ESKİŞEHİR HABER

Hazır giyimde alarm zilleri çalıyor; Destek gelmezse iflaslar devam eder

Toygar Narbay hazır giyim sektörünün ağır maliyet yükü altında ezildiğini, iki yıldır zarar ettiğini ve destek gelmezse iflasların yaşanabileceğini söyledi.

Abone Ol

Hazır giyim sektörü, 2024 yılının ilk dört ayında da zarar açıklayarak ciddi bir darboğaza girdi. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Toygar Narbay, yaptığı kapsamlı basın açıklamasıyla hem sektörün içinde bulunduğu krizi hem de çözüm önerilerini kamuoyuyla paylaştı. Narbay, sektörün iki yıl üst üste zarar ettiğini ve 2025’in de bu tabloyu sürdüreceğini belirtti. Mevcut gidişatın durdurulmaması hâlinde, iflasların kaçınılmaz olduğunu söyledi.

Narbay, “Hazır giyim ve tekstil sektörleri birlikte ülkemizin üretim ve ihracat lokomotiflerinden biridir. Yaklaşık 1 milyon kişiye doğrudan istihdam sağlayan sektörümüz, yılda 50 milyar dolarlık üretimle ekonomiye katkı sunmaktadır. Ancak son yıllarda uygulanan para ve kur politikaları, artık sürdürülebilirlik sınırlarını aşmıştır” dedi.

Narbay'ın açıklamasında yer verdiği sayılar, sektörün yaşadığı çıkmazı gözler önüne serdi. 2022-2024 döneminde resmi enflasyon yüzde 138 olarak açıklanırken, aynı dönemde asgari ücret yüzde 249, politika faizi ise yüzde 258 oranında arttı. Buna karşılık, sektörün döviz geliri kaynağı olan kur artışı sadece yüzde 101’de kaldı.

Maliyetlerin bu kadar yükseldiği, ancak döviz bazlı gelirlerin yerinde saydığı bir ortamda, şirketlerin ayakta kalmasının mümkün olmadığını belirten Narbay, “Üretim süreçlerinde yapılan verimlilik, inovasyon ve markalaşma yatırımları bile bu açık farkı kapatmaya yetmiyor” dedi.

TGSD’ye göre, Türk hazır giyim ürünlerinin uluslararası pazarlardaki rekabet gücü ciddi oranda azaldı. Narbay, “Bugün Uzak Doğu’dan gelen benzer ürünlerle kıyaslandığında bizim ürünlerimiz yüzde 60, Kuzey Afrika menşeli ürünlerden ise yüzde 45 daha pahalı” dedi. Dolar bazında maliyet artışının yüzde 27 seviyesine ulaştığını belirten Narbay, bu durumun dış pazarlarda müşteri kaybına neden olduğunu vurguladı.

Narbay, yüksek faiz uygulamasının sadece üretim maliyetlerini değil, aynı zamanda iç piyasada vadeli satış fiyatlarını da yukarı çektiğini ifade etti. Altı ay vadeli satılan bir üründe ticari faiz maliyetinin yüzde 60’lara ulaştığını, bu nedenle üreticinin ürün fiyatına yüzde 30’dan fazla faiz yükü eklemek zorunda kaldığını aktardı.

Narbay, politika faizinin yüzde 50 seviyesinde tutulmasının, bileşik faiz oranını yüzde 63,2’ye çıkardığını; buna karşılık döviz kurundaki artışın sadece yüzde 16 olduğunu söyledi. “Bu fark, döviz bazında yaklaşık yüzde 40,5 oranında reel faiz verildiği anlamına gelir. Hâlâ döviz bazında yüksek faiz vermeye devam ediyoruz” dedi.

TGSD Başkanı, enflasyonu düşürmek amacıyla kur artışının baskılanmasının, yüksek faizle birlikte ters etki yarattığını ifade etti. Narbay, “Faizden dolayı oluşan ek maliyetler, ürün fiyatlarına yansıyor. Bu da enflasyona doğrudan katkı sağlıyor” dedi.

Narbay, ihracatçıların döviz üzerinden fiyatlama yaparken forward kur sistemini kullandığını belirtti. Bu hesaplamalarda faiz temel bileşenlerden biri olarak öne çıkıyor. “Kur ve faiz çarpımıyla oluşan fiyatlar nedeniyle, Avrupa'da 10 Euro olan bir ürün Türkiye'de 14-15 Euro'ya satılıyor” diyen Narbay, bu farkın sürdürülebilir olmadığını söyledi.

Ayrıca Narbay, bir yıl sonra beklenen enflasyonun yüzde 25 olarak hedeflenmesine rağmen yüzde 46 seviyesinde faiz verilmesinin de ekonomide parasal genişlemeyi tetiklediğini ifade etti.

TGSD’nin yaptığı modelleme çalışmasına göre, 2022’de yüzde 10,5 vergi öncesi kârlılığı olan firmalar, 2023’te yüzde 5,6’ya, 2024’te ise eksi yüzde 5,1 seviyesine geriledi. 2025’te de bu zararın eksi yüzde 4,5 olarak devam edeceği tahmin ediliyor.

Narbay, bu tablonun şirketlerin öz kaynaklarını tükettiğini, sermaye yapılarını bozduğunu ve bankacılık sistemindeki kredi limitlerini doldurduğunu söyledi. “Bir firmanın 100 birim cirosu varsa, 25 birim sermaye ihtiyacı olur. Bu sermayenin yarısı öz kaynakla, yarısı krediyle sağlanır. Bu yapının artık sürdürülemez olduğu çok açık” dedi.

TGSD, geçtiğimiz aylarda kamuoyuyla paylaştığı 10 maddelik destek paketinden üç öneriyi “kritik aciliyet” başlığıyla öne çıkardı. Bunlar:

Kur dönüşüm desteği sektör odaklı verilmeli: Mevcut destek yapısında net ihracata yüzde 3,5-4 destek alan hazır giyim sektörü, ithalata dayalı sektörlere göre dezavantajlı durumda. TGSD, bu oranın net ihracat üzerinden yüzde 10 seviyesine çıkarılmasını talep ediyor.

Krediye erişim sağlanmalı: Eximbank kredi/ihracat rasyosunun 2018’deki yüzde 16 seviyesine geri çekilmesi, KGF teminat sistemiyle kredi limiti dolmuş firmaların yeniden finansa erişimi sağlanmalı.

Büyük firmalar ve tedarik zinciri korunmalı: Narbay, büyük ölçekli firmaların ülkeye sipariş getirdiğini, ancak bu siparişlerin tedarik zincirinde yer alan binlerce küçük ve orta ölçekli işletmeyi de ayakta tuttuğunu söyledi. Bu nedenle desteklerin sadece küçük firmalarla sınırlı kalmaması gerektiğini vurguladı.

“Hazır giyim çökerse, üretim zinciri çöker”

Toygar Narbay, sektörün yüksek katma değer ve yerli üretim oranı sayesinde ekonomide kilit bir konumda olduğunu belirterek, “Hazır giyim çökerse sadece birkaç büyük firma değil, arkasındaki yüzlerce KOBİ de çöker. Bu da hem istihdamı hem de ihracatı doğrudan etkiler” uyarısında bulundu.

TGSD, yaşanan kayıpların daha da büyümemesi ve uluslararası pazarlarda yeniden güçlü şekilde yer alınabilmesi için devletin acil bir destek paketi hazırlamasını talep ediyor. Narbay, “Devlet desteği artık bir tercih değil, sektörün varlığı için zorunluluktur” dedi.