Dr. Nejla Doğan şu ifadeleri kullandı;
"Lisans eğitimimi tarih alanında tamamladım. Daha sonra kamu yönetimi ve siyaset bilimi dalında yüksek lisans yaptım. Doktora eğitimimi ise eğitimin tarihi, sosyal ve felsefi temelleri alanında bitirdim. Bu alanlarla ilgili çalışmalarımı sürdürüyorum.
Çalışmamın ana eksenini "Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Eğitim ve Kadın" konusu oluşturuyor. Günümüzün en temel meselelerinden biri eğitimdir. Özellikle son yıllarda ne yazık ki çok fazla kadın cinayeti vakasıyla karşılaşıyoruz. Aslında bu iki konu birbiriyle doğrudan bağlantılıdır. Bir yandan kadının tüm haklarının geriye çekilmeye çalışıldığını gözlemliyoruz. Medeni Kanun’un tartışıldığı bir dönemdeyiz ve bildiğiniz üzere İstanbul Sözleşmesi iptal edildi. Eğitim müfredatı da bu yöndeki değişimlere maruz kalıyor. Kadınların şiddete yönelik kronikleşmiş sorunları, güncel eğitim politikalarıyla daha belirgin bir hale geliyor. Bu nedenle hem Osmanlı’dan Cumhuriyet’e eğitimin nasıl dönüştüğünü ve bugün ne duruma geldiğini ele alacağız hem de bu süreci kadın sorunuyla ilişkilendireceğiz.
Kadına bakış açısı Osmanlı’dan kalan bir miras denebilir. Osmanlı’nın son dönemlerinde, genellikle pek bilinmese de, bir Osmanlı feminist hareketi ortaya çıkmıştır. O dönemdeki kadınların şikayet ettikleri konulara baktığımızda; aile içindeki eşitsizliklerden, nitelikli bir eğitim alamamaktan, çalışma hayatında yer bulamamaktan ve toplumda birey olarak kabul görmemekten yakındıklarını görüyoruz.
Cumhuriyet’in ilk yılları başta Medeni Kanun ve eşit eğitim hakkı olmak üzere bu sorunları aşmaya çalışmıştır. Bu sayede kadınlar çok önemli kazanımlar elde etmiş ve toplumda eşit bireyler haline gelmişlerdir. O dönemin ders kitaplarını incelediğimizde kadın ve erkeğin eşit bireyler olarak resmedildiğini görürüz. Her ikisi de masada oturan, ortak çalışan, ortak üreten ve ailede ortak sorumluluklar üstlenen kişiler olarak sunulmuştur. Ancak günümüzde kadın haklarının yeniden geriletilmeye ve kadının tekrar eve kapatılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu sebeple eğitim ve kadın konusunu çok kritik buluyoruz. Osmanlı kadınlarının en büyük talebi eğitim hakkıydı; çünkü ancak eğitim aldıklarında erkeklerle eşitlenebileceklerini, toplumsal yaşamda adaleti sağlayabileceklerini ve kamusal hayata katılabileceklerini biliyorlardı. İlk mücadele alanlarının eğitim talebi olması bu açıdan çok önemlidir; diğer haklarını daha sonra talep etmişlerdir.
Mustafa Kemal kuşkusuz çağının çok ilerisinde bir isimdi. Çok okuyan ve araştıran bir liderdi. Fransız Devrimi başta olmak üzere dünyadaki devrim hareketlerine ve Sovyetler'deki gelişmelere son derece hakimdi.
Bu konuda çok bilinmeyen bir anısı vardır: 1918 yılında, mütareke döneminde, bir rahatsızlığı nedeniyle bugünkü Çekya sınırlarında bulunan Karlsbad’da bir kaplıcada tedavi görür. Orada bir paşanın eşiyle yaptığı bir konuşma kayıtlara geçmiştir. Paşanın eşi, "Burada kadınlarla erkekler ne güzel bir arada sosyalleşebiliyor, keşke bizde de böyle olsa." der. Mustafa Kemal’in o an verdiği cevap, onun ne kadar ilerici olduğunu kanıtlar niteliktedir. Henüz bir devlet yetkisi bulunmayan bir askerken şöyle der: "Eğer bir gün yetki sahibi olursam, kadınların haklarını hemen o gün vereceğim. Bana '300 yıl bekle, toplum olgunlaşsın' diyorlar. Hayır, ben bugün doğru olanın ne olduğunu biliyorum. Kadınları 300 yıl daha bu sefalet içinde yaşatmaya ne gerek var?" İşte ilericilik ve devrimcilik dediğimiz vizyon tam olarak budur."