ES TV’de konuşan Eskişehirspor Teknik Direktörü Hakan Şapçı, şu ifadeleri kullandı:

"Futbol, aslında kolay görünen ve belli formüller üzerinden şekillenen bir oyun. ‘Atanı ve tutanı iyi olan takım kazanır’ derler ya… Biz de son dönemde atanıyla tutanıyla daha doğru bir çizgi üzerinde ilerliyoruz. Ancak tüm başarıyı sadece buna bağlamak da doğru olmaz; diğer oyuncularımıza haksızlık etmiş oluruz.

Trabzonspor, Süper Lig’de herkesin anlattığı o geri dönüşleriyle bilinen bir takım. Fatih Tekke Hocamı da çok beğeniyorum. Manisaspor’da çalıştığı dönemde de izlemiş ve takip etmiştim. Futbol üzerine gerçekten kafa yoran, çok iyi bir teknik adam. Trabzonspor’u da bence çok iyi bir duruma getirdi.

Göztepe maçını izlemedim ama önceki hafta iç sahadaki Alanya maçını ve Konya maçını hatırlıyorum. Futbol enteresan bir oyun. Trabzonspor belki kazandığı dört maçın dördünü de kaybedebilirdi. Kırılma anları çok önemli. Ama şunu da kabul etmek lazım. Bu süreç hep böyle devam etmez. Bazen sizin vurduğunuz top bir yere takılır, bazen rakip iki kez gelir ve biri gol olur.

Eskişehirspor’un en büyük problemi sezon başında yaşanan, hiç hesapta olmayan önemli sakatlıklardı. Bunu geldiğim ilk gün de söylemiştim, şimdi bir kez daha söylüyorum. Dün itibarıyla, Ozan İsmail’in kart cezalısı olması dışında, belki ilk kez takım tam kadro sahaya çıkabildi. Ligin 11. ya da 12. haftasında… Bir takıma bu kadar uzun süre tam kadro denk gelmemesi gerçekten olağanüstü bir durum. Oyuncularla sohbet ederken de söylediler; Bursa’da oynanan bir hazırlık maçından bu yana dün ilk kez sakatsız bir kadro sahadaydı. Daha önceki maçlarda ise Akın’ın maç sonrası sakatlığı çıkmıştı. Dün, uzun zamandır ilk kez sahadan sakat vermeden ayrılabilirdik. Çok şükür, büyük bir talihsizlik zinciriydi bu. Bir futbol takımında bu kadar kısa sürede kol kırığı, omuz kırığı, çene kırığı, elmacık kemiği kırığı görmek gerçekten çok sıra dışı. Hatta üst üste sakatlıklar nedeniyle tesiste kurbanlar kesildi. Şakayla karışık ‘Herhalde kuzuyla olmayacak, deve falan keselim’ denecek hâle gelindi. Bu, büyük bir problemdi: bir arada oynamamış, birlikte çalışamamış bir takım görüntüsü.

Diğer taraftan, Türkiye’de süre çok kısıtlı. Bu tür camialarda her hafta kazanmak zorundasınız. Oyunu geliştirmek, oyunu oturtmak maalesef skora bağlı ilerliyor. Skorlar iyi oldukça oyuncu oyuna daha fazla inanıyor; özgüveni artıyor. Seyirci desteği geliyor; oyuncu bu özgüvenle daha iyi oynuyor. Ama bu büyük bir problemdir. İyi bir futbol takımının sahaya çıkması en az 6 ay sürer. Gerçek, oturmuş bir takım ise bir yıldan önce ortaya çıkmaz. Fakat bizim böyle bir lüksümüz yok. Kimseden de böyle bir beklentimiz yok. Biz her hafta kazanmak zorundayız. Evet, kazanmak zorundayız.

Buraya geldiğim ilk gün, yönetim kuruluyla çok kısa bir görüşmeden sonra anlaşmıştım. Bana takımla ilgili düşüncemi sordular. ‘Bu takım şampiyon olur ya da olmaz bilmiyorum ama bu kadro yapısıyla mutlaka şampiyonluk yarışının içinde olur’ demiştim. Geldiğimde ise gördüğüm manzara şuydu: Deniz Keskin, Ali Fırat Kasap, Mehmet Fuat Gölbaşı, Mustafa İnan, Akın Akman… Hepsi o hafta ilk kez oynayabilir hâle gelmişti. Daha önce Akın Akman kenarda tek başına çalışıyordu. Sahada sadece bir Kaan Baysal vardı. Düşünebiliyor musunuz? 5 tane yaşı büyük oyuncuyu transfer ediyorsunuz, sadece biri sahada olabiliyor. Kaan’ın da dönem dönem sakatlıkları vardı. O yüzden ‘Bu sakatlar bir an önce dönerse, birkaç maç kazanırsak takımı toparlarız’ dedik. Denizli İdman Yurdu maçına bu yüzden çok üzülüyorum. İlk yarı iyi oynadık, çok üretemedik belki ama canlı ve tempolu bir oyun vardı. Çok kötü bir gol yedik. Kalecinin degajı, iki seken top, oyuncunun vurması… O bile gol olduğuna inanmadı, biz de inanmadık ama gol oldu. Keşke o maçı kazansaydık. O iki puana hâlâ yanıyorum. O puanları alsaydık bugün Karşıyaka’nın önünde olurduk. Kütahya maçını kazandığımızda belki lig liderliği şansı bile yakalayacaktık.

Ama önümüze bakıyoruz. Çok iyi bir beş haftalık periyot var. Bir şey daha söylemek isterim; yanlış anlaşılmasın: Bazen oyundan vazgeçmek zorunda kaldığınız anlar olur. Mümin Özkasap uzun süre beraber çalıştım, bana çok şey öğretti. Onun söylediği bir şey var: ‘Hedefi olan takımların oyunu sonra konuşulur. Hedefi olan takımların önce skoru konuşulur.’ Bizim için de geçerli olan budur. Evet, hiç oyun oynamadan da skor üretemezsiniz ama bazen skor odaklı oynamak zorundasınız. Bu hafta da buna benzer bir oyun oynadık. Çünkü skor odaklı gitmemiz gerekiyordu; yoksa makas çok açılacaktı. Oynadıkça daha iyi olacağız.”