Barınamıyoruz Hareketi adına konuşan Ulaş Danyeli şu ifadeleri kullandı:

“Bugün burada, önlenebilecek bir ihmaller zinciri sonucunda yaşam hakkı elinden alınan arkadaşımız Zeren Ertaş’ın ölüm yıl dönümünde, Zeren’i unutturmamak, yaşayamadığı kalan ömrünün sorumluluğuyla hesap sormak için buradayız. Buraya Zeren'i anmak değil onu katleden düzenin, rant ve yağma sisteminin hayatlarımızı bizden çalmasına, ömrümüzü rezil bir geleceğe heba etmesine izin vermemek için toplandık.

Bundan tam iki yıl önce, arkadaşımız Zeren Ertaş, Aydın Işıklı KYK Yurdu’nda, bakımsız ve arızalı bir asansörün yedinci kattan düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Bu bir “münferit kaza” değildi; bizi bir çatının altına istiflemenin barınma olduğunu söyleyen, öğrenci yaşamını değersiz gören bir zihniyetin sebep olduğu bir cinayetti.

Zeren’in ölümünün üzerinden iki yıl geçti. Asansör firması, yalnızca iki yıl meslekten men edildi. Yurt müdürü, altı ay açığa alındıktan sonra, hakkında kamu davası hâlâ sürerken, Aydın’da bir gençlik merkezine yeniden atandı! Davalarda kimse yok; ne sanıklar, ne sorumlular geliyor. Bu, cezasızlığın kurumsallaşmış hâlidir. Bunun örneklerini biz ülkenin dört bir yanındaki nice yurtlarda da gördük. Bu düzeni tanıyoruz; biliyoruz.

Zeren'in ölümü son olmadı. Üç hafta önce, Kasım Bulgan, kaldığı KYK yurdunda sıcak su akmadığı için soğuk duş almak zorunda kalıp geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.

Tıpkı Enes Kara, Mine Nur Uysal, Rojin Kabaiş ve adını sayamadığımız daha nice arkadaşımız gibi,
bu düzenin ördüğü rant ağlarının içinde, önlenebilecek ihmaller zincirlerinde kaybettik onları. Enes Kara kaldığı tarikat yurdunda intihar etti. Ve yine biliyoruz ki sıra arkadaşımız Rojin Kabaiş'in ölümünün sorumluların bir tanesi de KYK yönetimiydi.

Hiçbirinin hesabı verilmedi, çünkü bizi rezil bir geleceğin kölesi zannediyorlar. Ama yanılıyorlar. Biz, bugün, yaşayamayan arkadaşlarımızın kalan ömrünün sorumluluğuyla buradayız. Çünkü kalanların gidenlere borcudur mücadele.

Biz karşımızda bir geleceksizleştirme cenderesiyle karşı karşıya kalırken ve barınma kriziyle boğuşurken can güvenliğimizden endişe etmek istemiyoruz. Bizi üç kuruş kâr uğruna böcekli yemeklere, koğuş tipi odalara, inşaatı bitmemiş binalara; güvenliksiz, susuz ve soğuk yurtlara ve tarikat yurtlarına mahkûm edenler, arkadaşlarımızın katilleridir. Barınmak, bir çatı altına istiflenmek değildir; insanca, güvenli, sağlıklı koşullarda yaşama hakkıdır. Okumaya geldiğimiz yurtlarda ölmek istemiyoruz!

Zeren'in ihmal sonucu katledildiği dönem Türkiye genelinde ayağa kalkan sıra arkadaşlarımız bize bir yol açtı.

Kampüslerde ve yurtlarda ses çıkarmalar, yürüyüşler devam ediyor. Yurtlarımızın artık yatıp kalktığımız odalar değil bir araya gelip konuştuğumuz, elden ele bildiri tutuşturduğumuz, grup grup dayanıştığımız alanlar olduğunu daha net gördük, görüyoruz.

Zeren’i unutturmayacağız! Öfkemiz diri, başımız dik; yüreğimizde Zeren’in yaşayamadığı kalan ömrün sorumluluğu, sesimizde binlerce gencin yankısı. Yaşatacağız. Yaşatacağız.”