Görevinden uzaklaştırılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklu bulunduğu, “yolsuzluk” soruşturması tamamlandı. Hazırlanan iddianamede Ekrem İmamoğlu ile 105'i tutuklu 402 şüpheli yer aldı. İddianamede Ekrem İmamoğlu için 828 yıldan 2352 yıla kadar hapis istendi.

ES TV'de konuşan Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt şu ifadeleri kullandı;

"Şu anda sosyal medyadan veya genel merkezden gelen bilgilerle kısa bir şekilde bilgilendik. Ancak bir eski ceza hukukçusu olarak bu durumun komik bir tarafı olduğunu düşünüyorum. Hiçbir olayda, hiçbir insanın 2500 yıl yargılanması mümkün değildir. Bu durum gerçekten komik. Eğer bu konuda bir iddianame hazırlanmışsa ve 237 günde sonuçlanmışsa zaten içi boştur. Daha önceki örneklerde gördüğümüz gibi, “duydum, tahmin ediyorum, öyle olabilir” gibi ifadelerle başlayan bir sorgulama fiyaskoyla sonuçlanır. Buna inanıyorum. Ayrıca 4000 sayfalık bir iddianamenin okunması, savunmanın hazırlanması ve iddiaların çürütülmesi aylar sürer. Amaç uzun tutukluluk süresiyle konunun unutulmasını sağlamaktır.

Bir hukukçu olarak şunu özellikle belirtmek isterim: Ekrem İmamoğlu’nun ve genel başkanın söylediği gibi iddianame çıktı, yargılama başlayacak. Bu süreç TRT’de canlı yayınlanmalı. Türkiye, hem iddiaları hem savunmaları izlemeli. Kimse yargıdan muaf değildir ancak yargılama usulüne ve kurallara uygun olmalıdır. Gizli tanık ve itirafçı beyanlarıyla gerçeğin ortaya çıkacağına inanmıyorum. Tanık ifadesi tamamen kişisel bir değerlendirmedir. Herkes aynı olaya farklı bakar. Bu nedenle tanık ifadesi güçlü bir delil değildir. Güçlü delil belgeyle olur, varsayımla değil.

Basında yer alan bilgilere göre baz istasyonu kayıtları da delil olarak sunulmuş. Ancak baz istasyonları çok geniş bir alanı kapsar. Acıbadem’deki binlerce insan aynı istasyondan hizmet alıyor olabilir. Bu durumda, aynı baz istasyonunu kullanan kişilerin iş birliği yaptığı nasıl iddia edilebilir? Bu tür değerlendirmeler ezbere dayalıdır.

İddianamenin siyasi amaçla hazırlandığını başından beri söylüyorduk. Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapatılması talebini içerdiğini de gördük. Bu, iktidarın seçimle kazanamayacağını anlaması üzerine CHP’yi ve Ekrem İmamoğlu’nu seçim dışı bırakma girişimidir. Bu davanın sonuçsuz kalacağına inanıyorum. Güçlü bir savunma hazırlanırsa bu tür iddianamelerin geçmişte nasıl çöktüğünü gördük. Ergenekon, Balyoz ve FETÖ davalarında da benzer durumlar yaşandı. 12 Eylül döneminde Sıkıyönetim Mahkemelerinde avukatlık yaptım. O zaman da saçma sapan iddianamelerle açılan davalar 5 yıl sonra beraatle sonuçlandı ama insanlar yıllarca hapis yattı. Bu, özgürlüğü kısıtlayan bir durumdur ve doğru bulmuyorum.

Son olarak şunu da vurgulamak isterim: İddianame ve soruşturma gizliydi. Bu gizliliği kimler ihlal etti, bakmak gerekir. Hangi gazetelerde haberler çıktı, hangi gazeteciler bilgileri herkesten önce yayımladı, bunlar sorgulanmalı. Savunmanın göremediği belgeleri gazetelerde gördük. Bu belgeler savunmaya ulaşmadan basına sızdı. Bu, adil bir yargılamanın göstergesi değildir. Dilerim ki ağır ceza mahkemesi bu süreçte vicdanıyla hareket eder, hukuk ilkelerine uygun bir yargılama yapar ve sonunda arkadaşlarımız aklanır.

Hukuk görevlilerinin, yani savcıların ve yargıçların görevi, hiç kimseden etkilenmeden önlerindeki dosyaya göre objektif bir araştırma yaparak karar vermektir.

Şöyle bir söz vardır: “Hakimler kararlarıyla konuşur.” Bu söz, hakimin dosyanın dışında hiçbir konuda düşünce açıklamaması gerektiği anlamına gelir. Hakim, yalnızca dosyadaki kararında düşüncesini açıklar. Bir hakimin bir dost sohbetinde “filanca kişinin dosyasıyla ilgili şöyle düşünüyorum” demesi yanlıştır. Bu tutum etik kurallara uymaz, Türk hukuk geleneğine de aykırıdır.

Aynı kural savcılar için de geçerlidir. Savcılar, kimsenin bilmediği gizli bilgileri ve belgeleri bilir, görür ancak sadece iddianame yazarak konuşurlar. Bunun dışında açıklama yapmaları doğru değildir.

Oysa şimdi görüyoruz ki bir basın toplantısıyla bilgilendirme yapılıyor. Bu durum hiçbir usul kuralında yer almaz, ayrıca bir gereklilik ya da zorunluluk da yoktur. Ancak Sayın Başsavcı’nın artık siyasallaştığı anlaşılıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’ni olumsuz göstermek adına yapılabilecek her şeyi yapıyor gibi görünüyor. Bu da hoş bir tutum değildir.

Artık dosya Başsavcıdan çıkmıştır. İddianame hazırlanmış ve büyük olasılıkla mahkemeye teslim edilmiştir. Mahkeme, dosyayı inceleyip usule ilişkin eksiklik olup olmadığını değerlendirecektir. Eğer eksiklik bulunmazsa iddianameyi kabul edecek ve yargılamayla ilgili duruşma gününü belirlemeye başlayacaktır.

Şimdiye kadar Cumhuriyet Halk Partisi'nin açıklamaları duyumlara dayanıyordu. Şimdi somut belgelere dayanan bir savunma geliştirilecek. Şu ana kadar Cumhuriyet Halk Partisi doğrudan muhatap değildi. Muhatap olanlar belediye başkanları, meclis üyeleri ve belediye çalışanlarıydı. İddianamede, Cumhuriyet Halk Partisi'ni de suç örgütünün içinde değerlendirmek isteyen bir yaklaşım olduğu görülüyor. İddianame Yargıtay Başsavcılığı'na şu görüşü iletiyor: "Bu nedenlerle partinin hakkında gerekli işlemler yapılmalıdır." İddianame açıkça kapatmadan söz etmiyor, ancak sürecin o yöne gidebileceği ima ediliyor.

Cumhuriyet Halk Partisi, kayyum ve mutlak butlan tartışmalarından kurtulduğunu düşünürken yeni bir sorunla karşılaşacak. Bu nedenle stratejisini farklı şekilde belirleyecek ve değerlendirecek. Şu aşamada dosyayla ilgili konuşmak için her şey çok erken. Bir hukukçu olarak söyleyeyim: 4000 sayfalık bir iddianameyi çok hızlı okursanız 15 günde bitirirsiniz. Metni içinize sindirmeniz, yorumlamanız ve karşılaştırmanız gerekir.

Cumhuriyet Halk Partisi, kendisini ilgilendiren bölümler için bir strateji geliştirir ve buna göre yoluna devam eder. Kesin olmamakla birlikte izlenim şudur: hedefin Cumhuriyet Halk Partisi ve Ekrem İmamoğlu olduğu düşünülebilir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde her ikisini de yarış dışı bırakma çabası içinde oldukları izlenimi var; en azından ikisinden birini yarışa sokmamak da bir hedef olarak değerlendiriliyor."