ESKİŞEHİR HABER

Esma Özdaşlı Eskişehir'de konuştu; "En ufak bir yanlış asla kabul edilemez"

MHP Genel Başkan Başdanışmanı Esma Özdaşlı, Eskişehir’de yaptığı konuşmada son sürece değindi, milli savunma ve birlik mesajları verdi.

Abone Ol

MHP Genel Başkan Başdanışmanı Esma Özdaşlı şu ifadeleri kullandı;

"Asırlık Birlik Sonsuz Kardeşlik vurgusuyla anlamlı ve önemli bir dönemece işaret eden bu buluşmalar vesilesiyle aziz milletimize terörsüz Türkiye politikasını anlatma, iç ve dış gelişmeleri değerlendirebilme imkanı bulmaktayız. Bu maksatla bugün bir araya gelme bahtiyarlığı yaşadığımız, Atatürk’ün ifadeleriyle “üstün bir cesaretle milli mücadeleye büyük katkılar sunan”, Ülkücü şehidimiz Gün Sazak’ın memleketi Eskişehir’e ve Teşkilatımıza nazik ev sahipliği için teşekkür ederim.

Cumhuriyetimizin filizlendiği, Milli Mücadele döneminde en büyük fedakarlıkların, acıların ve elbette Kahramanlıkların yaşandığı her biri kıymetli Afyonkarahisar, Balıkesir, Bilecik, Bolu, Bursa, Konya, Kütahya ve Yalova teşkilatlarımıza da şükranlarımı sunarım.

Elbette buraya yalnız gelmedim. Bir Türk kadını olarak, Tarihin ilk kadın hükümdarı Tomris HATUN’un, İlbilge Hatun’un bizlere miras bıraktığı şerefli geçmişle, Atatürk’e “Erkeklerden kurulan ordunun hayat kaynaklarını kadınlar işletmiştir” sözlerini söyleten kahraman kadınlarımızın aziz hatıralarının ağırlığıyla geldim. Yavrusunun üstüne örttüğü örtüyü alıp mermilerin üstüne örtecek kadar vatansever Şerife Bacı,Kara Fatma, Çete Emir Ayşe, Kılavuz Hatice, Düşmana yol gösterdiğini duyduğu oğlunu vuran Domaniçli Habibe’nin bıraktığı şerefli mirası yüklenerek buradayım. Bu miras, kahraman şehitlerimizin fedakârlığı ve vatanseverliği ile bezenmiştir.

Bu miras, bize ağır bir sorumluluk yüklemektedir.

Bu miras, Atatürk’ün “en büyük eserimdir” dediği Cumhuriyetimizi gelecek nesillere daha güçlü bir şekilde bırakmanın tarihi yükümlülüğünü omuzlarımıza yüklemektedir. Bu da ülkemizin en büyük sorunu olan terörü sona erdirmeyi zorunlu hale getirmektedir. Zira terörü bitirmiş Türkiye, tüm enerjisini ve gücünü daha büyük ve güçlü bir ülke olmak için harcayacaktır.

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını yaşadığımız bu dönemde gelecek nesillere daha güçlü bir Türkiye bırakmanın azim ve kararlılığındayız.

Son 300 yıldır toprak kayıpları ve onlarca savaşla psikolojik bir mücadelenin de en ağırını yaşadığımız tartışılmaz bir gerçektir. Sınırlarımız dışında kalan nüfusumuz, terke mecbur kaldığımız kentlerimiz, köylerimiz, sosyal ve kültürel mirasımız bugün bizlere ağır sorumluluklar yüklemektedir.

Emperyal zihniyetin özellikle son iki asırdır her türlü argümanı kullanarak elde etmeye çalıştığı baskı şiddetini arttırarak devam etmektedir. En son 20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve kendi emellerini gerçekleştirmek adına türlü senaryolarla nifak sokanlar bugün de aynı kararlılıklarını sürdürmektedir. Kut’ul Amare’de, Çanakkale’de, Sakarya’da mağlup ettiklerimiz yeniden büyük hülyalara kapılmaktadırlar. Bu topraklara nifak tohumlarını ekmekten bir an geri durmayan bu küresel güçler, Türk devletinin attığı samimi adımlar ve kararlı politikalar sonucu paniğe kapılmış haldedir.

40 yılı aşkın süredir devam eden terörle mücadelenin ülkemize maliyeti çok büyüktür. Terörün bu topraklara bıraktığı en büyük acı elbette kahraman şehitlerimizi yitirmenin üzüntüsüdür. Bu süreçte on binlerce masum canımızı, güvenlik güçlerimizi şehit verdik. Birçok kahramanımız da bu mücadelede Gazi oldu.

Bununla birlikte trilyonlarca dolarlık maddi kaynaklarımızı da bu uğurda harcamış bulunmaktayız. Türkiye’nin terörle mücadeleye harcadığı para 2 Trilyon dolardan fazladır. İşte emperyalizm Türkiye karşıtı terör örgütlerini desteklemesinin en önemli nedenlerinden biri budur. Türkiye’nin kaynaklarının ekonominin gelişmesi, toplumsal refahın artırılması için harcanmasına mani olmak.

İşte emperyalistlerin hedeflerini engellemek, Ülkelimizin en büyük sorununu çözmek, içerde toplumsal dayanışmayı tahkim etmek ve bölgesel güvenliği güçlendirmek amacıyla Sayın Genel Başkanımızın 1 Ekim 2024’te TBMM’de attığı adım ile başlayan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın destekleriyle tam bir devlet politikası haline gelen Terörsüz Türkiye sürecinde günümüze kadar önemli mesafeler katedilmiştir.

Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin Terörsüz Türkiye sloganı altında başlattığı millî birlik, kardeşlik ve dayanışma hamlesi; toplumsal bütünlüğümüzün korunması, geleceğimizin teminat altına alınması ve iç cepheyi tahkim etmeye yönelik bir girişimdir.

Terörsüz Türkiye Sürecinin başlamasını ve terör örgütü PKK'nın silah bırakmasını kolaylaştıran önemli gelişmelerden bahsetmek de gerekmekledir.

Öncelikle yüz akımız, milli savunma sanayiindeki gelişmeler terörsüz Türkiye girişiminin başlatılmasında belirleyici olmuştur. Zira daha önce büyük oranda dışarıya bağımlı olduğumuz silah ve teçhizatı artık kendimiz üretmeye başladık. Böylece son yıllarda ülke içinde ve sınır ötesinde PKK'ya ve uzantılarına karşı etkili askeri operasyonlar yürüttük.

Geçmişte yaşadığımız deneyimler, kendi askeri sanayiniz yoksa terörle etkin mücadele edilemeyeceğini kanıtlamıştır. Zira terörizmle mücadelede askeri anlamda dışa bağımlı olmak, milli güvenlik açısından çok ciddi riskler taşır. Geçmişte silah ithalatının önemli bir kısmını yaptığımız sözde NATO üyesi müttefiklerimiz en fazla ihtiyaç duyduğumuz anda askeri ambargo uyguladılar bize. Bazı örnekler vererek somutlaştıralım: 1974’te Kıbrıslı soydaşlarımızı korumak için yaptığımız Barış Harekatı sonrasında, ABD ve bazı Batılı devletlerin ambargosu ile karşı karşıya kaldık. Kötü komşu insanı ev sahibi yapar misali iyi niyetli olmayan sözde müttefiklerimizin bu baskısı sonrası bugün gururumuz TUSAŞ, ASELSAN, HAVELSAN gibi kurumlarımızın temelleri de 1974’te yaşadığımız bu acı tecrübeler sonrasında atılır.

Benzer şekilde Ekim 2019’da Suriye’de başlatılan Barış Pınarı Operasyonu sonrası yine sözde NATO müttefikimiz bazı ülkeler, Türkiye’ye silah satışını kısmen veya tamamen durdurdu. Bu örnekler çoğaltılabilir. Ama ortaya çıkaracak sonuç aynı: Riskli bir coğrafyada yaşıyorsanız, kendi silahınızı kendiniz üretmelisiniz ki çok şükür biz bunu başardık. Bugün Türk ordusunun ihtiyaçlarının yüzde 80'e yakını milli sistemlerle karşılanmaktadır. İşte bu durum terörle mücadelede başarılı olunmasının en önemli nedenidir.

Milli sanayinin geliştirilmesinin yanı sıra Türkiye'nin terörle mücadele paradigmasının değiştirmiş olması, yani terörle mücadelenin sadece içerde değil, sınırlarımızın ötesinde de sürdürülmesi, terör örgütünün tüm lojistik ağlarının yok edilmesi, bu sürecin bugünlerde yapılmasının ana sebeplerinden bir tanesidir. Türkiye önleyici bir stratejiyle tehditleri sınır ötesinde karşılamaya yöneldi ve terör örgütünün mali, insani gücünü kırmak için Irak ve Suriye gibi komşu ülkelere de bu mücadeleyi yaydı. Hatta Irak hükümeti ile terörle mücadele konusunda mutabakata vararak, terör örgütünün Irak’ta yasaklı örgüt kabul edilmesini sağladı. Bu süreçte Bağdat’ın terör örgütünün sadece Türkiye’nin değil, Irak’ın ve tüm bölgenin güvenlik ve istikrarını zedelediğini idrak etmesi oldukça önemlidir.

Terörsüz Türkiye sürecinin diğer önemi ayağı ise güçlü siyasi iradedir. Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben anlayışını siyasi hayatının her alanına nakşetmiş olan Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’nin attığı adımlarla başlayan Terörsüz Türkiye süreci Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da desteğiyle devlet politikası haline gelmiştir.

Terör elbette sadece Türkiye’nin değil tüm bölgenin sorunudur. Dolayısıyla Terörsüz Türkiye, terörsüz bölge hedefinin de destekleyicisidir.

Unutulmamalıdır ki günümüzde dünya üzerindeki sıcak çatışmaların önemli bir kısmı ülkemize yakın coğrafyalarda yaşanmaktadır. Özellikle 7 Ekim’den sonra soykırımcı İsrail’in adım adım tüm bölgeye yaymaya çalıştığı çatışma ortamı doğrudan doğruya Türkiye’yi etkilemektedir. ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin desteğiyle İsrail çoğunluğu kadın ve çocuk 80 binden fazla masum insanı katletmiş, sözde demokrat Batılı liderler bu zulmü görmezden gelmiştir. Bazı rakamlara göre bu sayı maalesef 300 bine yaklaşmıştır.

Unutulmamalıdır ki bölgemizin ve dünyanın bugün en büyük sorunu İSRAİL SORUNUDUR. İsrail’in işgal politikası sadece Filistin toprakları ile sınırlı olmayıp, Suriye, Lübnan’a da sirayet etmiştir.

9-10 Eylül tarihlerinde İsrail Filistin, Suriye, Lübnan, Katar, Tunus ve Yemen’in içinde bulunduğu 6 ülkeye saldırmıştır. Özellikle Katar saldırısını bu noktada açmak isterim. ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefiklerinden biri olan Katar, bölgedeki en büyük ABD üssüne de ev sahipliği yapmaktadır. Trump’ın en son körfez ziyaretinde Katar’ın 400 milyon dolar değerinde bir uçağı da Trump’a hediye ettiğin hatırlayalım. Ayrıca ABD’nin Patriot hava savunma sistemleri de sözde Katar’ı koruyor. İsrail yaklaşık olarak 800 km mesafeden, Suriye, Irak, Ürdün, SA hava sahalarını geçerek Katar’a 15 uçakla saldırı düzenlediğinde ABD’den aldığı Patriotlar devreye girmedi. Peki neden? Bununla ilgili resmi açıklama yok. Sadece bu sistemlerin dost ülkelere karşı kullanılmayacağı gayriresmi bilgi olarak dolaşmakta.

Peki bu olaylardan çıkacak sonuç ne? Öncelikle milli güvenliğinizde öncelikle kendi öz kaynaklarınıza güvenmelisiniz. İkinci olarak, Hukuk tanımaz İsrail ve onu yöneten Netenyahu siyasi ömrünü uzatmak adına herşeyi yapabileceğinin kanıtıdır Katar saldırısı. ABD’nin zımmı desteği olmadan bu saldırının yapılması mümkün değildir. Bölgedeki her ülkeye saldırı düzenleyebilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadeleriyle “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır.”

O yüzden içerde terörü bitirmek, bölgede bitirmek, komşuda bitirmek gerekir ki İsrail tehdidine karşı hazırlıklı olunsun. İşte Terörsüz Türkiye girişiminin en önemli itici gücü tüm bölge için güvenlik sorunu haline gelen İsrail’e karşı güçlü bir duruş sergilemektir. Suriye topraklarını işgal eden İsrail’in çok uzağımızda olmadığını, özellikle terör örgütü PKK’nın uzantısı YPG ile temasta olduğu gerçeğini hatırlayalım. Bu yüzden Sayın Genel Başkanımız yakın zamanda “terör örgütü PKK'nın Suriye uzantısı SDG/YPG'nin terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısında muaf olmadığını” açık ve sert bir şekilde açıklamıştır.

Elbette bu süreç zahmetsiz olmayacaktır. İçeriden ve dışarıdan süreci akamete uğratmak isteyecek, terörden nemalanan veya Türkiye’nin güçlenmesinden rahatsız olanlar olacaktır. Zira Türkiye geçmişte olduğu gibi bugün de sadece terör örgütü ve uzantıları ile değil, hatta daha yoğunluklu olarak ona destek veren emperyalist güçler ile mücadele etmektedir. Terörden nemalanan, maddi kazanç sağlamayan unsurların bu süreci akamete uğratma girişimleri elbette olacaktır. Ama devletimiz tüm bu girişimlere yönelik önlemleri almıştır ve alacaktır.

Genel Başkanımızın ifadeleriyle “Provokasyon ortamını canlı tutmak maksadıyla istismar, iftira ve inkâr yarışına giren siyasi ve ideolojik mahiyetli çevreler yeşeren umutlar, genişleyen barış ve huzur iklimi karşısında hayal kırıklığına uğramıştır.

Yüzlerce yıl Türk devleti farklı milletleri ve inanışları huzur ve barış içerisinde bir arada tutmuş, huzurlu bir yaşam sunmuştur. Devletin her kurumunda devletin yüksek menfaatleri için çalışma imkanı vermiştir. Kanunlar önünde her vatandaşını eşit saymış, kimseyi kimseye üstün ve ayrıcalıklı tutmamıştır.

Ancak devletin varlığına ve milletin bütünlüğüne kast edenlere de geçit vermemiş, bu uğurda büyük mücadeleler vermiştir.

Terörsüz Türkiye hem ülkemize hem de bölgemize huzuru, barışı ve esenliği getirecektir. Hakkari’den Edirne’ye, Kars’tan İzmir’e kadar daha müreffeh bir Türkiye’nin doğuşuna hep birlikte şahit olacağız. Terör nedeniyle yitirdiğimiz canlarımız, kaybettiğimiz yıllarımız Liderimizin ortaya koyduğu devlet adamlığı sorumluluğuyla inşallah son bulacak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu topraklarda var olmanın gereğini yapacaktır.

Aziz milletimizin birliği, bütünlüğü ve devamlılığı için mücadele etmiş şehitlerimizin aziz hatıraları bundan sonra da yolumuzu aydınlatacaktır.

Buradan şehit ailelerimiz, kahraman gazilerimize saygılarımı iletiyorum. Bilinmelidir ki şehitlerimizin fedakarlığı ve aziz hatırları bizim için kutsal bir emanet ve yol göstericidir.

Şehitlerimizin asil ve aziz hatıralarına, ailelerine yönelik en ufak bir yanlış asla kabul edilemez. Dün buradaydık, bugün buradayız, yarın da bu topraklarda olacağız. Üzerimizde taşıdığımız sorumluluk ağırdır, bu sorumluluğun vebali ise çok büyüktür. Türk milletinin ve devletinin devamlılığı her şeyden ve herkesten önce gelir. Zor günleri aşacak, terör belasınının gölgesini bu toprakların üzerinden bir daha geri dönmemek üzere tarihin çöplüğüne atacağız."