Eskişehir Bilecik Tabip Odası Başkanı Nazan Aksaray şu ifadeleri kullandı;

“Baz istasyonlarına ihtiyacımız var, öyle değil mi? Hepimiz cep telefonu kullanıyoruz ve bu cihazların etkin çalışabilmesi için bu altyapıya ihtiyaç duyuluyor.
Bize aktarılan cümleleri dikkatle takip etmemiz gerekiyor. Bilim ne diyor? Aslında biliyorsunuz, radyasyon iki türdür. Biri iyonize radyasyon, yani tanı ve tedavide kullanılan X-ray gibi ışın yayan tür. Bunun tehlikeleri herkes tarafından biliniyor. Diğeri ise radyo frekans dalgaları ya da non-ionizan radyasyon dediğimiz türdür. İşte baz istasyonlarının yaydığı radyasyon da budur.

Şimdi bu radyasyon "zararsızdır" demek bilimsel olarak doğru değil. Bu, bilime aykırı olur. Çünkü bu radyasyonun dokuda hasar oluşturduğu, pek çok deneysel çalışmayla gösterilmiştir.

Dünya genelinde elde edilen bu veriler doğrultusunda radyo frekans radyasyonu yani non-ionizan radyasyon, Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2B kategorisinde "olası kanserojen" olarak sınıflandırılmıştır.

Dolayısıyla "zararsız" demek doğru değil. Ama buna da muhtacız, öyle değil mi? O halde ne yapacağız? Kullanım kurallarını çok net belirleyeceğiz. Bu kurallar çerçevesinde kurulmasını, denetlenmesini sağlayacağız. Bunlara mutlaka uyulması gerekir.

Bir diğer konu ise bireylerin tercih hakkı. Örneğin cep telefonu kullanmak kişisel bir tercihtir; kişi ister kullanır, ister kullanmaz. Ancak bir baz istasyonu yerleştirildiğinde bu, kişinin tercihinin ötesine geçer. Artık çevresindekiler bu yayına maruz kalır. Bu nedenle herkesin, yakın çevresinde bir baz istasyonu olup olmadığını ve bunun etkilerini bilme hakkı vardır.
Her şeyden önce bu bilgiler halkla açıkça paylaşılmalı. Doğrudan etkilenecek herkesle, endişesi olan herkesle şeffaf bir şekilde paylaşılmalı ve önlemler alınmalıdır. Bu bilgiler asla gizlenmemeli. Oysa çok sayıda gizleme örneği görüyoruz. Bacaya benzetiliyor, reklam panosunun arkasına gizleniyor, su deposu gibi yapılıyor… Bunlar kötü uygulamalardır. Çünkü gizliyorsanız, bu şu anlama gelir: “Bu tehlikeli bir şey.” Halbuki gizlemeyin, kurallara uyun, riski azaltın. İnsanlar da buna göre tedbir alsınlar.

Özellikle çocuklar, yaşlılar ve gebeler gibi hassas gruplar açısından bu bilgiler son derece önemlidir. Bu konuda belirlenmiş bazı kriterler var, onları basın açıklamasında daha detaylı paylaşırız. Örneğin, baz istasyonlarının en yüksek binanın üzerine ya da ayrı bir kule üzerine kurulması gibi…

Peki, Avrupa standartlarında bu iş nasıl yapılıyor? Türkiye’deki baz istasyonları bu standartlara uygun mu? Şöyle söyleyebilirim: Türkiye’de de baz istasyonları için belirlenmiş manyetik alan ölçütleri var. Bu ölçütler, yıllar içinde bu alanda çalışan bilim insanlarının çabalarıyla mümkün olduğunca aşağı çekilmeye çalışılmıştır. Ancak bazı ülkelere göre hâlâ yüksek manyetik alan veya etki alanı söz konusu. Daha da düşük sınırlar talep eden kurumlar da var. Rakamları ayrıca sizlerle paylaşabilirim.

Önemli olan, kriterlerin net olması ve buna uygun yerleşim yapılmasıdır. Hatta bu istasyonlara dair bilgilerin, örneğin binanın girişine “çatıda baz istasyonu vardır, özellikleri şunlardır” gibi bir künyeyle yazılması gerekir. Gizlemenin kimseye faydası yoktur; aksine zararı vardır.

Yerleşim yerlerinin yoğunluğu, istasyonların çocuk parklarına, okullara, sağlık merkezlerine olan yakınlığı çok önemlidir. Dünyada belirlenmiş mesafe kriterleri vardır. Türkiye’de de var ama bu kurallar genellikle karmaşık formüllerle ifade ediliyor ve zihin karışıklığına yol açabiliyor. Ancak temel kural şudur: “Ben yaptım, oldu” anlayışı kabul edilemez.

Baz istasyonları için söylenen bir diğer şey de şudur: Mumun altına ışık vermemesi misali, istasyonlar da en fazla kendi yakın çevresine zarar veriyor. En tehlikeli etki binanın en üst katında görülüyor. Bu nedenle o katlara radyo frekans önleyici katmanlar yerleştirilmesi veya baz istasyonunun yükseltilmiş bir kule üzerine konulması öneriliyor.

Sağlık ocağının nerede olduğu kadar, ocağın bulunduğu binadaki diğer kişilerin sağlığı da önemli. Yani mesele sadece sağlık ocağı değil; çocukların, gebelerin ve kalabalığın olduğu her yer için dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü kalabalık demek, daha fazla cep telefonu kullanımı demek. Bu da baz istasyonlarının daha aktif çalışması ve daha fazla radyasyon yayması anlamına geliyor.

Sadece baz istasyonları değil; yüksek gerilim hatları, cep telefonları gibi diğer non-ionizan kaynaklar da risk oluşturuyor. Cep telefonlarının 18 yaş altındaki gençlere verilmemesi, okullara cep telefonlarıyla girilmemesi, bu cihazların son derece bilinçli kullanılması gerekiyor. Çünkü her cep telefonu açıldığında, baz istasyonu da aktif hâle geliyor.

Bireylere de sorumluluk düşüyor. Bu açıdan daha detaylı bir açıklamayı ileride yapabiliriz. Özetle, çevremizde pek çok non-ionizan radyasyon kaynağı var ve bu konuda hepimizin bilinçli olması gerekiyor.”