CHP Odunpazarı İlçe Başkanı Rahmi Çınar şu ifadeleri kullandı:

“Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir. Onun için faşizm paramparça edilip yere serilmeden aramızdan hiç kimse mola verme ve dinlenme hakkına sahip değildir.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin saygıdeğer delegeleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hazırun listesine göre çoğunluğumuz vardır; kongremizi açıyorum. Odunpazarı İlçe Başkanlığı kongremizin Eskişehir'imize ve tüm halkımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Sayın il başkanım, belediye başkanlarım, milletvekillerim, önceki dönem milletvekillerim, ilçe başkanlarım, önceki dönem il ve ilçe başkanlarım, kadın ve gençlik kolları başkanlarım, meclis üyelerim, muhtarlarım, kent konseyi temsilcilerim, mahalle temsilcisi arkadaşlarım, oda, dernek ve sendika başkanlarım, vakıf başkanlarım, STK temsilcilerim, basın emekçileri ve saygıdeğer yol arkadaşlarım — yönetim kurulu adına sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz.

13 Ağustos'ta başlayan ve 7 Aralık'ta biten delege seçimleri sonucunda delege olarak seçilen sizleri candan kutluyorum.

Bugün burada yalnızca bir kongre için değil; bugün burada bir muhasebe yapmak, bir yol haritası çizmek ve Türkiye'nin geleceğinde Cumhuriyet Halk Partisi'nin taşıyacağı misyonu yeniden ve güçlü bir şekilde hatırlatmak için bir aradayız.

Ben tam 8 yıldır bu onurlu görevi üstleniyorum. Odunpazarı'nda sizlerle birlikte geceyi gündüze kattık; seçim dönemlerinde sokaklarda, alanlarda, mahallelerimizin her yerinde ve köşesinde olduk. Kimi zaman umutla, kimi zaman yorgunlukla ama her zaman inançla yürüdük.

Çünkü biz bu yolda kişisel menfaatler için değil, halkımızın dertlerine ortak olmak ve çözüm üretmek için çaba sarf ettik. Çünkü biz Türkiye'de umudu yeniden örgütlemenin yerinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu çok iyi biliyorduk.

Bugün bir kere daha gururla söylüyorum: CHP halkın umududur. CHP Türkiye'nin vicdanıdır. CHP, yoksulun sofrasında bir lokma ekmektir; işsiz gencin geleceğinde bir ışıktır; emeklinin cüzdanında bir nebze huzurdur.

8 yılda bu şehirde çok şey yaptık. Sivil toplumla birlikte çalıştık, herkesin elini sıktık, yoksul mahallelerde dayanışmayı büyüttük. Belediyemizle koordineli çalışmalar yaptık, sandıklara sahip çıktık, demokrasinin namusunu koruduk ve en önemlisi umutsuzluğun yayılmaya çalışıldığı bir dönemde bile CHP'nin buradaki varlığını diri tuttuk.

Asla unutulmamalıdır ki İstanbul'dan başlayan değişim rüzgârlarını bu şehirde önce Odunpazarı'nda, devamında ise Türkiye genelinde dile getiren ve örgütleyen Odunpazarı Belediye Başkanımız Kazım Kurt ve ekibi; Özgür Özel'in genel başkan olmasını sağlayarak tüm halkımıza umut olmuştur.

Bu mücadele kolay olmadı. Bazen yalnız kaldık, bazen haksız eleştirilere uğradık ama asla halktan kopmadık. Çünkü biliyorduk ki bir gün bu ülkenin her köşesinde adaletin, eşitliğin ve laikliğin bayrağı yeniden dalgalanacak. Peki şimdi ne yapmalıyız?

Bugün artık yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Halk yorgun; yoksulluk artık sadece ekonomik bir veri değil, bir yaşam biçimi haline getirilmeye çalışılıyor. Gençler ülkeyi terk etmek istiyor, emekliler geçinemiyor, kadınlar şiddetten korunamıyor, çiftçiler üretemiyor ve bu tabloya karşı iktidar halkı suçluyor. İşte tam da bu noktada CHP'nin görevi büyüktür.

Biz artık sadece muhalefet eden bir parti değil, çözümler üreten, halkla beraber yürüyen bir iktidar alternatifi olmak zorundayız. Bu da ancak üç temel ilke ile mümkündür:

Sadece genel merkezden değil, mahallelerden seslenmeliyiz. Her kapıyı çalmalı, her haneye dokunmalıyız. Sadece seçim zamanı değil, her zaman halkın içinde olmalıyız.

Kadınları, gençleri, emeklileri, işçileri partiye kazandırmalıyız. CHP'nin yalnızca bir seçim partisi değil, bir halk hareketi olduğunu göstermeliyiz. Yeni bir dil, yeni bir üslup; umut veren, birleştirici, kapsayıcı bir dil kullanmalıyız. Kinle değil inançla, öfkeyle değil sevgiyle mücadele etmeliyiz.

Buradan açıkça söylüyorum: Bu sadece benim ya da yönetim kurulunun değil, hepimizin mücadelesidir. Mahalle temsilcilerine, kadın ve gençlik kollarına, delegelere, belediye meclis üyelerimize ve CHP'ye gönül veren her bir yurttaşımıza büyük görevler düşüyor. Biz hep birlikte bu örgütü büyüteceğiz; hep birlikte Cumhuriyet Halk Partisi'ni iktidara taşıyacağız.

Eskişehir'de yerel seçimlerde bir ilki gerçekleştirerek binlerce esnafın kapısını çalan ve bu şehirde rengini, ahengini korumak için çalışan bir ilçe başkanı olarak yeniden adayım. Kırsalda 50 mahallede defalarca ziyaret eden, dert dinleyen bir ilçe başkanı olarak yeniden adayım.

Bu şehirde meslek odalarına, sendikalara ve sivil toplum kuruluşlarına en çok ziyaret eden, onlara “sağın ve solun demokrat ve vicdanlı insanları bu ülkeyi yeniden ayağa kaldırmalıdır” diyen ve eşit bir yaşamı davet eden bir ilçe başkanı olarak yeniden adayım.

Seçimlerde sandıkların güvenliğini en üst düzeyde sağlayan ve verileri zamanında hem kendi merkezimize hem de genel merkeze ulaştıran bir ilçe başkanı olarak yeniden adayım.

Parti büyüklerimizi unutmayan, onların verdiği emekler doğrultusunda kendilerine plaket sunan ve gönüllerini alan bir ilçe başkanı olarak yeniden adayım.

Sokak örgütlenmelerinde, mahallelerde en çok toplantıları yapan ve verim alan çaba sarf eden bir ilçe başkanı olarak yeniden adayım. Son 2 yılda üye sayısını 6.000'lerden 11.500'lere çıkaran bir ilçe başkanı olarak yeniden adayım.

Görevlendirmeler sonucu merkez ilçelerimizde; Alpu, Çifteler, İnönü, Han, Seyitgazi ve ilçelerimizin çoğunun dağ köylerinde Odunpazarı İlçe Başkanlığı'nın arabasının tekerini döndüren bir ilçe başkanı olarak yeniden adayım.

Üyelik standlarında, imza kampanyalarında, ev ziyaretlerinde, düğünlerde, cenazelerde, asker uğurlamalarında — elimizden geldiğince tüm davetlere katılan bir ilçe örgütü olarak yeniden adayız.

Onun için diyorum ki: Tam 100 yıl önce olduğu gibi Atatürk ve arkadaşları nasıl ki tüm yurtta direnişi örgütlediler ve başardılarsa, bugün de 100 yıl sonra tam da zamanıdır ayağa kalkmanın ve direnişi örgütlemenin. İngiliz gazetecinin dediği gibi:

“Ankara bir bataklıktır; bir sürü çılgın kurbağa bu bataklıktan başını kaldırmış, bütün dünyaya meydan okuyorlar: köylüsü, kentlisi, mollası, hocası, subayı, askeri, bürokratı, kadını ve erkeği ile ‘hayır’ diyen, haykıran bu kurbağalar korosu tüm yabancıları memleketten kovmuşlardır.”

100 yıl sonra tam da zamanıdır; ayağa kalkmanın, direnmenin ve direnişi örgütlemenin.

İnsanlığa ihtiyacımız var; yan yana durmaya ihtiyacımız var.

Ülkemizde acı çeken tüm insanlara birlikteliğimize dair haykırışımız var. Bizi işitenlere şunu söylemek zorundayız: Umutsuzluğa kapılmayın.

Üstümüze çöken bu bela katı yürekli, aç gözlü, yağmacı ve talancıların devridir. Bu nefret, bu ayrımcı dil, bu taraf olma duygusu mutlaka geçecek. Bize ne yapmamız ve nasıl davranmamız emredenlere asla boyun eğmeyeceğiz.

En iyisi kalkmak ve “Yeter artık” demektir. Vazgeçmemek, yaşamın en küçük kırıntısından bile vazgeçmemektir. Karşı çıkmaktır; var gücümüzle acıyı doğuranlara yaşanır hale getirmektir. Dünyayı bu bir davettir.

Dünyayı bir kardeş sofrası gibi açanların mirasına sahip çıkan, onurlu ve kendine güvenen, ellerinde toprak kokusu olan, saçları rüzgarlı, bilge bakışlı, güler yüzlü insanlar kurabilir o muhteşem yeryüzü sofrasını.

Yani sizler gelin: Odunpazarı sokaklarından başlatalım bu daveti; önce Eskişehir'i, sonra tüm ülkemizin dört bir yanını sarsın bu davetimiz.

Gelin hep beraber kurbağalar korosu olalım ve geri alalım tüm kaybettiklerimizi!

Çünkü ülkemde adaleti yok ettiler; hukukun üstünlüğünü ayaklar altına aldılar, mahkemeleri siyasetin gölgesine hapsettiler.
Ülkemi demokrasisiz bıraktılar; sandığı bir formaliteye çevirdiler, halkın iradesini gasp ettiler.
Ülkemi özgürlükten mahrum ettiler; gazetecileri susturdular, gençlerin sesini kıstılar, kadınların eşitlik mücadelesini bastırdılar.
Ülkemin eğitimini talan ettiler; bilimi yok saydılar, liyakat yerine yandaşlığı getirdiler, gençlerin geleceğini çaldılar.
Ülkemin doğasını yağmaladılar; ormanlarımızı, derelerimizi, dağlarımızı şirketlere peşkeş çektiler, bereketli topraklarımızı betonlaştırdılar.
Ülkemin ekonomisini çökerttiler; alın terini değersizleştirdiler, emeği ucuzlattılar, milyonları yoksulluğa mahkûm ettiler.
Ülkemin kültürünü, ortak değerlerini zedelediler; toplumu kutuplaştırdılar, kardeşliğimizi ve dayanışmamızı zayıflatmaya çalıştılar.

Ama biz susmayacağız!
Biz, halkın iradesini yok sayanlara karşı halkın sesini yükselteceğiz.
Biz, yağmalanan bu toprakların her köşesinde yeniden adaleti, demokrasiyi ve özgürlüğü yeşerteceğiz.

Gelin, umut olalım ülkemizde acı çeken tüm insanlara.
Söyleyecek sözümüz var; işitenlere anlatacak bir gerçeğimiz var:
Bu ülke bizimdir, halkındır, Mustafa Kemal’in emanetidir!

Ve bilin ki;
Birlikte yürüyecek, birlikte başaracağız.
Çünkü biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz, çünkü biz halkın umuduyuz, çünkü biz yarınların iktidarıyız!

Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın demokrasi! Yaşasın halkın iktidarı!”