Sağlık-Sen Eskişehir Şube Başkanı Hasan Hüseyin Köksal şu ifadeleri kullandı;

“Sağlık Sen olarak bakanlığın her kademesine sizlerin taleplerini iletip çözüm bulma noktasında mücadele ediyoruz. Modern binalar yapıyoruz, şehir hastaneleri inşa ediyoruz, son teknolojiyle cihazlar alıyoruz. Ancak halkın memnuniyetini asıl yükselten, sağlık çalışanının emeği ve özverisidir. Eğer sağlık çalışanı mutsuzsa, bütün emek boşa gider.
Pandemi döneminde birçok insan, annesini babasını hastane kapılarına bırakıp geri dönerken, sağlık çalışanı ise çocuklarını annesine babasına bırakıp aylarca evine gelmeden, Covid döneminde mücadele etti. Şimdi ise sağlıkta dönüşümün kahramanları, birinci basamak sağlık çalışanları, doğumdan ölüme kadar tüm işlemleri gerçekleştiren aile sağlığı çalışanlarının omuzlarına büyük bir yük yüklemek, işleyen sisteme zarar vermek demektir.

Buradan net bir şekilde ifade ediyoruz: Bu yönetmelikle aile hekimliği sistemi Türkiye sağlık sisteminde çökmüştür, sınıfta kalmıştır, artık işlememektedir. Ne yazık ki idarecilerimiz ve siyasilerimiz, sağlık sistemini rakam ve algoritmalar üzerinden değerlendiriyor. Sağlık çalışanlarıyla ilgili planlar yapılırken, sağlık sistemi Almanya, Fransa, Amerika gibi ülkelerle kıyaslanıyor. Ancak iş, emekçinin hakkına, alın terinin ödenmesine geldiğinde Afrika ülkeleriyle kıyaslama yapılıyor. Şu anda sağlık çalışanlarının geldiği nokta budur.

Toplum gözünde aile hekimlerinin, doktorların yüz elli bin lira, iki yüz bin lira maaş aldığı söyleniyor. Oysa bugün bir aile hekiminin temel maaşı yetmiş bin lira civarındadır. Bakın arkadaşlar, bu ülkede İzmir’de bir belediyede işçiler için seksen bin lira maaşı kabul etmeyen bir sistem gördük. Artık okumanın, yüksek eğitimin cezalandırıldığı bir sisteme doğru gidiyoruz. Toplumun işleyen sistemiyle birlikte okumanın da ceza haline dönüştüğü bir yapı oluşursa, çocuklarımızı şimdiden kaybederiz. Devlet memurluğunun saygınlığının zedelenmesi, hizmetin önüne geçilmesi bu toplumun temelini bozar.

Bizler, her zaman devletimizin en zor dönemlerinde, depremde, selde, afette çocuğumuzu, ailemizi emanet edip görevimizin başında olduk. Hatay’da kendi ailesi vefat eden doktorlar, hizmet için yine hastanelere koştu. Bugün geldiğimiz noktada sizlerin, toplumun, vicdanın sesi olarak Eskişehir’e ve tüm Türkiye’ye sesleniyoruz: Artık işe giderken ayaklarımız geri geri gidiyor. Sağlık hizmeti vermekten imtina edecek duruma geldik. Eskişehir’den tüm Türkiye’ye sesleniyoruz: Bir milyonluk sağlık ordusu düşük maaşlarla cezalandırılamaz.

Emekliliğe yansımayan, hedefler belirlenen, adeta yarış atı gibi performans hedefleriyle çalışan bir sistemle, memur sistemi olmaz. Yirmi yıldır sağlıkta dönüşümün öncülerini cezalandıramazsınız. Buradan açıkça ifade ediyoruz: Bundan sonraki süreçte, başta Doktor Tekin Bey olmak üzere tüm aile sağlığı çalışanlarımızla yapacağımız çalıştaylarda taleplerimizi her hafta güçlü bir şekilde dile getireceğiz.

Biz sağlık sisteminin en büyük yürütücüsü ve paydaşıyız. Bizimle müzakere edilmeden masa başında çıkan yönetmelikler, halka ancak ceza olur. İnsanları iş gücüyle, "işine gelmeyen gitsin" anlayışıyla bir yere varılamaz. Burada net bir şekilde söylüyoruz: Sağlık bakanlarımızın da tespitleri var. Türkiye’deki bir sağlık çalışanı, Avrupa’daki meslektaşına göre üç kat daha fazla çalışıyor. Ancak emek ve karşılığında aldığımız ücret, Avrupa’dakinin üçte biri kadar.

Eğer içimizdeki vatan sevgisi, millet sevgisi, hizmet aşkı olmasaydı; bugün Türkiye’deki sağlık sistemi, pandemi döneminde dünyaya örnek gösterilmezdi. Bizler vicdanımızla iş yapıyoruz. Hâlâ birçok hekimimiz, "Yazmayın, ceza yersiniz" demesine rağmen, hastaların taleplerini ihtiyaç halinde karşılamaya devam ediyoruz. Vatandaşı geri çevirmek istemiyoruz. Ancak artık yürüyemeyecek durumdayız, omuzlarımızdaki yük ağır geliyor ve taşıyamıyoruz.

Avrupa’daki meslektaşlarımız sadece yirmi beş hastaya bakıyor. Bizim aile hekimlerimiz ise on dört milyon hastaya bakıyor. On beş milyon muayene yaptık diye Eskişehir’de her gün basına açıklama yapan sağlık idarecileri, bir aile hekiminin günde ortalama 100 hastaya nasıl yetiştiğini, ebenin ve hemşirenin telefonla hastayı davet ettiğini göz ardı edemez.

Bizler, telefonun başından sağlık sisteminin eksiklerini gidermek için gece gündüz çalışıyoruz. Ancak liyakat sorunu olan idareciler yüzünden düşük maaşlarla cezalandırılamayız. Biz alın terimizin karşılığını istiyoruz, emeğimizin hakkını istiyoruz. Kimseden hak etmediğimiz bir şeyi talep etmiyoruz. Sağlık sistemini bir ceza sistemine çevirmek doğru değildir. Sağlıkta dönüşümün mimarları bizleriz. 2003 yılında başlayan sağlıkta dönüşümü Türkiye’nin her yerinde fedakârca çalışarak, alın teri dökerek bugünlere getirdik. Ancak artık görüyoruz ki, her 10 sağlık çalışanından 3’ü sağlık problemi yaşıyor.”