Saadet Partisi Eskişehir İl Başkanı Fesih Bingöl şu ifadeleri kullandı;
"Salma sulama gibi yöntemlerin yaygın olması, suyun en büyük kaybının verimsiz tarım uygulamalarından kaynaklandığını ortaya koyuyor. Sulama altyapısının dönüşmemesi, ürün deseninin suya göre planlanmaması ve modern sulama tekniklerine geçişin yavaşlığı, su krizinin tarımsal boyutunu derinleştiriyor.
Eskişehir yerelinde ve özellikle Eskişehir Büyükşehir Meclisi’nde su fiyatlarının yüksekliği veya azlığı ile ilgili tartışmalar oldu ama bence bugün tartışacağımız konu su fiyatları değil. Suya erişimin azaldığını ve 2030 yılında Eskişehir’in ciddi bir su problemi yaşayacağını defalarca ifade ettim. Buna yönelik tedbirlerin alınması lazım. Yoksa 30 tane büyükşehir içerisinde Eskişehir su fiyatlarında 13. sıradadır demek bir başarı değil, bunu söyleyelim.
Çünkü suyun nasıl kullanıldığıyla ilgili elimizde önemli veriler var. Bakınız daha önce de ifade ettim, Türkiye’de maalesef bir su yönetimi stratejisi yok. Bu olmadan, bir planlama olmadan ciddi bir şekilde krizle karşı karşıyayız. Türkiye su fakiri bir ülkedir, bunu da ifade edelim.
Bu önemli su yönetimi, Türkiye’de çok sayıda kurumun dağınık sorumluluk alanına sıkışmış durumdadır. Devlet Su İşleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, İçişleri, Sağlık, Enerji Bakanlığı gibi yerel yönetimler, Büyükşehir Su İdareleri, OSB’ler ve diğer kurumlar arasında etkin bir koordinasyon mekanizması bulunmamaktadır. Bu parçalı yapı, veri paylaşımını zorlaştırmakta, planlamayı geciktirmekte, yatırımları verimsiz hâle getirmekte, su krizine acil müdahaleyi zorlaştırmakta, yer altı suyu ve havza yönetiminde denetimsizlik oluşturmaktadır.
Dolayısıyla Türkiye mutlaka, münhasıran Eskişehir’imiz mutlaka bu konuda çeşitli çalışmalar yapmalıdır. Ben daha önce Porsuk’tan vazgeçilmeli diye bir cümle kurmuştum. Çünkü Porsuk gerçekten içerisinde bulunan kimyasallardan ötürü arıtma masrafları çok yüksek bir kaynaktır. Dolayısıyla bu durum su maliyetini artırıyor.
Eski bir ifademi burada tekrar ediyorum; ayda 25.000.000 TL üzerinde elektriğe para ödeniyor, bu çok büyük bir rakamdır. ESKİ bir elektrik tesisi kurduğunda su maliyetleri %40 oranında düşer. Dolayısıyla su maliyetlerini düşürecek tedbirler başkadır ama esas su kaynaklarını bulmak bambaşka bir şeydir. Bence burada fiyatlar elbette önemlidir ama yeni su kaynakları bulmak zorundayız.
Buna yönelik de ben çözüm önerileri ortaya koymuştum. Özellikle Sakaryabaşı’ndan, daha önceki dönemlerde ifade ettiğimiz gibi, Eskişehir’e o suyun getirilmesiyle ilgili bir çalışma olmalıydı. Bu konu gündeme geldi ama tekrar gündemden düştü. "Orada su debisi azaldı" gibi ifadeler kullanılıyor. Elbette orada bilinçsiz bir tarım yapılırsa suyun azaldığını biz de görüyoruz ama netice itibarıyla Seyitgazi Ovası’nın yer altı su kaynağı çok büyük bir rezervdir ve oradan mutlaka istifade edilmelidir diyorum.
Bugün maalesef Eskişehir yerelinde de olaya baktığımız zaman, aslında konu bu yönleriyle değerlendirilmesi gerekirken su fiyatlarının pahalılığından dem vuruluyor. Bence Eskişehir’de su fiyatları gerçekten pahalıdır ama bir kaynak olmadığı müddetçe ve siz arıtma masraflarını çok öderseniz maliyetler artar.
Bununla birlikte siz elektrikle maliyetleri %40-%50 oranında düşürebilirsiniz. Siz bir elektrik üretimi yaptığınızda Eskişehir’deki şu an tükettiğimiz su, fiyat açısından yarı yarıya iner. Bir kere mecliste bu tartışmalar yapılırken bu önerilerin de gündeme getirilmesi gerekiyordu. Öbür türlü hamaset olur, hamasetle bizim işimiz yok.
Daha önce söyledim, 2030 yılında, yani şurada 5 yılımız kaldı, Eskişehir nüfusu şu an 1.200.000 civarına çıkacak. Bugünkü su kaynakları yeterli değil ve dolayısıyla yeni kaynaklar bulmak zorundayız. Yani siz suya erişim olmadığı zaman su fiyatlarını tartışmanızın anlamı yoktur. Su azaldığı zaman, suya erişim zorlaştığı dönemlerde çok daha yüksek fiyatlarda su temin etmek için para harcayabilirsiniz.
Bence Türkiye’de bu suyla ilgili bir strateji belirlenmeli; acil olarak derli toplu, sürdürülebilir ve bilimsel temelde inşa edilmiş bir su politikasına ihtiyaç vardır. Bu kapsamda; Havza bazlı entegre su yönetimi kullanılmalıdır. Ulusal Su Yasası ivedilikle hazırlanmalıdır. Tarımda modern sulama tekniklerine hızla geçilmelidir. Kayıp kaçak oranları %10’un altına indirilmelidir. Sanayide ve şehirlerde su verimliliği zorunlu hâle getirilmelidir. Atık su geri kazanımı yaygınlaştırılmalıdır. Musluklardan içilebilir nitelikte su akışı sağlanmalıdır.
Su Allah’ın nimeti ve insanlığa emanetidir. Saadet Partisi olarak ülkemizin su krizine sürüklenmesine seyirci kalmıyoruz. Türkiye’nin suyunun tükenmemesi ve milletimizin geleceğinin kararmaması için mücadele ediyoruz.
Bir şey daha burada ifade edeyim, ben tabii İl Başkanı sıfatıyla burada konuşuyorum. Türkiye’ye yönelik su politikalarını kısmi ifade ettik ama Eskişehir’de bugün tartışılan konu yanlış bir mecrada sürdürülmektedir. Yeni kaynaklarla ilgili çalışmalar yapılmalıdır. Burada merkezi hükümet ve yerel belediyeler bu konuda bir çalışma ortaya koymalıdır.
Bilinçsiz bir şekilde tarımda kullanılan su mutlaka tasarruf edilmelidir. Türkiye’de mevcut kullanılan bir suyun %73’ü tarımda kullanılıyor, bu çok büyük bir rakamdır. Sadece %16’sı içme ve kullanma suyudur. Bu %16’nın da %6’sı şu an bizim park, bahçe ve diğer alanlarda kullandığımız sulardır. Bu da arıtılmış rafine sudur, bence bundan da vazgeçilmelidir. Şebekeden gelen su bu tür maksatlarla kullanılmamalıdır.
Öte yandan su tüketiminin de bilinçli olması gerekiyor. Daha önce ifade etmiştim; 3 kişilik bir ailenin aylık kullanacağı su 10 ton civarındadır. Belediyeler 10 tona kadar bu ailelerden para almamalıdır. 10 tonun üzerinde eğer bir harcama olursa kademeli olarak fiyat artışı olmalıdır. Bu da suda ciddi tasarruf yapmamıza sebep olabilir diye düşünüyorum. Tartışmayı farklı konularda yapmak yerine ana mecrasına döndürmemiz lazım. 2030’da ciddi bir su kriziyle karşı karşıyayız ve kaynaklarımız yok. O zaman ne yapacağımızı bugün tartışalım. Bugün fiyatlar elbette tartışılabilir ama o gün hiç su bulamayacağız, fiyatlardan bahsetmek o gün mümkün bile olamayacak."