederken sorumluluk taşıyoruz hem de en az 10-15 yıl boyunca imza attığımız işin arkasında durmak zorundayız.
Bu yüzden mesleğimiz çok kıymetli. Bizim zamanımızda özellikle elektrik ve elektronik bölümlerine girmek çok zordu; puanlar çok yüksekti. Şimdi çok daha kolay. Evlatlarımız meslek lisesine yönelsin. Üniversiteye karşı değiliz. Elbette üniversite de okuyabilirler. Ama işletme, iktisat gibi bazı bölümler var ki –kimseyi küçümsemek istemem– gerçekten istihdam açısından sıkıntılı. Ülkenin ciddi şekilde teknik elemana ihtiyacı var. Bunu dışarıdan biri gelip yapmayacak. Biz yapacağız.
Hiçbir işi küçümsemiyoruz. Bu ülkede çöp toplamak için de, çobanlık yapmak için de, inşaatta çalışmak için de, fabrikada görev almak için de insana ihtiyaç var. Herkes kendi yeteneği ve kapasitesi doğrultusunda işlere yönelmeli. Yapamayacağı işin yükünü üstlenmemeli.
Ben hatta daha ileri giderek şunu da söylüyorum: Ortaokuldan itibaren mesleki eğilimler öğretmenler tarafından takip edilmeli. Bir çocuğun ne olacağı az çok o dönemlerden belli olur. Bugün avukatlar bile “iş yok” diye şikayet ediyor. İşsizlikten yakınıyorlar. Hep karşı çıktım zaten iki yüzü aşkın üniversiteye. Artık mesleğe geri dönüş kısmen sağlandı ama yeterli değil. Daha hızlı bir şekilde evlatlarımızın mesleki eğitimi öncelemeleri gerekiyor. Zamanla bunun hayatlarında ne kadar önemli olduğunu kendileri de görecek.
Bizim sektörde bu noktada ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Çünkü 18 yaş altı stajyerlerimiz, çıraklarımız var. Bizim işimiz de inşaat. Çocuğu inşaata götürmeden, sadece dükkânda oturtarak ona bir şey öğretemeyiz.
Bu nedenle iş sağlığı ve güvenliği konusunda ciddi tedbirlerin alınması gerektiğini düşünüyorum. Zaten şu anda iş sağlığı ve güvenliği belgesi ile usta öğretici belgesi olmayan hiçbir kurum yanında stajyer ya da çırak çalıştıramıyor. Ama Eskişehir'de umarım bu konu da yapı denetim sistemi gibi bir çarpıklığa dönüşmez. Denetime tabi tutulmayan yerlerde sıkıntılar yaşanıyor.
Örneğin Eskişehir'de yapı denetim konusunda ciddi sorunlarımız var. Son zamanlarda günde 50-60 ters kumanda vakası yaşanıyor. Ters kumanda dediğimiz şey, bir apartmanda ilk abonelik sırasında yaşanıyor. Siz 1 numaralı dairede oturuyorsunuz ama 2 numaralı dairenin faturasını ödüyorsunuz. 3 numara, 4 numaranın faturasını ödüyor. Bu tamamen yapı denetim firmalarının inşaatlara gidip düzgün denetim yapmamasından kaynaklanıyor.
Aynı denetimsizlik iş sağlığı ve güvenliği konusunda da yaşanırsa, o zaman küçük evlatlarımızın hayatı tehlikeye girer. Allah korusun, ölüm ya da ciddi kazalar yaşanabilir. Bu nedenle hem işverenin, hem devletin, hem de iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının bu konuya önem vermesi gerekiyor.
Trafiğe çıkacağız diye ölmekten korkmuyorsak, meslek öğrenmekten de korkmamalıyız. Elbette trafiğe çıkacağız, arabayı kullanacağız. Ama bütün önlemleri alacağız. Aynı şekilde, bu mesleği de öğreteceğiz. Ama yine tüm güvenlik tedbirlerini alarak. Başka çaremiz yok.
Benim karşı çıktığım şey sadece “ara eleman” tabiridir. Bizim adımız teknisyen. Çocuklar bu ifadeye güceniyor. Niye “ara eleman” diyelim ki? Bu sistemi çok fazla kurcalamamak lazım. Zaten bu 4+6+4 sistemi baştan beri büyük sıkıntılar yarattı. Bırakın kardeşim, 5-3-3 sistemiyle devam edilsin. Liseyi de zorunlu yapıyorsanız, çocukları farklı alanlara yönlendirin. Ortaokuldan itibaren yönlendirme yapılmalı.
Özellikle bizim gibi ihtisas gerektiren mesleklerde MYK (Mesleki Yeterlilik Kurumu) diye bir belge var. Bu belgeyi de inceledik. Hatta bununla ilgili bir proje hazırladım. Önümüzdeki günlerde Avrupa’da bu konuda bir çalışma gerçekleştirmeyi planlıyoruz.
Ancak biz bu belge sistemini de yanlış aldık. Mesleki yeterlilik belgesi kime verilir? Ben bir elektrikçiyim. Ustalık belgem var, eğitici ustalık belgem var. İş sağlığı ve güvenliği kapsamında iş yapıyorum. Devlet bana “gel bakalım, senin mesleki yeterliliğin devam ediyor mu” diyebilir. Tıpkı eski ehliyet sahiplerine getirilen denetim gibi. 60 yıl önce ehliyet almış birinin hâlâ araba kullanıp kullanamadığı nasıl kontrol ediliyorsa, bu belge de aynı amaçla kullanılmalı.
Ama bizde ne yapılıyor? 3 aylık bir kursla, ilkokul mezununa mesleki yeterlilik belgesi veriliyor. Özellikle elektrik alanında. Sonra bu belgeyi ustalık belgesine dönüştürüyorlar. Böylece elektriğin “e”sinden anlamayan, liyakatsiz, piyasada “elektrikçi” olarak gezen bir sürü insan türedi. Biz buna da karşıyız.
Zamanında Lise Mezunlarına Meslek Edindirme diye bir proje vardı. O da yanlıştı. Böyle projeleri uygulayabilirsiniz, ama ihtisas gerektiren mesleklerde olmaz. Nasıl diş teknisyenine, hemşireye bunu uygulayamıyorsanız, elektrik teknisyenine de uygulayamazsınız. Bu şekilde teknisyen yetiştirilemez.”