Eskişehir Çocuk ve Hayvan Haklarını Savunma Derneği Başkanı Nesrin Çiçek şu ifadeleri kullandı;
"Şu anda kıymetli basın, her zaman yanımızdaydınız. Öncelikle size çok çok teşekkür ediyorum. Mesleki olarak çok zor şartlarda bulunduğunuzu da biliyorum ama bizim sesimizi değil sadece, susanların sesini de sizler aktarabiliyorsunuz.
Ben şu anda karanlıktayım ve sizlerin yüzünüzü göremiyorum. İnanın, Türkiye'nin de geleceğini göremiyorum, aynen şu anda sizin yüzlerinizi göremediğim gibi. Çünkü çok üzgünüm. Halk olarak konuşmak istiyorum. Ben aynı zamanda bir iş insanıyım, fakat bir köy çocuğuyum. Tarlalarımızın tarumar edildiğini, karbon ayak izi adı altında çiftçimizin zararının, ziyanının, sularımızın barajlarda hapsolup, barajların kapakları açık olmadan köylünün tarımının, zirai su kaynaklarının kurutulduğunu hepimiz biliyoruz. Yazın alevlere teslim olan, teröre teslim olan ormanlarımızı biliyoruz. Zeytin ağaçlarımızın katledildiğini biliyoruz.
Bizler her şeyi basından değil, içinde yaşayan insanlar olarak biliyoruz. Sadece burada toplanmamızın amacı sokak hayvanları değildir. Üç şeyin çok masumiyet karinesi vardır. Bir, çocuklar dokunulmazdır bu ülkede. 84 tane çocuğumuz MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) adı altında işçi köleliğine teşvik edilerek, güya meslek edindirileceklerdi, 84 tane çocuğumuz bu sene katledildi.
Kadınlarımız, çocuklarımız köpürtme haberlerle, mezhepsel ayrımcılıklarla ayrıştırılarak bugüne kadar sokakta yürüyemez hale geldik, korkuyoruz. Bunların önüne geçmek varken, ekonomi zaten battı gitti. Sanayicimiz gün geçmiyor ki bir firma daha konkordato ilan etmesin. Ve en son gözü sanal haberlerle sokak hayvanlarına dikildi.
Biz şunu söylüyoruz: "Yasayı tamamen çekin" diye inatlaşmıyoruz. Yasanın kötü yanlarını tekrar ele alın diye sesleniyoruz buradan. Altyapısını kurmadan, yıllarca masa başlarında kısırlaştırmadınız. Sadece Kabahatler Kanunu'na tükürmekle aynı, eş emsal olarak bir canı kefeye koyarak, "Allah Allah" deyip, Allah'ın yarattığına sahip çıkmayarak bir can çöplüğü yarattınız bu ülkede ve sonra diyorsunuz ki "Biz bunları barınaklara tıkarız." Siz çocuklara, geleceğe kafesler mi teslim edeceksiniz? Siz çocuklara, "sizden olmayanı öldürmeyi" mi öğreteceksiniz?
Bu sadece A Partisi, B Partisi, iktidarın veya bir başkasının meselesi değil. Mecliste olan tüm vekillerin, benim emanet oy verdiğim bütün vekillerin vebali boynunadır, onların sorumluluğundadır.
Çocukları öldürdünüz, kadınları öldürdünüz, yasaları darmaduman ettiniz. Bunları kim çözecek? Evet, meclise gönderdiğimiz her partiden insanlar çözecek bunu, vekiller çözecek. Diyorum ki sandıkta halkın eli ağır olacak.
Buradan aynı zamanda Eskişehir'deki yerel yönetime seslenmek istiyorum. Eylemlerde omuz omuza bizle beraberdiniz. Sözde bu yasaya karşıydınız. Bizler halk, sizin bir parmak bal çalacağınız, ağızlarına bal çalacağınız insanlar değiliz. Biz her şeyin farkındayız. Ellerine balon tutuşturduğunuz bebeler değiliz. Biz halkız, içinde hissediyoruz, yaşıyoruz çünkü. Bu şehri ben yaşıyorum. Bu şehrin sokaklarında ben geziyorum. Bu şehirde aç gezen insanları ben görüyorum, bizler görüyoruz ve sizlerin de sokağa inmesini ve bizi dinlemenizi istiyoruz.
Göstermelik barınaklar yaptınız. Kaldırın o kafesleri. Sosyal demokratlıktan, halktan bahsediyorsanız, yıkacaksınız o kafesleri! Ve ant olsun ki burada, bu meydanda söz veriyorum, şu anda çok azız: Anadolu Kadın İzinin temellerini bu şehirde ben atacağım, Nesrin Çiçek atacak ve binlerce arkadaşımla beraber bunu yapacağız. Bu şehirde hiçbir çocuk çıraklık eğitiminde aç okula gitmeyecek. Hiçbir baba çocuğuna cebindeki son kuruşu vermeyecek. Anadolu Kadın İzi geliyor, aynen cepheye mermi taşıdığımız gibi. Hayvanları size teslim etmiyoruz. Üç belediye başkanına da sesleniyorum buradan: Omuz omuza yasadan önce karşı çıktınız. Sırf iktidara karşı durmak için bize güzelleme yapanlara sesleniyorum. En güzeli halktır. Biz bunları yemiyoruz. Halkın ağzıyla, halkın eli sandıkta ağırdır, hatırlatıyorum."