Tüm Emeklilerin Sendikası Eskişehir Şubesi Başkanı Ali Paşa Şanlı şu ifadeleri kullandı;
"Asgari ücretle de olsa, emekli de olsa fark etmez, şu anda yaşamlarını sürdürmeleri olanaklı değil. Eğer emeklilerin ikinci bir işte çalışmamaları konusunda yasal bir düzenleme dahi yapılsa, bunun önüne geçemezler. Çünkü emeklinin bugün aldığı maaş 17 bin TL bile değil. Evi yoksa yaşamını sürdürmesi mümkün değil, çalışmak zorunda. Onun için çalışacak. Onun için bir yasal düzenleme dahi yapılsa bunun önüne geçemezler.
Bu da Sosyal Güvenlik ve Çalışma Bakanının bu konuda ne kadar etkisiz olduğunu, yani özellikle kaçak işçiliği denetlemediğini, çalışan işçilerin örgütlenme hakkına, sendikal hakkına sahip çıkmadığını, buna göz yumduğunu gösteriyor. Onun için de kendini koruyup kollamak için böyle bir yasal düzenleme yapacaksa onun altında kalır.
17.000 TL emekli maaşı alan bir emeklinin evi de yoksa, kirada ödüyorsa yaşamını sürdürmesi olanaklı değil. Bu koşullara baktığımız zaman biz kendi gözlerimizle görüyoruz. Mesela pazarlara gittiğimiz zaman kapanma saatlerine yakın alışveriş yapıyor emekliler. Daha geç saate gelenler ise orada atılanlardan, dökülenlerden seçmeye çalışıyor. Bir kısım insanların da çöp tenekelerinden, bidonlarından bir şeyler, kıyafet, giyim arayıp alıp kendi ihtiyaçlarını karşıladığını hepimiz görüyoruz, ülkeyi yönetenler de görüyor. Böylesi bir adaletsiz gelir dağılımı var.
Her zaman söylüyorum ben: Cumhurbaşkanı, milletvekili ve bakanların maaşı emeklinin 13-14 katı. Bu adaletsiz gelir dağılımı sürdüğü sürece alttakiler daha çok yoksullaşıp sefalete mahkum olacak, yukarıdakilerin gelirleri daha da artacaktır. Onun için yüzdelik artışları değil, açlık yoksulluk sınırı belli, en düşük emekli maaşının en düşük memur maaşına eşitlenmesi gerekiyor. Bu eşitlemeyi yaparlarsa, ardından yasal düzenlemeyle yoksulluk sınırı üzerine çıkarmak için düzenleme yaparlarsa bu yüzdelik artış ortadan kalkar, adaletli gelir dağılımı sağlanır. Yoksa bu makas açıldığı sürece bu yoksulluk, sefalet devam edecektir, emeklilerin de yaşamları zorlaşacaktır.
Ama çare kimde? Emeklinin kendisinde. 16 milyonu aşkın emekli var. Eğer emekliler hakları konusunda örgütlenirlerse, talepleri konusunda bir araya gelirlerse, sadece şükrederek değil, insanca yaşama hakları olduğuna inanırlarsa, bilinçli davranırlarsa yetkili ve etkili olan, sonuçta sandıkta seçimi belirleyen emekliler olacak. Bu gücün olduğuna inanmaları lazım. Hani üretmeseler de biz buna inanıyoruz. Onun için de emeklilerin bilinçlenmesi lazım.
Emekli öğretmenler de artık ek iş yapmak zorunda kalıyor. Biliyorum, birçok arkadaşım ya spor hocalığı yapıyor ya da pazarda görüyorum, yardımcı oluyor, bir şeyler yapıyor. Onun dışında ya da özel ders veriyor ya da başka şekillerle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Çünkü şu anda emekli olan öğretmenin de maaşı %50 düşüyor, maaş bağlama oranlarından dolayı. Onun için şu anda çalıştıkları için eşleriyle birlikte gelirleri yüksek olabilir ama emekli olduklarında maaşları %50 düşecektir. Onlar da yoksulluk sınırının altında kalacaklardır, eğer bir düzenleme yapılmazsa.
Öğretmenler Günü'ne gelince, özellikle şunu belirtmek istiyorum: 24 Kasım 1928'de Türkiye Büyük Millet Meclisi, Atatürk'e Başöğretmenlik unvanını oy birliğiyle verdi. Atatürk de bunu kabul etti. O an itibariyle o tarih, Atatürk'ün verdiği değer açısından hem değerli, anlamlıdır, önünde minnetle eğiliyoruz. Ama 24 Kasım'ı Öğretmenler Günü ilan eden, 12 Eylül faşist darbecileridir. Bu darbecilerin döneminde 4.000'e yakın öğretmen ve üniversite görevlisinin görevine son verildi. Ama kendilerini affettirmek için 24 Kasım'ı bize Öğretmenler Günü olarak dayattılar. Bu anlam itibariyle onların dayattığı günü değil, Atatürk'ün Başöğretmenlik gününü değerli ve anlamlı buluyorum. Önünde minnetle eğiliyorum."