Demokrat Parti İl Başkanı Hüseyin Özcan şu ifadeleri kullandı;

“Türkiye gündemi, hepimizin yaşadığı ve hepimizin malumu olan ekonomik krizlerle hayat mücadelesi verirken, sanki Türkiye 2025 yılında bir savaşta yenilmiş gibi bir manzarayla karşı karşıyayız. Üstelik bundan da yeni haberimiz olmuş gibi davranılıyor. Memleket sanki yeni bir Sevr Anlaşması imzalamış gibi... PKK terör örgütü; başı, sonu, partisi, ayakçısı, bacakçısı, milletvekili, odacısıyla Türk milletine düşman kesilmiş durumda. Cumhur İttifakı ise sanki mağlup bir krallığın yöneticileriymiş gibi suspus olmuş şekilde, PKK'nın mayıs ayı başında yaptığı kongrede dayatmaya çalıştığı birtakım kararlar karşısında sessizliğini koruyor.

İşte bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. O kongrede alınan kararlar, sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından resmileştirilmiş gibi. Terör örgütü tarafından öyle talepler ortaya kondu ki, adeta Türkiye bir savaş kaybetmiş ve barış istemek zorunda kalmış gibi... PKK'nın ortaya koyduğu maddeler, sanki kabul edilmiş gibi bir hava yaratılıyor.
Fakat bu süreçte ilginçtir ki ne bir siyasi, ne de bu anlaşmanın peşinde koşan, “barış” diyen siyasi partiler – yani İYİ Parti, Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve “Türkiye’nin en çok oy alan partisi” (ki bunu ünlem içinde söylüyorum) Cumhuriyet Halk Partisi – hiçbir şehit ailesinin, hiçbir şehit çocuğunun başını okşamamıştır. Hiçbirinin fikri alınmamıştır.

Şimdi duyuyoruz ve muhtemelen gerçekleşecek de: Meclis’ten yeni bir yasa çıkarılacak ve bu yasanın adı “af” olacak. Misak-ı Millî hudutlarını korumakla görevli kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının can verdiği, şehit düştüğü bu topraklarda; annesiz, babasız kalan çocuklara, eşsiz, evlatsız kalan kadınlara, babalara kimse bir şey sormuyor. İşin en acı tarafı da budur.

Daha önce de burada yaşadık bunu. Çadırın bir ucundan suçlu olarak girdiler, 30 saniye sonra diğer ucundan isimleri bile anılmadan beraat etmiş şekilde çıktılar. Üstüne üstlük bu terör örgütünün liderleri yurt dışında krallar gibi yaşıyor. Tertemiz bir sayfa açılıyor hayatlarında. Bunu hiçbir vicdan, hiçbir akıl, hiçbir mantık kabul etmez. Ama görünen o ki, kendi şahsi bekaları ve şahsi istikballeri için bunu yapacaklar. Tarih ise bunları affetmeyecektir.
Dolayısıyla bu, son 23 yıldır Türkiye’nin başına gelmeyen kalmayan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Türkiye üzerindeki son oyunudur. Buna çanak tutan, destek veren de ne yazık ki ana muhalefet partisidir. Ana muhalefet partisi görevini yerine getirmemektedir. Oysa ana muhalefet partisinin görevi eleştiri yapmaktır. Ancak ne eleştiri görebiliyoruz ne de toplumun yanında bir duruş...

Geçtiğimiz haftalarda da arz etmiştim: Türkiye’de 30 milyon kararsız seçmen var. Bu seçmen diyor ki: “Mevcut iktidar partisine oy vermeyeceğim ama ana muhalefet partisine de oy vermeyeceğim.” Bu seçmen bilinçli seçmendir. Türkiye’nin yaşadıklarını ve gelecekte karşı karşıya kalabileceği sorunları gören bilinçli insanlardır. Bu seçmen, merkez sağ seçmendir arkadaşlar. Ve bu ülkenin bu merkez sağ seçmenin teveccühüne ihtiyacı vardır. Herkes siyasetini buna göre belirlemeli, buna göre bir yön çizmelidir.

Ekonomik şartları söylemek istemiyorum. Çünkü bu mesele de en az terör kadar canımızı yakmaktadır. Geçen haftalarda söylemiştim: 1 Ocak’tan itibaren zam almış olan emekli, memur ve asgari ücretlilerin cebinden şu ana kadar – iki hafta önce 100 Euro’ydu şimdi 115 Euro’ya ulaşan bir kayıp yaşanmıştır. Yaklaşık 4 bin 500 lira yılbaşından bu yana halkın cebinden çıkmıştır.

Vergileri söylemiyorum bile… Günlerdir televizyonlarda ve haber kanallarında Türkiye’nin topladığı vergiler ile kamu harcamaları tartışılıyor. Eğer kamu, topladığı vergiden fazlasını harcıyorsa, bu hükümetin iki yakası bir araya gelemez. 22 bin lira asgari ücret alan bir vatandaşın maaşı 18 bin liranın altına düşmüştür. 14 bin lira emekli maaşı alanın maaşı ise 10 bin liranın altına gerilemiştir.

Evet, bir ek zam, bir ara zam mutlaka yapılmalıdır. Ama bunu yapacak kudretli bir hükümet ve bütçesi maalesef yoktur. Neden yoktur? Çünkü Türkiye’nin geleceği bu hükümet tarafından ipotek altına alınmıştır. Üstelik bu, İngiliz bankerleri ve bankaları aracılığıyla yapılmıştır.

Daha birkaç gün önce bir haber vardı: Özelleştirme ile elektrik dağıtımını alan bir şirket, hisselerini önce bir İngiliz firmasına, ardından o firma da bir Amerikan firmasına satmış. Yani şu an elektrik gibi stratejik öneme sahip bir alan, bir Amerikan firmasının eline geçmiştir. Kriz anında neler yapabileceklerini tahayyül etmek bile istemiyorum.

Dolayısıyla aşağıdan sarılmışız, yukarıdan sarılmışız, sağdan ve soldan kuşatılmışız. Hani bir deyim vardır ya: “Üç tarafı denizlerle, dört tarafı hainlerle çevrili ülke.” İşte tam da o durumdayız. Güneyimizde sorun, batımızda sorun, doğumuzda sorun, içimizde sorun...

Bunun karşılığında da bitmiş bir terör örgütünü adeta yeniden canlandırır gibi, yarın bir gün devlet dairelerinde, terörden affedilmiş kişilerin memur olarak karşımıza çıkmasına kimse şaşırmasın. Çünkü bunlar yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne değil, kendi milletlerine de ihanet etmektedir. Nedir bu ihanet? “Silah bıraksınlar, ellerine değnek alıp çobanlık yapsınlar” deniliyor. Yani Kürtlerin egemenliğini ve varlığını savunduklarını iddia edenlerin, Kürtlere verdiği değer budur. Ardından da yapmacık bir siyasetle “ara dil” meselesinden başlayarak başka birçok konu gündeme getiriliyor.

Son olarak şunu da duyurmak isterim: 31 Mayıs Cumartesi günü Demokrat Parti Eskişehir İl Kongresi yapılacaktır.
31 Mayıs Cumartesi günü saat 12.00’de Taşbaşı Kırmızı Salonu’nda Demokrat Parti İl Kongresi gerçekleştirilecektir. Genel Merkez’in talimatları doğrultusunda, kongremizi haziran ayına bırakmadan tamamlamak üzere mayıs ayının son gününe resmi müracaatımızı yaptık ve ilk oturumumuzu gerçekleştireceğiz.

Bu arada, boş bulunan Odunpazarı İlçe Başkanlığı görevine, geçen yıl Tepebaşı Belediye Başkan Adayımız olan sevgili Ekrem Atik kardeşimiz atanmıştır. Yönetim kurulu kararıyla alınan bu atamanın kendisine hayırlı olmasını diliyorum. Allah muvaffak etsin, yolu açık olsun. Ekrem kardeşimle çok uyumlu bir çalışma içinde olacağımıza inancım sonsuzdur. Biz de kendisini destekliyoruz.

Demokrat Parti kadroları, kongre sonrası dönemde güçlenerek ve gençleşerek çalışmalarına yeni bir ivme ve güçle devam edecektir.”