CHP Eskişehir Milletvekili İbrahim Arslan şu ifadeleri kullandı;
"Sevgili arkadaşlar, söylenecek söz çok.İktidara yönelik de çok, bize yönelik de çok. Bir kongre gerçekleştiriyoruz.

Kongreler, görev alındığı tarihten bugüne bir değerlendirme içerirken, esasen geleceğe dönük olarak neleri, nasıl yapıp yapamayacağımızı tartıştığımız süreçlerdir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kongreleri ve kurultay süreci, bir yönüyle direnişi ortaya koyarken, diğer yönüyle sadece direnişle sınırlı kalmayıp Türkiye’nin önüne bir gelecek projesi koyma iddiasını taşır.

Göreceksiniz; bizim görmemizden daha kıymetlisi, milyonlarca yurttaşımız görecek ki planlanan kurultayımızda “Evet, bize dair birileri bir şeyler söylüyor” diyerek kulak verecek. O program değişimiyle, o hükümet programı açıklamamızla Türkiye’ye yeni bir umut doğacak.

Bu kongreler süreci sadece il başkanı, ilçe başkanı ya da yöneticilerin kim olacağı, kimlerin kurultay delegesi seçileceği meselesine indirgenecek bir konu değildir. Biz, yönetim anlayışımızı ortaya koyarken aynı zamanda Türkiye’nin geleceğine de dokunmak istiyoruz.

Bu iktidar bir yanıyla siyasal darbe girişimini çoktan aşmış, darbenin kendisine dönüşmüş ve hâlâ sürmektedir. Siyasi darbe iklimi devam ederken, aklımızdan çıkarmamalıyız ki bu iktidar aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir yıkım uygulamaktadır.

Ve yanılmayı çok isterim ama bütçe çalışmalarına başladım; 2026 yılı, 2025’ten çok daha ağır geçecek. Meclise getirilen bütçe kanunu, vergi gelirlerinde yaklaşık beş trilyonluk bir artış öngörüyor. Bu ne anlama geliyor? Şu anda yoksullaşan, açlık sınırının altında yaşayan, işsizlikle boğuşan yurttaşlarımız için daha fazla vergi, daha fazla hayat pahalılığı, daha fazla zam anlamına geliyor.

Bunu da zaten ifade etmeye başladılar. Önümüzdeki günlerde bu bütçenin detaylarını hem kamuoyuyla hem de emek örgütleriyle paylaşacağız.

Sorunumuz şu: Tespitlerimiz doğru ama görevimiz bu tespitleri aşmaktır.
Bu ülkede en az yetmiş beş milyon insan yoksulluk ve açlık sınırının altındadır. Yaklaşık on iki milyon insan işsizdir. Bunların hepsi doğrudur.
Ama bize düşen görev, bu yetmiş beş milyon insanı bu koşullardan nasıl çıkaracağımızı ortaya koymaktır.

Tam da bu noktada sevgili başkanlarımızın, benden önceki vekillerimizin ifade ettiği gibi, Ahmet Özel Başkanımızın cezaevinde bir yılı doldu.
On beş buçuk milyon insanın oy vererek Cumhurbaşkanı adayı ilan ettiği Sayın İmamoğlu bugün hâlâ Silivri zindanındaysa, sadece o zindanda kalmakla olmaz; 18 Mart gününü hatırlayalım.
Sayın İmamoğlu, İhsan Sofrası’nda diploması iptal edildiğinde, “Bu saatten itibaren bu ülkede kimsenin hiçbir güvencesi kalmamıştır.” demişti.
Evet, bugün yaşadığımız tam da budur.

Ekrem İmamoğlu ve diğer arkadaşlarımız aylarca, yıllarca zindanlarda ömür tüketiyor. Artık sadece kendileri değil, aileleri de hedef alınıyor; şirketlerine el konuluyor, yakınları mağdur ediliyor.

O halde sevgili arkadaşlar, hiçbirimizin şikâyet etme, sızlanma ya da bahane üretme hakkı yoktur.
Neden mi? Çünkü cesaretle esaret arasındaki fark bir harftir: “C”.
Eğer cesaretin “C”si düşerse, esaret başlar.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüm kadroları, cesaretle ayağa kalkmak zorundadır.
Bu mesele toplumsallaşmalı, siyasallaşmalı; milyonlarca insanın korkusu cesaret duygusuyla aşılmalıdır.

Evet, sahadayız, çalışıyoruz, hep birlikteyiz.
Bugün isterdim ki 23 bin üyeli Cumhuriyet Halk Partisi’ni bu salonlar alamasın!
O yüzden hepimizin daha fazla sorumluluk duygusuna ihtiyacı var.

Eğer biz cesareti gösteremez, inanmazsak; sokaktakinden cesaret bekleme hakkımız da olmaz.

Çünkü bizim davamız, Yılmaz Güney’in dizelerinde olduğu gibi, işsizlere iş, açlara aş, ceketsizlere ceket, ayakkabısızlara ayakkabı bulma davasıdır.
Çünkü bizim davamız, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emanet ettiği cumhuriyeti; laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti nitelikleriyle sonsuza kadar yaşatma sorumluluğudur.
Çünkü bizim davamız, Alkanlara boyananların davasıdır.
Çünkü bizim bu insanlara verilmiş sözlerimiz ve sorumluluklarımız vardır.

Ben sokaktaki yurttaşın ayağa kalkmaya hazır olduğunu görüyorum.
Sorun bizdedir. Biz ayağa kalkacağız arkadaşlar.

Eskişehir Cumhuriyet’in kentidir, Atatürk’ün ilçesi ve devrimlerinin yılmaz savunucusudur.
Önümüzdeki hafta yapılacak mitingde Eskişehir’in aydınlık yüzünü Türkiye’ye göstermek çok önemlidir.
Buradan o çağrıyı yapalım ki Türkiye’ye güçlü bir mesaj gitsin.

Evet, bu kongrenin konusu olmayabilir ama beni tanıyanlar bilir:
Delege seçimlerinde neredeyse birbirimizi boğazlıyoruz, değil mi?
“Sen ilçe delegesi olacaksın, ben olamayacağım.”
“Kim yönetime girsin, kim milletvekili adayı, kim belediye başkan adayı olsun?” tartışmaları olduğunda partide müthiş bir hareketlilik yaşanıyor.
Peki neden bu enerjiyi başka zaman göstermiyoruz?
Bu soruyu kendimize sormalıyız.

Az önce bir karar aldık, bunu sadece temenni olarak söylemeyeceğim:
İlk kez il kongresinde blok listeyi kaldırdık.
Bir yandan ön seçim savunusu yaparken, öte yandan blok listelerle adayları belirlemek güvenle bağdaşmaz.
Demokrasi diyoruz; işte demokrasi bu kongre süreçlerinde başlar.

Milletvekili kampında da ifade ettim:
Cumhuriyet Halk Partisi’nin cumhurbaşkanı adayını üyelerimizle, halkımızla belirlediysek, kurultayda genel başkanımızı da üyelerimizin belirlemesi cesaretini Türkiye demokrasisine göstermeliyiz.

Söz çok, zaman ilerledi. Ama şunu hatırlatmadan bitiremeyeceğim:
AKP, siyasal yolculuğuna 2002’de %34 oyla başladı.
2014’te Cumhurbaşkanlığı seçiminde %51’e, 2015 Kasım seçiminde %49’a ulaştı.
Ancak oradan sonra tek başına yürüyemedi; önce MHP’yi, sonra BBP’yi, DSP’yi ve diğer küçük partileri yanına aldı.

Bugün anketlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin birinci parti olması çok kıymetlidir.
Ama AKP + MHP oy oranı hâlâ %35 bandındadır.
O nedenle gideceklerini biliyorlar.
Gidecekler! Göndereceğiz!
Geldikleri gibi mutlaka göndereceğiz.

Bu stratejiyi akılla, bilimle, hep birlikte kurmak zorundayız.

Üzerimize düşen ne varsa örgütsel anlamda fazlasıyla yapacağız.
Yolundan dönme kardeşim, inandığın değerlerden sapma. İlkesel siyasal mücadeleni sürdür.
Ama bunu yaparken özgüvenin aşka dönüşmesin; tevazu içinde yoluna devam et.
Türkiye siyaseti senin gibi gençleri kazanmalı. 2026 yılı zor geçecek, ama bize düşen görev hem direnmek hem de Türkiye’nin önüne koyacağımız gelecek projesiyle milyonlarca yurttaşımızı aydınlık yarınlara taşımaktır."