Gelecek Partisi Eskişehir İl Başkanı Hüseyin Durmazlar şu ifadeleri kullandı;
“Deprem dediğimizde, sadece binaları ve binaların üzerindeki etkilerini tartışıyoruz. Ancak bugün dikkat çekmek istediğim farklı bir nokta var.
Eskişehir, Sındırgı’daki fay zonunun diğer bir kolu olan Kütahya–Simav fay hattından da etkileniyor. Bunun haricinde Kütahya ile Eskişehir arasında bir de Dodurga fayı bulunuyor. Bu, pek çalışılmamış bir fay hattı. Konumu itibariyle Porsuk Barajı’nın hemen altındadır.
Ne yazık ki 1944 yılında bu baraj yapılırken bu fay dikkate alınmamış ve barajın üzerine inşa edilmiştir. Yapıldıktan sonra 5 Mart 1950 tarihinde Eskişehir’de bir taşkın meydana gelmiş, 1966 yılında ise barajın yükseltilmesine karar verilmiştir.
Jeolojik gözlemlerimizden elde edilen bilgilere göre bu fay, yıkıcı olabilecek bir yapıya sahip. Eğer burada bir fay hareketlenmesi olursa, 1944 yılındaki mühendislik ve mimarlık bilgileriyle yapılan bu baraj yıkılırsa ne olur?
Bu konu hakkında bazı çalışmalar yapılmış. En son Osmangazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Volkan Karabacak’ın yaptığı bir çalışmada bu durum simüle edilmiştir. Simülasyona göre, Porsuk Barajı’nda böyle bir yıkım sonrası, yaklaşık 5 saat 22 saniye içinde şehir merkezinde su seviyesi 7,4 metreye ulaşarak şehir merkezini tamamen su altında bırakacaktır.
Gördüğünüz gibi, Eskişehir sadece sıvılaşma riski olan Eskişehir fayından değil; çevremizdeki Kütahya, Dodurga ve İnönü faylarından da ciddi riskler taşımaktadır.
Eskişehir fayı ile ilgili en son çalışmalar, “Türkiye Diri Fayları Paleosismolojik Özelliklerinin Belirlenmesi ve Araştırılması” adlı proje kapsamında yapılmıştır. Bu proje, Atay depreminden sonra başlatılmış ve diri fayların ne kadar sürede bir aktif hale geldiği, ne büyüklükte depremler üretebileceği ve ne kadar hasar verebileceği araştırılmıştır.
Bu çalışmaların neticesinde Eskişehir’deki süreç en hızlı şekilde tamamlanmış ve üç üniversite tarafından hazırlanan rapor, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na sunulmuştur. Ancak hâlâ olumlu ya da olumsuz bir yanıt gelmemiştir. Rapor, Eskişehir fayının üç farklı segmentten oluştuğunu ve fayın her iki yanına 25’er metrelik sakınım bandı konulması gerektiğini belirtmiştir.
Aldığımız bilgilere göre, bu sakınım bandı önerisinin rapordan çıkarılarak onaylanması planlanmaktadır. Oysa, Türkiye’de veya dünyada nerede olursa olsun, bir fay hattı varsa sakınım bandı da olmalıdır. Bu, fayın etkilerinden korunmanın en önemli yollarından biridir.
Bu araştırma platformunun yöneticisi TÜBİTAK’tır. Projeyi destekleyen kurumlar MTA ve AFAD’dır. Ancak farklı bakanlıklar arasında anlaşmazlık yaşandığı için onay süreci ilerlememektedir.
Eskişehir’de yapılacak kentsel dönüşüm ve mikrobölgeleme çalışmaları için bu raporun onaylanması çok önemlidir. Böylece şehrin zemin yapısı net olarak belirlenecek, riskli bölgeler tespit edilerek yeni yerleşim alanları güvenli bölgelere yönlendirilecektir. Bu, kentsel dönüşümün en önemli adımlarından biridir.
Bazı bölgelerde imar sorunları da yaşanmaktadır. Örneğin Karabayır Bağları, Gültepe, Ihlamurkent ve Sultanbeyli’de, fay hattının tam yeri belirlenmediği için Odunpazarı Belediyesi bazı yapılara iskân vermemektedir. İnşaat ruhsatı alınmış olsa dahi, fayın nereden geçtiği netleşmediği için bu bölgelerde iskân izni verilmemektedir.
Söz konusu fay hattı Turgutlar’dan başlayarak Karabayır Bağları’ndan, üniversite yerleşkesinin altından geçip Gültepe, Ihlamurkent ve Sultanbeyli yönünde devam etmektedir.
Ayrıca afetlere karşı en kritik yapılar olan hastanelerin de güçlendirilmesi gerekmektedir. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi binasının acil olarak güçlendirilmesi lazım. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi ve şehir hastanesi yalnızca Eskişehir’e değil, Afyon ve Kütahya’ya da hizmet vermektedir. Kütahya’da bir deprem olsa, biz etkilenmesek bile, oradaki yaralılar Eskişehir’deki bu hastanelere gelecektir. Bu nedenle buraların güçlendirilmesi, bölgesel afet direncini artıracaktır.”