CHP Eskişehir İl Başkanı Talat Yalaz şu ifadeleri kullandı;

“Kürt sorunu, Türkiye'nin uzun yıllardır kanayan yarasıdır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan bütün vatandaşlarımız bu soruna farklı isimler verir: kimisi Kürt sorunu der, kimisi Doğu sorunu, kimisi bölücü terör sorunu... İsmi ne olursa olsun, bu sorunun varlığı ortadadır.

Bu sorunun çözümü için Türkiye’de herkes olumlu anlamda aynı niyeti ve düşünceyi beslemektedir. Ama buradaki tehlike şudur: Bütün kamuoyu şunu biliyor, bizler de adımız gibi biliyoruz ki Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da, AK Parti iktidarının da, asıl ortağı Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve Devlet Bahçeli’nin de amacı bu sorunu çözmek ya da ülkede bir barış inşa etmek değildir. Böyle olsaydı, barışı halkın yarısına tekabül eden insanların iradesini yok saymadan, onları bertaraf etmeden gerçekleştirmeye çalışırlardı.

Bunların derdi barış değil; bunların derdi, iktidarlarını devam ettirmek. Hepimiz biliyoruz ki bu ittifak, Recep Tayyip Erdoğan’ın bir kez daha seçilebilmesinin önünü açmak ve bu seçimi kazanabilmek için gerekli anayasa değişikliklerini yapabilecek Meclis çoğunluğunu ele geçirmek istiyor. Bu, son derece tehlikeli bir durumdur.

Gerçekten iyi niyetle ortaya çıkıyor ve bu sorunu çözmek adına bir şeyler yapıyorsanız, bunun ön koşulu şeffaflıktır. Bunun ön koşulu, şehitler ve gazilerdir. Bunun ön koşulu, toplumda bu yönde olumlu kanaat oluşturabilecek ön hazırlıkları yapmaktır. Ama burada bu yapılmamıştır. Burada kamuoyu desteğini, halkın desteğini hızlı şekilde kaybeden AK Parti iktidarı bugün yüzde 30’un altına düşen bir grafik ortaya koyuyor. Mevcut koşullarda ve mevcut ittifakıyla seçimi kazanamayacağını net olarak gören iktidar, yeni ittifaklar oluşturarak ve anayasa değişikliği yapmak suretiyle bir mevzi elde etmek istiyor.

Bunun tek sebebinin bu olması üzücüdür. Bu iktidar, iktidarını devam ettirmek için her şeyi yapabilecek bir iktidar olduğunu 19 Mart darbe girişimiyle de göstermiştir. Bugün de bunun yansımalarını görüyoruz. Halkın iradesini yok sayan, halkın sesine kulağını tıkayan, halkın içinde bulunduğu ekonomik koşullara, yoksulluğa, sefalete gözünü kapatan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Bu iktidar, saraydan topluma uzaklaşmış, salon siyasetine hapsolmuş, halkın içinde olmadığı bir yerden Türkiye’yi yönetmeye çalışmaktadır. Böyle bir iktidarın halkı gözeten bir kaygısı yoktur. Tek kaygıları, iktidarlarını sürdürebilmek için her şeyi yapmak istemeleridir. Bu da büyük bir tehlike ortaya çıkartıyor. Bu iradeyle hareket ettikleri için her türlü tavizi vermeye hazır bir iktidar görünümündedirler.

Cumhuriyet Halk Partisi, tarih boyunca nerede duruyorsa bugün de orada durmaktadır. DEM Parti'nin Kürt seçmeni temsil ettiği gibi bir ön kabulü biz kabul etmiyoruz. Böyle bir şey yoktur. Cumhuriyet Halk Partisi, Doğu'da da Kürt seçmen nezdinde oy grafiğini hızla yükselten bir parti konumundadır. Genel Başkanımızın da söylediği gibi, Kürt seçmenle ilişki kurmak için DEM Parti’ye ihtiyacımız yoktur. Biz, Türkiye’nin partisi olarak, Türkiye’nin kurucu iradesi olarak toplumun her kesimine dokunan bir siyasi yaklaşım ve politika ortaya koyuyoruz.

Bu anlamda şeffaflığa davet ettik ama şeffaflık göremedik. Bugün Türkiye kamuoyu, halkımız, milletimiz, kapalı kapılar ardında hangi pazarlıkların döndüğünü bilmiyor. Hâlâ bilmiyoruz. İnsanların merak ettiği konu da aslında budur: ne konuşuldu, neler yapıldı? Bunların kamuoyuna açıklandığını göremiyoruz.

Bölücü Kürt hareketine bir üst çatı olarak bakıldığında beş ayrı örgütlenme olduğu görülmektedir. İran’da PJAK, Suriye’de PYD, Irak’ta Peşmerge farklı bir yapılanmadır. 5 örgütlenme içinde PKK da vardır. Bu yapıların hepsinin birbiriyle irtibatlı ve koordineli çalıştıklarını biliyoruz.

Eğer siz PYD’ye, PJAK’a, Irak’taki diğer kollara, KCK’ya silah bıraktırıyorsanız bu olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir. Ama sadece Türkiye’deki örgüt yapısıyla sınırlı bir çözüm planı, hele ki bu yapının son yıllarda Suriye’de daha çok etkin olduğu bir dönemde, bize samimi ve yapıcı bir çözüm süreci gibi gelmemektedir. PYD faaliyetlerine devam edecek, ABD ile ilişkilerini sürdürecek, Batı’nın çıkarlarını korumak için silah alacak, en iyi eğitimleri almaya devam edecek ama siz “PKK silah bıraktı, sorun çözüldü” diyeceksiniz. Bu gerçekçi değildir.

Bu süreci izleyeceğiz ama memnuniyet verici olan şey, halk nezdinde bu sürecin olumlu karşılık bulmamasıdır. İktidar ne yaparsa yapsın, çırpındıkça batmaktadır. Bu konuda da öyle olmuştur.

Biz barıştan yanayız. Silahların susmasından, demokratik gelişimden yanayız. İç meselelerle uğraşmak yerine çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak adına ekonomik, siyasal, sosyal politikaları hayata geçirmiş bir Türkiye hayal ediyoruz. Türkiye bu sorunları geride bırakmalı. Ama bu yöntemle mi? Hangi tavizler verilmiştir? Bunları da birer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bizler de merak ediyoruz.

Net olarak ifade ediyorum: Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, Sayın Devlet Bahçeli’nin bu konuda iyi niyetli olduklarına inanmıyorum. Samimi olduklarını da görmüyorum. Geçmişte defalarca denenmiş, ama samimi olunmadığı için başarısız olmuş örnekler var.

Eğer siz Türkiye’de adil bir ortam yaratır, hukuk güvenliğini sağlarsanız, halkın adalete olan güvenini tesis ederseniz, bu sorunların çoğu kendiliğinden çözülür. Bir yanda 15,5 milyon imza ile Cumhurbaşkanı adayı olmuş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı birçok kez kazanmış, sizi beş kere yenmiş bir lideri cezaevine koyuyorsunuz; diğer yanda bölücü terör örgütünün liderinin serbest bırakılmasını kamuoyunda tartıştırıyorsunuz, yandaş medya eliyle.

Bu samimi bir yaklaşım değildir. Türkiye'nin gerçek reçetesi, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ortaya konacak; yurttaşlarının güven içinde yaşadığı, emeklinin, emekçinin, gencin geleceğe umutla baktığı; yargıya güvenin yeniden sağlandığı; liyakatin temel ölçüt olduğu; kurumların ayağa kalktığı bir Türkiye ile mümkün olacaktır.

Bu yöntem, bu sorunları çözmez. Belki sadece iktidarın kendi sorunlarını geçici olarak çözüyor gibi görünür ama emin olsunlar, onların da sorunlarını çözmeyecektir. Samimi olmadıkları için üzülerek söylüyorum: ellerinde patlayacak bir bomba gibi duruyor.”