Zafer Partisi Eskişehir İl Başkanı Hasan Demir şu ifadeleri kullandı;

“Öncelikle, naçizane bir sosyal bilgiler öğretmeni ve araştırmacı tarihçi olarak eksik gördüğüm “Tarih tekerrürden ibarettir” cümlesini tamamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Tarih, unutanlar ve aptallar için tekerrürden ibarettir.

Şimdi konumuza girelim. Sene 1689: Fransız İhtilali. 1800. Sanayi İnkılabı, sanayi gelişmeleri ve akabinde imparatorlukların bölüneceği bir döneme girildi. Bu da yeni bir dünya düzeninin habercisiydi. Bu düzen içerisinde bizi ilgilendiren kısım, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve bu çöküş aşamasında Türk milletine dayatılan Birinci Dünya Savaşı sonrası Sevr Antlaşması’dır.

Bugüne geldiğimizde, Sevr’in tarihe yansıması olarak 1983 yılında yazılı olarak beyan edilen Büyük Orta Doğu Projesini görmekteyiz. Bu proje kapsamında coğrafyada yaşananlar; gerek Irak, gerek Suriye, ileride ise İran ve Türkiye bünyesinde gelişecek olaylardır. Türkiye özelinde bu süreci değerlendirdiğimizde ne oldu? Bir süreç başlatıldı. 2007 yılında “kardeşlik”, “barış”, “analar ağlamasın” söylemleriyle birinci ihanet süreci başladı. Bu süreç, 2015 yılına kadar devam etti. Peki, Türk toplumu bu dönemde neler yaşadı? Ergenekon ve Balyoz gibi sözde operasyonlarla ordusu tasfiye edildi. FETÖ işbirliğiyle ordu zayıflatıldı ve büyük sıkıntılar yaşandı. 2015 yılında, mevcut yöneticiler bu süreci “buzdolabına kaldırdık” diyerek sonlandırdılar. Ancak biz, 793 şehit vererek kendi topraklarımızı, kendi mahallelerimizi terör unsurlarından geri almak zorunda kaldık.

Bu süreçte de aynı çığlıkları, aynı haykırışları Türk milleti, Atatürkçüler ve Türk milliyetçileri olarak dile getirdik. Sokak sokak gezerek bu sürecin bir ihanet süreci olduğunu söyledik. Bu sürecin yarınlara yansımasının çok büyük riskler barındırdığını vurguladık. Bugüne geldiğimizde, 2023 yılındaki ikinci Cumhurbaşkanlığı seçim turu sonrası Devlet Bahçeli'nin “Birçok şey değişecek, umarım Türkiye değişmez” cümlesi üzerinden bu süreci yeniden tahlil etme gereği duyuyoruz. Zafer Partisi olarak… 22 Ekim 2024 tarihinde Devlet Bahçeli'nin Meclis Grubu’nda yaptığı konuşmayla öncülüğünü yaptığı ikinci ihanet sürecine tanıklık ettik. Bu konuşmada Abdullah Öcalan’a "barış elçisi" sıfatı verilmiş, gazi Meclis'te konuşarak terörü sonlandırma misyonu yüklendiği ifade edilmiştir. Akabinde DEM Parti ile Abdullah Öcalan (İmralı) arasında heyetler oluşturuldu. Bu heyetler sık sık geliş gidiş yaptı. PKK’nın, KCK’nın Türk Devleti’nden talepleri sahaya teker teker yansıtıldı. Devlet Bahçeli, 4 Mayıs 2025 tarihinde Malazgirt’i işaret ederek PKK’nın kongrelerini toplamasını ima etti. Ve geçtiğimiz hafta, 5-7 Mayıs tarihleri arasında PKK sözde kongresini toplayarak bir manifesto yayımladı. Bu manifestoda bizi ilgilendiren çok önemli ifadeler yer aldı. İşte, tarihin “aptallar için tekerrür” olduğunu hatırlatarak Türk milliyetçileri, Atatürkçüler ve Zafer Partisi olarak sahada son gücümüzle bu olayın karşısında duracağımızı tekrar beyan ediyoruz.

Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ, 22 Ekim günü yapılan açıklamanın hemen ardından en sert tepkiyi vermiş ve bu tepkisi nedeniyle 21 Ocak 2025 itibariyle haksız ve hukuksuz bir şekilde Silivri Cezaevi’nde cezalandırılmıştır. Mahkemeleri hâlâ devam etmektedir. Bize ulaşan iddianamelerin hepsi içi boş ve bu süreci Türk toplumunun algılamasını engellemek için başlatılan bir susturma operasyonudur. Sistem bu şekilde işlemeye devam etmektedir. Bugün toplum, içten içe kaynamaktadır; ancak bu öfke sokağa, alanlara yansımamaktadır. Bunun en büyük sebebi, Türk milliyetçisi yapının liderinin sesinin kesilmiş olmasıdır. Buna rağmen biz Türk milliyetçileri, Atatürkçüler olarak bu sürecin karşısında kanımızın son damlasına kadar duracağımızı tüm dünyaya tekrar ilan ediyoruz.

Süreç nasıl gelişiyor? PKK’nın talepleri doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ve Lozan Antlaşması’nın ortadan kaldırılması istenmektedir. PKK, faaliyetlerini “PKK” adı altında sürdürmeyeceğini, siyasi arenada “demokrasi” arayışı içerisinde devam edeceğini beyan etti. Şimdi şunu net olarak söyleyelim: PKK, sadece PKK’dan ibaret değildir. Kameraların daha yakından çekmesini istediğimiz tabloyu gösteriyoruz: Bu bir KCK yapılanmasıdır. Ve Türkiye’de PKK, Suriye’de PYD, İran’da PEJAK, Irak’ta PHTK olarak faaliyet gösteren terörist yapıların bir araya geldiği bir mekanizmadır. 2011 yılından bu yana başta genel başkanımız olmak üzere Suriye İç Savaşı’nın Türkiye’ye etkilerini her gün toplumla paylaştık. Kaçak ve sığınmacı sorunlarının temel nedenlerini, bu kişilerin bombalandıkları için değil, bilerek ve planlanarak Türkiye’ye yönlendirildiklerini söyledik. Güney sınırlarımızdaki nüfus değişimi PYD yapılanmasını güçlendirdi. Amerika ve İsrail destekleriyle, PYD bugün Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde kontrol sahibi oldu.

Bu ne demek? Suriye’nin parçalanmasının altyapısını oluşturan güçler, şimdi Türkiye’yi federasyonlara bölmek ve Türk milletinin kazanımlarını ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. PKK’nın manifestosunda, “sözde barış elçisi” olarak adlandırılan liderleri hâlâ İmralı’dan örgütü yönetmektedir. Bu örgüt, bebek, çocuk, kadın, erkek, sivil, resmi ayırt etmeksizin binlerce insanımızı katletmiştir. Şimdi ise adını değiştirerek siyasi platformda yer edinmek istemektedir. Ayrıca örgütün önder kadrosu, önce Avrupa’ya, sonra Afrika’ya konuşlandırılarak faaliyetlerini oralardan sürdürecektir. Ve bu yapı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin koruması altında terör faaliyetlerine devam edecektir. Yaklaşık 3 bin 500 terörist ilk etapta salıverilecek. Bu yapı, Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin hâkimiyet sağladığı bölgede ve Türkiye’de kaçak ve sığınmacı yoğunluğunun bulunduğu yerlerde federal yapının altyapısını oluşturmaktadır. Sevr Antlaşması'nın Anadolu’nun göbeğine sıkıştırılmış, yetkileri elinden alınmış bir Türk milletini hedeflediğini unutmayalım. Ancak bu projeye Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları canlarıyla karşı koydu. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdular. Bu süreç kolay olmadı. Mavrimira, Hınçak, Taşnak, Kürt Teali, İslam Teali Cemiyetleri, Amerikan ve İngiliz muhipleriyle mücadele ettik. Düzenli ordu kuruldu, Sakarya Meydan Muharebesi, Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile zafere ulaşıldı. 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. 1924’te, binlerce yıllık birikimin ürünü olan Anayasa kabul edildi. Bu Anayasa, kanla yazıldı. Bugün, bu Anayasa’dan “Türk” ibaresi çıkarılmak isteniyor. İki uluslu yapı organize edilmek isteniyor. Lozan ve 1924 Anayasası yok edilerek, Büyük Ortadoğu Projesi Anadolu’da hayata geçirilmeye çalışılıyor. Ama bu oyuna Anadolu irfanı izin vermeyecek. Türk milleti bu tuzağı boşa çıkaracaktır. Bizler, makam için değil, vatan için mücadele eden Türk milliyetçileri ve Atatürkçüler olarak, bu mücadeleyi kanımızın son damlasına kadar sürdüreceğimizi bir kez daha buradan ilan ediyoruz. Konumuz bundan ibarettir.”