ESKİŞEHİR HABER

Atilay Dalgıç: “Gerici zorbalığa boyun eğmedim, bundan sonra da eğmem”

Tepebaşı Belediyesi CHP Meclis Üyesi Atilay Dalgıç, karikatür tartışmaları sonrası mecliste konuştu. “Gerici zorbalığa boyun eğmem” diyerek tepki gösterdi.

Abone Ol

Tepebaşı Belediyesi CHP Meclis Üyesi Atilay Dalgıç şu ifadeleri kullandı:

“Madımak, bir provokasyonun sonucu olarak 35 insanımızı kaybettiğimiz, insanların yakılarak öldürüldüğü bir faciaydı. O günden bu yana hep temennimiz benzer faciaların bir daha yaşanmaması yönünde oldu. Her yıl dönümünde anarken bunu dile getirdik. Bir daha inşallah benzer olayları yaşamayız dedik.

Ancak bundan birkaç gün önce neredeyse kıvılcım çakıldı; benzer bir olaya doğru bir gidiş başladı. Bir karikatür bahane edilerek toplum tahrik edildi. Leman Dergisi’nin önünde toplananlar “Ya onlar ölecek, ya biz öleceğiz” diye slogan attılar. “Yakalım!” diyenler oldu.

Sağduyu sayesinde ve devletin de gayretiyle bu durum kısa sürede kontrol altına alındı. Allah’tan gündemden düştü. Zaten böyle bir konuyu gündemde tutmak bu millete yapılacak en büyük kötülüktür. Bu Madımak’tan ders almadığımızın göstergesidir.

Şimdi AKP sıralarına baktığımda, ne yazık ki o dönemdeki provokasyonların bugünkü uzantısı olan bireylerin hâlâ aralarında olduğunu görüyorum. Buna hiçbir mazeretleri olamaz. Bu provokasyonu sürdürmeye çalışmak bu ülkeye, bu millete yapılabilecek en büyük kötülüktür. Geçen meclisten sonra da olay çarpıtıldı, konuşmalar çarpıtıldı.

Oysa konuşmamın başında açıkça, “Biz dinimizin peygamberine yapılacak hiçbir saldırıyı kabul etmeyiz,” dedim.
Konuşmamı bitirirken de aynı şekilde ifade ettim: Bizim inancımıza göre sadece kendi peygamberimize değil, diğer semavi dinlerin peygamberlerine de saygı göstermek gerekir. Onlara yapılacak saygısızlığı da asla kabul etmeyiz.

Eğer peygamberimize, kutsallarımıza veya millî değerlerimize bir saygısızlık olursa, AKP’liler hiç şüphe etmesinler, buna karşı ilk duran, en net tepkiyi veren yine biz oluruz.

Bu yüzden kimse bizim peygamber sevgimizi, millî ve dinî değerlerimize bağlılığımızı sorgulamasın. Sorgulayamaz da.
Çünkü din kimsenin tekelinde değildir. Din, Allah ile kul arasındadır. Ben Anadolu’nun bir köyünde doğmuş, muhafazakâr ve manevi bir ortamda büyümüş biriyim. Din eğitimimi, ahlak eğitimimi ailemden aldım. Peygamber sevgisinin, din sevgisinin ne olduğunu en az AKP’liler kadar iyi bilirim. Ama burada, toplantıya katılmayarak gösterdikleri gibi, bu arkadaşlar farklı ses olmasın, farklı düşünce olmasın, herkes bizim gibi düşünsün anlayışındalar. Kusura bakmasınlar, ben bu gerici zorbalığa bugüne kadar boyun eğmedim; bundan sonra da eğmem. Karikatür meselesinde de Türkiye yanıltıldı.

Karikatür yayımlandıktan sonra dört gün boyunca kimse tepki göstermedi. Kimsenin farkında bile olmadığı bir konuydu. Dört gün sonra birileri bunu sosyal medyada yayarak bir provokasyon aracına dönüştürdü. Ben de baktım. Gerçekten orada ne sözle ne çizimle peygamberimize bir hakaret olduğunu görmedim. Oradaki kişilerin peygamberimizle bir ilgisini de kuramadım. Sadece isimler vardı.

“Muhammed” ismi dünyada en çok kullanılan isimlerden biridir. İslam âleminde de birinci sırada yer alır. Bu sadece Müslümanlığı temsil etsin diye konmuş bir figür gibiydi. Aynı zamanda “Musa” da vardı. Musa’yı da Yahudiliği temsil etsin diye koyduklarını düşündüm. Benim çağrışımıma göre, orada bir peygamber figürü yoktu. Ama bu baştan beri çarpıtıldı. Figürlerin peygambermiş gibi sunulmaya çalışıldığına tanık olduk.

Gazze’de yardım toplama merkezlerine gelen sivillerin üzerine gerçek mermiyle ateş edildiği, biber gazı sıkıldığı Amerikalı askerler tarafından söylendi. Bu karikatürü çizen kişi de Gazze’deki soykırıma dikkat çekmeye çalışan birisiydi. Niyeti kötü olmayan biri olabilir. Belki özensizlik vardır, belki haddini aşan şeyler olabilir. Bu yorum meselesidir. Benim yorumuma göre ortada bir peygamber figürü olmadığı için sorun da yoktu.

Ama o figürleri peygamber olarak algılayanlar incinmiş olabilirler. Onların açısından bir özensizlikten bahsedilebilir. Ama bunu günlerce sürdürmek, burada gelip provokasyonu devam ettirmek, bu ülkeye yapılacak büyük bir kötülüktür.

Eğer bu arkadaşların derdi dinimize sahip çıkmak olsaydı; Hiranur Vakfı’nda 6 yaşındaki bir çocuğun “din kisvesiyle” evlendirildiği o günlerde tepki gösterirlerdi, protesto ederlerdi. O zaman derdik ki gerçekten dinî değerleri savunuyorlar.

“Bakara makara” diyen adam bunu söylediğinde karşı çıksalardı, yürüyüş yapsalardı, seslerini yükseltselerdi; biz de derdik ki bunlar samimi. Ama ne yaptılar? O adamı bakan yaptılar. O yüzden davranışlarını samimi bulmuyorum. Bu toplantıya katılmamaları da ne anlama geliyor, tarif etmekte zorlanıyoruz.

Tekrar tekrar baksınlar; Peygamberimizi, dinî ve manevî değerlerimizi incitecek tek bir cümle, tek bir kelime, tek bir nokta bulamazlar. Aksine, ben o konuşmamda Peygamberimize yapılacak her türlü saldırıyı kınayacağımızı açıkça ifade ettim. Bu da konuşmamı dikkatle dinleyen herkes tarafından görülebilir.”