Türkiye’de esnaf olmak, artık yalnızca mal satmak değildir

Sokaklarımızın sessiz kahramanlarıdır esnaflar. Sabahın ilk ışığıyla kepenk açar, gün boyu alın teriyle çalışır, gecenin geç saatinde dükkanını kapatırken bile “yarın ne olacak” kaygısı taşır. Türkiye’de esnaf olmak, artık yalnızca mal satmak değil; ayakta kalma savaşı vermek anlamına geliyor.

Abone Ol

Son yıllarda artan kira bedelleri, elektrik ve doğalgaz faturaları, hammadde maliyetleri ve büyük zincir marketlerin mahalle aralarına kadar girmesi, küçük esnafın belini büktü. Bir zamanlar mahallenin nabzını tutan bakkallar, terziler, ayakkabıcılar şimdi bir bir kepenk kapatıyor. Üstelik her geçen gün artan vergi yükleri, krediye erişimdeki zorluklar da cabası.

Oysa esnaf sadece ticaret yapan biri değildir; mahallenin huzurunu, güvenini, dayanışmasını ayakta tutan bir değerdir. Çocuğun cebine sakız parası koyan, yaşlı komşusuna veresiye defterinden destek olan, kaybolan bir cüzdanı sahibine ulaştıran kişidir. Esnafın yok olması, aslında mahalle kültürünün sessizce silinmesidir.

Peki çözüm ne? Öncelikle esnafı “yalnız bırakmamak” gerekiyor. Belediyeler, odalar ve devlet el ele verip, küçük işletmelere nefes aldıracak projeler üretmeli. Düşük faizli kredi destekleri, enerji faturalarında indirim, dijital dönüşüm için eğitim programları gibi somut adımlar atılabilir. Özellikle genç girişimciler için teşviklerin artırılması, ustalığın yeniden değer görmesi çok önemli.

Bir diğer adım da tüketicilere düşüyor. Mahalle bakkalından alışveriş yapmak, semt pazarına uğramak, terzimize yeniden iş vermek aslında bir dayanışma hareketidir. Bu topraklarda dayanışmayla büyüdük, yine öyle ayakta kalabiliriz.

Esnafın sesi kısılırsa, şehirlerin ruhu da eksilir. Onları yaşatmak, sadece ekonomik bir mesele değil; kültürel bir sorumluluk, toplumsal bir borçtur. Bugün bir esnafa “kolay gelsin” demek bile, belki onun güne yeniden umutla başlamasına yetecektir.