Demokrat Parti Eskişehir İl Başkanı Hüseyin Özcan şu ifadeleri kullandı;

"Malumunuz üzere bugün hepimizin kutsalı olan annelerimizin özel günü; Anneler Günü. Buradan Demokrat Parti'nin kurumsal bir paylaşımını sizinle paylaşmak istiyorum. Arzu eden arkadaşlarımıza da bunu çıktı olarak verebiliriz.

Hain terör örgütü PKK yüzünden evlatlarına hasret bırakılan, denetimsizlik, vurdumduymazlık ve daha çok kazanç hırsının yaktığı binalarda evlatlarını yitiren; milyarlarca lirayı şatafata harcayan ama bir avuç vatandaşın tedavisini karşılayamayan iktidar yüzünden evlatları gözlerinin önünde eriyen; evine ekmek götürme derdiyle yerin yedi kat altında, yerin yedi kat üstünde üç kuruşa çalışıp patronunu daha da zengin etmeye çalışan evladını iş cinayetine kurban veren; iş bulamadığı için evladını, vicdanı olmayan ama makamı olan bir ebeveynin şımarık çocuğunun kullandığı arabanın çarpmasıyla kaybeden; iktidarın affettiği ve sokağa saldığı onlarca caninin, sapığın saldırısıyla evladını toprağa veren; yıllarca dirsek çürütmüş, başarmış, hak etmiş ancak mülakatta iktidar mensubu tanıdık bulamayınca torpile takıldığı için evladının umutsuzluğunu izlemek zorunda kalan; iktidarın doğrularını duymaya tahammül edememesi yüzünden mahpusta olan çocuklarının yollarını gözleyen; doğduğu topraklarda beklentisini yitirip bir şekilde geçinirim umuduyla başka ülkelere giden evladının hasretiyle mücadele eden annelerin, özellikle de bu topraklarda, bu aziz vatanda en çok minnet duymamız gereken annelerimizin Anneler Günü’nü kutlar, bütün annelerimizin ellerinden öper, şifa bekleyen, hastane odalarında yatan, el açıp dua eden bütün annelerimize ve hastalarımıza acil şifalar diler; şehit annelerimizin ellerinden saygıyla, hürmetle ve minnetle öper, hepsinin önünde saygıyla eğilir, Anneler Günü’nü tekrar kutlarız.

Ülke gündeminde ise iki gündür, PKK terör örgütünün bir kongre yaptığı ve kongre neticesinde silah bırakacağı konuşulmaktadır. Artık PKK, PYD adıyla resmileşmiştir arkadaşlar. Hatırlayalım, 1991 yılındaki Körfez Savaşı'ndan sonra Kuzey Irak’ta ve Kuzey Suriye’de toplanmaya çalışan bir Kürt bölgesi ve Kürt devleti söz konusuydu. Meşhur 36. paralel diye yıllarca konuştuğumuz bir çizgi vardı. O tarihten itibaren Türkiye’nin güneyinde birçok şey değişti.

Bu kongrede neler istendiğini bilmiyorum ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti, maalesef bir avuç teröristin ne isteyeceğini bekler hâle gelmiştir. Artık öyle şeyler konuşuluyor ki, akıl almıyor. Hiçbiri mantıkla açıklanabilir şeyler değil.

Mecliste terör örgütünün arka bahçesi olarak adlandırılan partinin bir milletvekili geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti. Yıllarca milliyetçilik üzerinden nutuk atan, Türk milliyetçiliğiyle prim kasan bazı siyasi partilerin liderleri, gidip resim okşadılar arkadaşlar. Ama bu liderler, kendi partisinin eski genel başkanının suikastla öldürülmesinden sonra, o öldüren silahın ateşinden çıkan kurşunların acısını yaşayan çocukların başını okşayamadılar. Aynı liderler, herhangi bir şehit cenazesinde bir şehit çocuğunun başını okşayamadılar. Bu da onlara yeter arkadaşlar.

Şimdi deniliyor ki, cezaevindeki mahkûmlara terör örgütü üyeliğinden, cinayetten yatanlara– bir af çıkarılacak. Peki bu affı çıkarırken, gencecik evladını bir metre toprağın altına koymuş şehit annelerinin, kolunu bacağını kaybetmiş gazi annelerinin müsaadesini aldınız mı? Onlarla dertleştiniz mi? Onların yoksulluklarını, evlat yokluklarını, hasretlerini dinlediniz mi? Hayır.

Sadece ve sadece adına “barış süreci” dedikleri bir süreçle, Dem Parti’nin anayasa değişikliğine ve yapılacak ilk genel seçimlere desteğini almak derdindeler. Bütün hikâye budur. Hiç kimse kimseye başka bir şey anlatmasın.

Sayın Genel Başkanımız diyor: “Adınız ak olacağına, alnınız ak olsun.” Kendi iktidarınız için, kendi şahsi menfaatleriniz için bu millete yapmadığınız kalmadı; artık bunu da yapıyorsunuz. Türk tarihi bunları yazacaktır. O annelerin gözyaşları, ahları –hepimizin inandığı öteki dünyada sizi boğacaktır.

Ben burada tahmin ediyorum, belki 30’un üzerinde şehit cenazesine katıldım Eskişehir’de. Ağlamadan uğurlamadığım bir şehidimiz olmadı. Tanıyalım ya da tanımayalım. Yakınlarından şehit vermiş bir insan, komşularından, arkadaşlarından, akrabalarından şehit vermiş bir arkadaşınız olarak söylüyorum: Şehitlerin gözyaşlarının üzerine bu Türk milleti sizin siyaset yapmanıza müsaade etmeyecektir.

Adına ne derseniz deyin, ister “terörsüz Türkiye” deyin, ister “barış süreci” deyin… PKK silah bırakacakmış. Silahları nereye bırakacaklar? Çarşıya mı? Devleti, maalesef aciz bir duruma düşürmek üzere bir hesap yapıyorsunuz. Devleti, bir terör örgütüyle pazarlık ederek resmileştiriyorsunuz. Bunun adı ihanettir.

Kırk yıldır, kırk beş yıldır bu terörle mücadele eden bir ülke, her türlü teknik bilgiye sahipken, birden bire “barış süreci” diye bir sürece girmiştir. Peki PKK silah bırakıyor da, onu yöneten PYD, YPG gibi yapılar ne olacak? PKK’ya silah bıraktırmak tek başına bir anlam taşımaz. Bu devlet, devlet aklından uzaklaşmıştır.

Şahısların anlık kaprisleriyle, hesaplarıyla siyaset yapılmaz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası, anlık duygularla şekillendirilmez. Bu son derece yanlıştır.

Bize IRA örnekleri, ETA örnekleri veriliyor. Bu bambaşka bir şeydir. Daha dün sosyal medyada bir milletvekilinin “birinci faz, ikinci faz, üçüncü faz” diye Türkiye üzerinden yaptığı planları dinledik. Kandil’den yönetilenlerin yurt dışına gideceği, orada yaşayacağı konuşuluyor.

Hesabı kim verecek? Cinayet işlemediler belki ama azmettirme, yardım ve yataklık diye bir şey var. Bunları görmezden mi geleceğiz? Yeni bir ceza kanunu mu çıkaracağız? Yeni bir yargılama usulü mü getireceğiz?

Bugün miting meydanlarında tutuklu belediye başkanları için pankart taşıyan çocukları içeri atıyorsunuz, sorgusuz sualsiz. Ama kahraman Türk askerinin, Türk güvenlik kuvvetlerinin şehit edilmesi emrini verenlerin Avrupa’da krallar gibi yaşamasına göz yumuyorsunuz.

Bunun hiçbir kabul edilebilir tarafı yoktur. Türkiye'de milliyetçilik bir kişinin tekelinde değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde Atatürk milliyetçiliği gibi bir gerçek varken, başka türlü milliyetçilikleri kabul etmeyelim. Herkes aklını başına alsın."