Eskişehir’de konuşan Yerel Reform Girişimi Derneği Kurucu Başkanı Murat Karayalçın şu ifadeleri kullandı;
"Bugünün, yani Yerel Reform Buluşmaları’nın yedincisinin başlığı olarak, Büyükşehir Belediyelerinin geleceğini konu olarak seçmiştik. Ancak Sayın Ünlüce’yle, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızla geleceği iktisadi açıdan, toplumsal açıdan, hatta Türkiye’nin siyasi geleceği açısından değerlendirme konusunda bir planımız vardı. Böyle bir düşüncemiz oluşmuştu.
Bundan birkaç hafta önce Sayın Erdoğan, AK Parti grup toplantısında belediyelerle ilgili, özellikle büyükşehir belediyeleriyle ilgili olarak, belediyelerimizin hem iç işleyişleri ile, iç yapılanmalarıyla hem de belediyelerimizin ve büyükşehir belediyelerimizin merkezi yönetimle olan ilişkileriyle ilgili bir çalışma yapılacağını açıkladı. Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı kimliğini de taşıyan AK Parti Genel Başkanı’nın bu açıklaması, hepimiz için, belediye başkanlarımız ve tüm siyasetçiler için, aslında Türkiye’nin tümü için çok büyük bir önem taşıyordu.
Bu nedenle konuşmayı biraz daha farklılaştırdık. Sayın Ayşe Ünlüce’yle düşündüğümüz gibi bir değerlendirme yapamayacağımızı dikkate alarak, daha farklı bir değerlendirme yapma gereksinimi duydum. En azından ben böyle bir gereksinim hissettim.
Beşinci Yerel Reform Buluşmaları kapsamında Ankara Büyükşehir Belediyesi ile ortak bir toplantımız olmuştu. O toplantıda, 31 Mart 2024 tarihinden bu yana geçen süre içinde, Türkiye’nin belediyelerinin bir genel değerlendirmesi yapılmıştı. Orada da olduğu gibi bir çerçeve konuşması gerçekleştirmiştik.
O konuşmada, gündemde öne çıkan bir haberin değerlendirilmesine ihtiyaç duyduk. Toplantımızdan hemen önce, İstanbul’da, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Kanal İstanbul diye adlandırılan bölgede, Sazlıdere Barajı’nın yakınlarında 24 bin konutluk bir proje için imar planı değişikliği yaptığı bilgisi ulaşmıştı. Ben eski bir belediye başkanı olarak, bundan duyduğum üzüntüyü orada dile getirmiştim. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın hapiste olduğu bir dönemde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve bireysel olarak başkanın kendisinin kesin olarak karşı çıktığı, İstanbul’un zaten sınırlı olan su havzalarını tahrip edeceği gerekçesiyle direnme kararı aldığı bir bölgede böyle bir planlama değişikliğini içime sindirememiştim. Bunu, Ekrem İmamoğlu Bey açısından çok hazin bir durum olarak nitelendirmiştim.
Şimdi bu toplantıya gelirken yeni bir duyum aldım. Belki sizler de okumuşsunuzdur. İstanbul Büyükçekmece’de, Uzunköprü denilen bölgede, Uzunköprü’nün hemen bitiminde, 63 bin metrekarelik bir alan tarımsal etkinlikler için ayrılmışken, yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı burada plan değişikliğine gidiyor. Plan değiştiriliyor ve tarımsal etkinlikler için ayrılmış olan bu alanda dört katlı apartmanların yapılabileceği yeni bir imar planı karara bağlanıyor. Bu gerçekten çok ağır ve üzücü bir örnek. Sayın Hasan Akgün adına da çok derin bir üzüntü duydum. Bunu da burada ifade etmek isterim.
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanımız çok haklı olarak kent hakkından, şehir hakkından söz etti. Aslında ben bunun, kent hakkının, yeni insan hakları serisinin bir parçası olduğuna inanıyorum. Türkiye’de bana göre kent hakkının en görkemli örneği olan 2013’teki Gezi Direnişi’nden bu yana, kent hakkının savunulması için belediye başkanlarımız çaba harcamaktadır. Ancak burada, Büyükçekmece’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın aldığı bu kararın, tıpkı Sazlıdere’de olduğu gibi bir başka kent hakkı ihlali olduğunu düşünüyorum.
Dünden bu yana, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımızla, birlikte olduğumuz diğer belediye başkanlarımızla ve arkadaşlarımızla, Sayın Erdoğan’ın AK Parti grup toplantısında dile getirmiş olduğu değişiklik önerisinin ya da düşüncesinin ne olabileceğini konuşuyoruz, değerlendirmeye çalışıyoruz. Sayın konuklar, ortada bir taslak yok. Sayın Erdoğan’ın aklında ne var, nasıl bir değişiklik yapılacak, nasıl bir düzenleme getirilecek; buna ilişkin elimizde herhangi bir metin yok. Araştırıyoruz. Yerel Reform Girişimi Derneği yöneticileri de araştırıyor. Ancak biz herhangi bir taslağa ulaşamadık. Henüz böyle bir taslak hazırlanmış değil.
Bununla birlikte, aldığımız duyumlar; gazetelerde yer alan, televizyon haberlerinde aktarılan bilgiler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kulislerinden gelen söylentiler, yapılacak düzenlemenin bir ilerleme olmayacağını; yani yerel yönetimlere sağlanmış olan hak ve yetkilerin daha da ileriye taşınmayacağını, aksine bir gerileme yaşanacağını gösteriyor.
Bana göre olası bu gerilemenin en önemli göstergesi, belediyeciliğin özü olan idari ve mali özerklik konusunda olacaktır. Belediyelerin idari ve mali özerkliği yoksa, bir belediyeden söz etmek mümkün değildir. Belediye, herhangi bir devlet dairesinden farksız hale gelir. Görünen o ki, burada böyle bir düzenleme yapılması planlanıyor.
Oysa AK Parti yönetiminde, 2005 yılında çıkarılan 5393 sayılı yasanın üçüncü maddesinde çok açık bir şekilde belediyelerimizin idari ve mali özerkliğe sahip olduğu belirtilmektedir. Bir kez daha altını çizmek isterim: Bu yasa, AK Parti döneminde çıkarılmış bir yasadır. 5393 sayılı yasa, 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu şu demek: Ulusal egemenliğimizi simgeleyen Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sayın Kurdoğlu’nun başkanlığında çıkardığı bu yasayla, belediyelerimizin hangi partiden olursa olsun, idari ve mali özerkliğe sahip olduğunu kabul etmiştir.
Asıl değişikliğin, biraz önce bağlantılı ve dolaylı biçimde ifade ettiğim gibi, burada yapılması muhtemeldir. İdari özerklik konusunda, mali özerklikten önce bir müdahale olabilir. Uzun bir süredir bu yönetimin, yerel yönetimlerin ve belediyelerin idari özerkliği konusuna farklı yaklaştığını biliyoruz.
Bunun ilk işaretleri 2017 yılında gelmişti. Hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama 2017 yılının Eylül ya da Ekim ayında, Sayın Cumhurbaşkanı, AK Parti Genel Başkanı kimliğiyle, Türkiye’nin çok önemli büyükşehir belediye başkanlarının istifasını istemişti. Ankara, İstanbul, Bursa, Balıkesir belediye başkanlarının istifası talep edilmişti ve bu başkanlar istifa etmişti. Bunların hiçbiri benim partimin üyesi değil, ancak bu fark etmez. Hangi partiden olursa olsun, seçimle gelmiş bir kişinin istifasını istemek demokratik hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz."