Bu sorunun cevabı aslında “kaç kişiyle konuşuyorsak o kadar değişir.” Çünkü cinsellik, rakamlara sığmaz. Her ilişkinin kendi ritmi, kendi dengesi vardır. Önemli olan sayı değil, o temasın iki taraf için de ne ifade ettiğidir.
Cinsellik yalnızca fiziksel bir ihtiyaç değildir; duygusal bağın, yakınlığın, sevginin de dışa vurumudur. Uzun yıllar çiftlerle çalışırken gördüm ki, düzenli ve doyumlu bir cinsel yaşamı olan çiftler genellikle birbirleriyle daha kolay iletişim kurabiliyor. Çünkü cinsellik, konuşulmayan duyguları bile paylaşmanın bir yoludur.
Peki, cinselliğin az olması boşanmaya yol açar mı?
Tek başına cinselliğin azlığı evliliği bitirmez ama buzdağının görünen kısmı olabilir. Çiftlerin birbirine uzaklaşmasının, kırgınlıkların, ihmalin ya da iletişim eksikliğinin yansımasıdır çoğu zaman. O yüzden “kaç kez birlikte olduk” yerine “neden eskisi kadar yakın hissetmiyoruz” sorusu çok daha anlamlıdır.
Cinsellik, mutluluğu artırır mı? Evet, doğru şekilde yaşanırsa kesinlikle artırır. Çünkü sevildiğini, arzulandığını bilmek insanın ruhuna iyi gelir. Ama bu da karşılıklı isteğe, saygıya ve güvene dayanır. Zorla, görev gibi yapılan cinsellik mutluluk getirmez; tam tersine, araya soğukluk sokar.
Mutlu çiftler, her zaman en sık cinsel ilişki yaşayanlar değildir. Mutlu çiftler, birbirinin sınırlarına ve duygularına değer veren, zaman zaman yakınlaşmayı da birlikte seçenlerdir. Gerçek bağ, birlikte susabilmekte, birlikte gülmekte ve birbirinin varlığında huzur bulabilmektedir.
Cinsellik, evliliğin sadece bir parçasıdır ama ihmal edildiğinde ilişkinin temellerini sarsabilir. Tıpkı bir evin penceresini açmamak gibi; zamanla hava eksilir, nefes daralır. O yüzden cinselliği ölçmeye değil, anlamaya çalışalım. Ne kadar sık olduğundan çok, ne kadar anlamlı olduğu önemlidir.