Eskişehir'de konuşan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ şu ifadeleri kullandı;
"Çok değerli Eskişehirliler, çok değerli Zafer Partililer. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Birinci kongrede de buradaydım. Şimdi ikinci olağan kongrede aranızda olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Ancak bu mutluluğumuz, 20 genç kardeşimizin elim bir kazada şehit vermemizden dolayı gölgelendi. Dün yurdumuzun değişik şehirlerinde ve bu arada Eskişehir'de 20 vatan evladını dualarla toprağa verdik. Çünkü bu vatan evlatları, hayatlarının baharında bu ülkeye daha uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde kahramanca hizmet etmeye hazırlanırken, kardeş Azerbaycan'dan Türkiye'ye dönüşleri sırasında 1969 model bir kargo uçağının düşmesi neticesinde şehit oldular.
Bu uçağın neden düştüğü araştırmalarla ortaya çıkacak. Ancak bu aşamada söyleyeceğimiz şey şudur: Türk Hava Kuvvetlerinin çok hızlı hem savaş uçaklarının hem de kargo uçaklarının modernize edilmesi, bakımlarının daha iyi yapılması ve bu kadar yaşlı olan uçakların da artık servis dışına çıkması gerektiği anlaşılmalı, görülmelidir. Eğer bu ülkeyi yönetenler 1969 model uçaklara kendileri binmiyorsa, evlatlarımızı da bindirmemeliyiz.
Değerli Zafer Partililer, bugün 15 Kasım 2025. 17 Kasım, yani iki gün sonra Silivri Cezaevinde 5 ay rehin tutulduktan sonra serbest bırakılmamın üzerinden de 5 ay geçmiş olacak. Bu 5 ay Silivri'de geçirdiğim 5 ay, onun önüne de bir 4 ay koyun, yani aşağı yukarı 14 aydan beri devam eden PKK ile müzakere sürecinden ülkemizin geçtiğini görüyoruz.
Zafer Partisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Öcalan ve PKK ile müzakereler, pazarlıklar yapılarak bir kırılma noktasına doğru sürüklenmesini engellemenin mücadelesini veriyor. Zafer Partisi, Cumhuriyetimizin bir kaza kırıma uğramaması için son kale, son siper ve son mevzidir. Zafer Partisi'nin ardı Cumhuriyettir, Zafer Partisi'nin ardı vatandır.
Siz Zafer Partililer, her biriniz Çanakkale'de, Sakarya'da ve Büyük Taarruz'da savaşan dedelerimizin sahip olduğu vatan sevgisi, bilinci ve kararlılığıyla mücadele etmek zorundasınız, zorundayız ve bu bilinç ve bu kararlılıkla mücadeleye devam edeceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelik içeriden ve dışarıdan çok ağır saldırıların gerçekleştirildiğini görüyoruz. İstiklal Harbimiz sırasında içeride ve dışarıda Türk milletinin İstiklal hareketini sabote etmeye, imha etmeye çalışanların torunlarının yine aradan 100 sene geçtikten sonra işbirliği yaparak milli, üniter, laik Türkiye Cumhuriyeti devletini bir felakete sürüklemek istedikleri çok net görülüyor.
PKK'sı, IŞİD'i işbirliği yapmışlar ve sözde dincisi, bölücüsü hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti topraklarını parçalamak ve bu toprakların bir bölümü üzerinde Müslüman bir İsrail kurmak için el birliğiyle çalışıyor ve Türk milletine, Türk devletine saldırıyorlar.
Bakın, İmralı'da terör örgütüyle konuşmasına izin verilen terörist başı karşısına görüntülü olarak çıkartılan terör örgütü elebaşlarıyla yapmış olduğu konuşmada şöyle söylüyor:
"Suriye devletinin dağılmasıyla beraber yeni bir durum var. Gerek İran gerek Irak'ın da içinde bulunduğu durum kars çizgisini aşmıştır. Suriye ve Irak dağıldı neredeyse. 100 yıl önce yapılmış Musul anlaşması var, gizli maddeler var denilir, bilemeyiz. Ayrıca Sykes-Picot Anlaşması'nın da şartı bu sözünü ettiğim rejimlerin ayakta kalması şartına bağlıydı denilir. Şimdi o devletler ne haldedir görüyoruz." Bunları söyledikten sonra Abdullah Öcalan, 'Bir de Lozan için geçerliliği 100 yıldır. Onu da geçenlerde kutladık zaten' diyor. Bu yüzden yeni bir durum var. Gerek İran, Suriye ve Irak'taki durum ile mevcut Sykes-Picot durumu değişmiştir. Yeni bir durum var. Türkiye’nin de ciddi bir anayasa sorunu var.
İfade edilen çok açıktır. Terörist başı Öcalan: “Irak parçalandı, Suriye parçalandı, İran parçalanacak. Kars Antlaşması aşılmıştır.” ve “Ortadoğu’yu I. Dünya Savaşı’ndan sonra kuran antlaşmalar aşılmıştır. Buradaki devletler yıkılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de millî üniter, laik devlet kimliğini terk edecektir. Lozan bitmiştir.” diyor.
20. yüzyılın başında, İstiklal Harbimizin hemen sonrasında Lozan’da Musul vilayeti meselesi halledilmedi. Genç Cumhuriyet, İngilizlerin ve Lozan’da İngiliz’in müttefiki olan güçlerin baskılarına karşı çıktı. Musul vilayetinden vazgeçmedi. Lozan’da o mesele açık bırakılarak antlaşma imzalandı. Cumhuriyet, evindeki kısıtlı kaynakları Musul vilayetini zor kullanarak geri almak üzere hazırlık yaparken, Şeyh Sait isyanı İngilizler tarafından çıkartıldı.
“Bir Türk öldürmek 70 kâfir öldürmekten daha hayırlıdır.” diyerek isyana kalkan Şeyh Sait denilen vatan haini sonunda, isyancılar bozularak, dağıtılarak, yok edilerek, tutuklanarak isyan bastırılırken yakalanıp Diyarbakır’a getirildi. Diyarbakır’da İstiklal Mahkemesi’nin önünde hesap verdi ve vatan haini olarak asıldı. Şimdi Şeyh Sait’e sövenlere Cumhuriyet savcıları şikâyet üzerine manevi şahsiyete hakaret davası açıyorlar. Biz de şaşkınlıkla izliyoruz. Bu vatana ihanet edenlerin, elini Türk askerinin, memurunun, kadınının, çocuğunun kanıyla yıkayanların manevi şahsiyeti mi olur? Tüküreyim onların şahsiyetine, diyorlar. Yarın, Abdullah Öcalan denilen bebek katiline "bebek katili" demek, "terörist" demek yasak hâle gelecek. Böyle bir zulüm olabilir mi? Vatana ihanet, vatana ihanettir.
Şeyh Said, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne, Türk milletine İngiliz emperyalizmi adına ihanet etmiştir ve belasını bulmuştur. Ancak, bu alçakça isyandan, bu haince isyanın türü, Cumhuriyet, Musul vilayetini ilhak politikasını durdurmak zorunda kalmıştır. Böylece genç Cumhuriyet, ihtiyaç duyduğu ve ülkemizin çok daha hızlı gelişmesini sağlayacak zengin petrol kaynaklarından mahrum kalmıştır. Musul vilayeti ilhak edilseydi hem ülkenin hızlı ekonomik kalkınması gerçekleşecekti hem de Kürt meselesi diye sunulan meselenin Cumhuriyet sınırları içerisinde toptan halli çok daha kolay olacaktı.
Amacın Türkiye'nin demokratikleştirilmesi olmadığını gayet iyi biliyoruz. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Tom Barak geçtiğimiz günlerde "İsrail bölgede ulus devlet istemiyor" dedi. Ulus devlet olan Irak parçalandı, Suriye parçalandı. Şimdi ise İran'a yönelik büyük bir saldırı hazırlığından bahsediliyor ve bu saldırı gerçekleşecek. İran da parçalanacak, bunun propagandası yapılıyor.
Recep Tayyip Erdoğan'ın 17 Temmuz'da Ankara'da "bundan sonra AK Parti, MHP, DEM birlikte yürüyeceğiz" diye açıkladığı DAM ittifakı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti ulus devletini yıkarak Türkiye'yi çok uluslu bir federasyona doğru kendiliğinden götürmek için gereken adımları atmaya başlamış görünüyor. Numan Kurtulmuş 19 Mayıs 2025'te gençlere yapmış olduğu konuşmada bunu açıkladı. "Amerikalılar Ortadoğu'ya geldiler, Ortadoğu'yu dağıttılar. Irak'ı, Sudan'ı, Suriye'yi, Lübnan'ı parçaladılar. Eğer biz şimdi Kürtlerle barışmazsak aynı şey bizim de başımıza gelir" dedi.
Numan Kurtulmuş, siz ne dediğinizin farkında mısınız? PKK'ya nasıl Kürtler diyebilirsiniz? Milyonlarca vatansever, "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen, Türk bayrağı için mücadele eden, hayatını veren, kanını veren, terini veren Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da yaşayan yurttaşımızın temsilcisi olarak PKK'yı ve terör örgütünü nasıl gösterirsiniz?
Ama görüyoruz ki Türk milli, üniter ve laik devleti Öcalan'la yapılan pazarlıklarla ve Anayasa'nın Öcalan'ın talepleri doğrultusunda değiştirilmesi ile demonte ediliyor, sökülüyor. Böylece İsrail'in bölgede ulus devlet istemediği şeklindeki talebi yerine getirilmiş oluyor. Çok ilginç, değil mi?
Türk, Kürt, Arap diye milleti ayrıştırıyorsunuz. Cumhurbaşkanı yardımcısının birisi Kürt olsun, birisi Alevi olsun diye Türkiye'yi Lübnanlaştırıyorsunuz.
Anayasanın 66. maddesi, Anayasanın 42. maddesi değişsin diyerek milletvekillerinizi konuşturuyorsunuz. Ve Türkiye'yi adeta Irak'ın, Suriye'nin ağır saldırılar sonunda iç savaş yaşayarak geldiği duruma, hiç mücadele etmeden kendi elinizle sokmak istiyorsunuz. Bu nasıl bir strateji? Türkiye'yi Suriye'yle, Irak'la nasıl karşılaştırırsınız? Siz, yönettiğiniz devletin büyüklüğünün ve gücünün farkında değil misiniz?
Türk milletinin ve Türk devletinin dünya tarihindeki en kadim, en köklü millet ve devletlerden birisi olduğunu hala anlamadınız mı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti, emperyalizmin işgali sonunda kurulmuş Irak ve Suriye gibi 2 devlet değil. Biz manda döneminden gelmedik. Biz, İstiklal Harbi sonucunda Batı emperyalizmine Türk süngüsü ve Türk kanıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlığını dayattık. En azından bunun farkında olmanız gerekir. Ve şimdi siz, Türkiye'yi çok uluslu bir federasyona doğru sürükleyeceksiniz. Ve diyorsunuz ki: "Biz PKK ile hiç pazarlık yapmadık, yapmayacağız, taviz vermeyeceğiz." Pazarlık yapmamış haliniz, taviz vermemiş haliniz buysa, bir de pazarlık yapıp taviz verseydiniz ne olacaktı acaba?
Değerli Eskişehirliler. PKK'nın Kuzey Irak'ta yaptığı mangal partisi kıvamındaki sözde silah bırakmasından sonra PKK'nın hapishanelerdeki çok ağır cezalar almış, işledikleri ağır suçlardan ötürü mensupları serbest bırakılmaya başlandı. Ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Öcalan Komisyonu kuruldu. Milli Birlik ve Kardeşlik değil, bu bir Öcalan Komisyonudur. Bu Öcalan Komisyonundaki amaç, Türk milletini Abdullah Öcalan ve PKK'nın talepleri doğrultusunda Anayasa ve yasalarda yapılacak değişikliklere hazırlamaktır. Ve bu komisyonun çalışmalarını yakından izliyoruz. Şimdi bu komisyonun gelip tıkandığı nokta sizler de görüyorsunuz: Öcalan'la İmralı'ya gidip görüşecek heyet kimlerden oluşacak, nasıl gidilecek?
Ancak görünen o ki İmralı'ya bir heyet yollamak yerine şimdi düşünülen şey, heyetle Türkiye Büyük Millet Meclisindeki heyetle terörist başı Öcalan'ı görüntülü olarak bir araya getirmektir. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi, ister ayağına gitsin ister görüntülü görüşsün, PKK terör örgütünün kurucusu, terörist başı, KCK'nın kurucusu, 1999'da cezaya çarptırıldıktan sonra içeride suç işlemeye devam eden ve bugün de suç işleyen Abdullah Öcalan'la görüşecek. Bu nasıl bir iş? Bunu Türk milletine nasıl anlatacaklar? Ama biz biliyoruz ki Türk milleti bu süreci ibretle, kızgınlıkla ve öfkeyle izliyor ve hesabını da sandıkta sormaya hazırlanıyor.
Yine önümüzdeki günlerde Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılacağı anlaşılıyor. Selahattin Demirtaş, bir barış güvercini, bir halk ozanı gibi sunuluyor.
Selahattin Demirtaş neden içeri girdi? Kobani olayları denilen, 35 ilimizde, 121 ilçemizde meydana gelen; 54 kişinin öldüğü, 326’sı güvenlik gücü olmak üzere 761 kişinin yaralandığı ayaklanmayı bilfiil kışkırttığı, kitleleri sokağa çağırdığı ve ayaklanmaya çağırdığı için 42 yıl hapis cezasına mahkûm oldu. Bu çağrı sonrasında 201 okul tahrip edildi. Yüzlerce araç yakıldı.
Abdullah Öcalan'a heykel dikeceğini söyleyen bu adam mı, suçsuz ve barışın, demokrasinin önünü açacak? Yine son günlerde, hani YPG silah bırakacaktı, kendisini feshedecekti... Bunun da olmayacağını gördüler. YPG’den bahsetmek yerine, hükümet yetkilileri, Suriye’deki PKK'lılardan bahsederken SDG lafını kullanıyorlar. Böylece YPG’yi hafızalardan sileceklerini zannediyorlar.
Ama Türk milleti, en son Ankara’da TUSAŞ’ı basan YPG’li teröristleri daha unutmadı ve unutmayacak. Bize YPG’yi SDG diye yutturup, PKKistan’ın kurulmakta olduğu gerçeğini Türk milletinden gizleyemeyeceksiniz. PKK terör örgütü aynı zamanda bir narkotik çetesidir. On yıllar boyunca Türkiye'ye karşı sürdürdüğü terör eylemlerini Batılı servislerin de önünü açmasıyla, uyuşturucu kaçakçılığıyla ve haraç, sistematik haraç politikalarıyla finanse etmiştir. Ve uyuşturucudan kazanmış olduğu, haraçtan kazanmış olduğu paraları Batı sistemi aklamasına ve bankalarına yatırılmasına izin vermiştir.
Şimdi duyuyoruz ki Abdullah Öcalan bu paraları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne aktarabileceğini söylüyormuş. Bu Cumhuriyetin uyuşturucu gelirine ihtiyacı yok. Çok utanmazca bir teklif bu. Siz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni satın alabileceğinizi mi düşünüyorsunuz, teröristler?
Ve Öcalan daha ilk gün, bu sürecin ilk adımı olan konuşmada ifade edildiği gibi, umut hakkıyla serbest kalmaya hazırlanıyor. Kim söylüyorsa ki Öcalan serbest kalmayacak, doğruyu söylemiyor. Değerli Zafer Partililer, değerli Eskişehirliler, eğer bu süreç böyle devam ederse Abdullah Öcalan serbest kalacaktır. Serbest kalmakla kalmayacak, Türkiye'de siyaset de yapacaktır. Ve biz de Zafer Partisi olarak, kuruluş felsefesinin yılmaz ve kararlı temsilcileri olarak Türkiye'yi adım adım gezerek bu gerçekleri Türk milletine anlatmaya devam edeceğiz.
Karaman'da mitingde anlattık, Antalya'da mitingde anlattık. Ertesi gün beni gözaltına alıp tutukladılar. Çıktık, Bursa'da panelde anlattık. Adana'da panelde anlattık. Gaziantep'te, Denizli'de, Manisa'da, Aydın'da panelde anlattık. Bugün Eskişehir'de burada size anlatıyorum. 22'sinde Zonguldak'ta Zonguldaklılara anlatacağım. 28'inde Mersin'e gideceğim, Mersinlilere anlatacağım. Özetle Türkiye'yi dolaşacağız. Sizin komisyonunuz varsa, bizim de millet meclislerimiz halkın içinde buradalar. Biz de burada konuşmaya, anlatmaya devam edeceğiz."