Eskişehir Filistin ile Dayanışma Platformu, üyeleri Kuban Kural hakkında açılan soruşturmaya sert tepki gösterdi.
Eskişehir Filistin ile Dayanışma Platformu adına konuşan Levent Baştürk Baştürk şu ifadeleri kullandı;
"Eskişehir Filistin ile Dayanışma Platformu mensubu arkadaşımız Kuban Kural Filistin’e destek amaçlı eylemlerde yaptığı konuşmalardan dolayı yargılanmaktadır. Arkadaşımız Kuban Kural yaptığı konuşmalarda halen İsrail ile değişik yol ve yöntemlerle sürdürülen ticari ilişkileri, AKP temsilcilerinin ve sermaye gruplarının yalanlarını, yanıltıcı beyanlarını, halktan gizlenmeye çalışılan gerçekleri ifşa etmiştir. Suçu budur. Peşinen söyleyelim ki Kuban Kural’a isnat edilen suça bizler de ortağız, arkadaşımızı sahipleniyoruz, onun yanındayız!
Rejimin yetkili organları, arkadaşımızın bir eylemde yaptığı ifşalardan “Türk Milletini, Cumhuriyeti, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçu” icat etmiş. Asıl suç, soykırım suçu işleyen İsrail ile ticari ilişkiler içinde olmak ve bunu gizlemeye çalışmaktır. AKP iktidarı temsilcileri ve sermaye grupları asıl suçlulardır. Asıl suç, Türkiye’yi soykırıma ortak yapmaktır. Gerçek anlamda Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyetini, kurum ve organlarını aşağılayanlar onlardır.
Biz de buradan AKP temsilcileri, ticaret yapan sermaye grupları ve Kuban Kural’a soruşturma açan irade ve görevliler hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz; çünkü bizler 10 Mart’tan beri meydanlarda Türkiye halklarını soykırıma ortak olma utancından kurtarmanın mücadelesini veriyoruz. İsrail 7 Ekim’den sonra işgalci, gaspçı, zalim ve soykırımcı olmadı. Irkçı Siyonist sömürgeci terörün bir asrı geçen bir tarihi var. Yerli halka yönelik etnik temizlik, bir diğer deyişle Nekbe/Felaket hiç aralıksız bir asırdır devam ediyor. Bizler ırkçı sömürgeci ve soykırımcı İsrail’e 7 Ekim’den önce de karşı çıkıyor ve ona karşı Boykot, Tecrit ve Yaptırıma başvurulmasını savunuyorduk. İktidar ise normalleşme arayışı içinde, Siyonist Rejim’le ticarette rekora koşuyordu.
Parti sözcüsü Ömer Çelik, İsrail’e “dostumuz” diyordu. İktidarın yayın organları Siyonist Rejim’in çelik ihtiyacının yüzde 65’inin Türkiye’den karşılanmasıyla övünüyordu. Biz 7 Ekim öncesinde de, işgal altındaki bir halkın işgalciye karşı direniş hakkı olduğunu savunuyorduk. Soykırım başladığında da bu hakka dayanarak Siyonist Rejim’in saldırısına net bir biçimde karşı çıktık. İktidar ise sanki çatışan iki eşit taraf varmış gibi bir tutum takındı. İktidar bu iki tarafı eşit tutan tavrının sürdürülemez olduğunu kısa süre sonra anlamış ve sözlü açıklamalarında açık Filistin yanlısı tutuma kaymıştır.Ancak sözlü açıklamalarda destekten söz edilirken Siyonist Rejim’le Türkiye arasındaki ticaret de hiç aksamadan devam etmiştir. Bu riyakâr ve hilekâr tutum kamu vicdanını yaraladığı için10 Mart’tan itibaren ‘İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet’ temasını işleyen eylemler onlarca şehirde eşzamanlı olarak düzenlenmektedir.
Eskişehir Filistin ile Dayanışma Platformu olarak yer aldığımız bu eylemlerde Siyonist Rejim’le sürdürülen ticari illişkileri, İsrail’de yatırımı olan şirketleri ve katil uçakların ve tankların depolarını dolduran petrolün Bakü-Tiflis- Ceyhan boru hattı vasıtasıyla sevk edilmesini protesto ettik. Biz bunları dile getirirken Ticaret Bakanı önce tüm bu gerçekleri inkar etti ve aktivistlerin MOSSAD elemanları olduğunu söyledi. Ardından iktidarın trol ordusunun ve trol medyasının trajikomik inkarları ve iğrenç iftiraları başladı. Ancak çok geçmeden Ticaret Bakanlığı 9 Nisan’da 54 ürünün İsrail’e satışını kısıtladığını açıklamak zorunda kaldı.
Bir süre sonra da ambargo getirildiğini duyurdu. Lakin Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı üzerinden soykırımcı Siyonistlerin tanklarına ve uçaklarına petrol sevkiyatı durmadı. Oysa uluslararası hukuka göre Türkiye’nin vanaları kapatma hakkı var. Ama iktidarın bu yönde tasarrufta bulunma iradesi yok. Siyonist Entite’ye karşı yapılması gerekenler bellidir: * İsrail’i tanımanın geri alınması ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi * İsrail'e tam ambargo ve yaptırım * ticareti hileli yollarla sürdüren sermayeye karşı kararlı bir boykot * İsrail’e yatırım yapan şirketleri yatırımlarını geri çekmeye zorlamak * ABD destekli üslerin kapatılması ve * Filistin Dostları’nın yargılanmasına son verilmesi. Direniş yüz akı, işbirlikçilik utançtır! İnsanlık suçu işlemede sınır tanımayan bir ırkçı işgalci rejimle hâlâ ticari ve diplomatik ilişkileri sürdürmek ve bu rejime hâlâ limanları açık tutmak soykırıma ortak olmaktır.Arkadaşımız Kuban Kural’ın halktan saklanan bu gerçekleri ifşa etmesi AKP iktidarını belli ki çok rahatsız etmiştir. Haksız da sayılmazlar.
Bir yandan dindar geçineceksin, diğer yandan Siyonist İsrail ile ticareti sürdüreceksin. Bir taraftan “Eyy İsrail” diyerek kükreyeceksin, diğer taraftan daha çok çocuk, kadın, savunmasız insan öldürülsün diye soykırımcılara petrol, akaryakıt, enerji sağlayacaksın. Türkiye Cumhuriyeti’nin kabul ettiği evrensel insan hakları standartlarına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına ve yasalarına göre Kuban Kural’ın ifadelerinin suç isnadına dönüştürülmesini asla doğru bulmuyoruz.
Kuban Kural’ın hiçbir ifadesi şiddet, hakaret, tehdit içermemektedir. Tam tersine yaşam hakkını savunmakta, soykırımı yapanları ve işbirlikçilerini lanetlemektedir. Biliniz ki “düşünceyi ifade özgürlüğü” en temel insan haklarındandır. Bizler bu hakka sahip çıkmaya ve bu hakkı cesurca kullanmaya devam edeceğiz. Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Biz halkların kendi geleceğini tayin hakkının, yaşam hakkının, barış hakkının yanında; soykırım, işgal ve savaşların karşısında olmayı sürdüreceğiz. Sizin baskılarınızdan, soruşturmalarınızdan, kovuşturmalarınızdan, gözaltı ve tutuklamalarınızdan korkmadık, korkmuyoruz. Bunu anlayın artık."