Hollanda’nın tarımda konusunda doğruları, Türkiye'nin yapması gerekenler

Hollanda’nın tarımdaki başarısı yıllardır konuşulur ama işin özünü anlamak için önce şu gerçeği ortaya koyalım.

Abone Ol

Hollanda, kara parçası olarak Konya’dan daha küçük bir ülke. Yani bir şehrimizin kapladığı alan, onların bütün ülkesine denk geliyor. Buna rağmen sebzeden çiçeğe, sütten tohuma kadar pek çok alanda dünyaya yön veriyor. İnsan bu tabloya bakınca ister istemez şunu soruyor: Nasıl oluyor da bu kadar küçük bir ülke böylesine büyük bir başarı elde ediyor?

Cevap son 25 yıla bakınca daha net görülüyor. Hollanda tarımı, ne şansa ne havaya bırakılmış. Uzun vadeli bir politika, bilimin merkezde olduğu bir düzen ve çiftçiyi işin ortağı gibi gören bir anlayış üzerine kurulmuş. Üniversiteler, araştırma merkezleri ve çiftçiler aynı masada buluşmuş. Bilim insanı sahaya inmiş, çiftçi teknolojinin kapısını aralamış. Devlet de bu birlikteliği kararlı bir şekilde desteklemiş.

Hollanda’nın güçlü olduğu ürünlere bakınca da bu düzenin sonuçlarını görüyorsun. Domates, biber, salatalık gibi sera ürünlerinde dünya liderliği tesadüf değil. Metrekare başına alınan verim o kadar yüksek ki pek çok ülke açık alanda bile bu rakamlara yaklaşamıyor. Çiçekçilik zaten yıllardır onların vitrinidir. Lale başta olmak üzere süs bitkilerinde kurdukları sistem, yılların emeğiyle oluşmuş. Süt ürünleri de bu tabloyu tamamlıyor. Hayvancılığı teknolojiyle birleştirip hem kaliteyi hem verimi yukarı taşımışlar. Patates ve tohumculukta ise geliştirdikleri ıslah tekniklerini bugün pek çok ülke satın alıyor.

Bizde durum daha farklı. Türkiye’nin iklimi güçlü, toprağı geniş, çeşitliliği büyük. Ama tarıma bakış çoğu zaman günü kurtarmaya yönelik. Su yönetimi plansız, çiftçi yalnız, gençler tarımdan uzak. Oysa bizim insanımız toprağı sever, toprağın dilinden anlar. Eksik olan sadece düzen, kararlılık ve bilimi işin merkezine koymak.

Konya’dan daha küçük bir ülkenin dünyaya tarım dersi verebilmesi, neyi ihmal ettiğimizi ve neyi güçlendirebileceğimizi açıkça gösteriyor. Bizim de ayağa kalkacak gücümüz var. Yeter ki toprağa geçmişin mirası olarak değil, geleceğin anahtarı olarak bakalım. Bu bakış değiştiğinde, tabloyu tersine çevirmek hiç de zor değil.