İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu şu ifadeleri kullandı;
"Genel başkan olduktan sonra birçok yerde konuşma yaptım. Eskişehir'e de bir vesileyle gelmiştim. Ama kongre sürecinde ilk defa bir il kongresine katılıyorum. İlk katıldığım kongrede Eskişehir'e nasip oldu.
Bu benim açımdan sıradan bir tesadüf değil, aslında bakarsanız büyük bir tevafuktur. Çünkü İYİ Parti'nin kuruluşu aşamasında en büyük gücü ve desteği aldığımız yerlerden bir tanesi de Eskişehir'di.
Eskişehir'in hakkı kelamla teslim edilmez. Eskişehir'in hakkının emekle tescil edilmesi gerekir. O sebeple bundan sonra sürdüreceğimiz siyasi yolculuğun da maddi ve manevi kalelerinden biri olarak Eskişehir'i ilan etmek istiyorum. Gücümü Eskişehir'den almak, Eskişehir'in ruhuyla dost olmak.
Kongreler aslında bakarsanız rutin işlemlerdir. Siyasi Partiler Kanunu, siyasi partilere 2 yıldan az olmamak, 3 yıldan çok olmamak kaydıyla kongrelerini yapmalarını ifade eder. Biz de o kanuna uyuyoruz. Aslında bu yaptığımız şey rutin bir işlem. Ancak bu kongreler neye sebep oluyor, hangi güzelliklere katkı sağlıyor? Ona da özenle ve dikkatle bakmak gerekiyor.
Ben partide çalışmaya başladığım andan itibaren yaşanan bütün kongrelerin rekabet kongresi olmaktan ziyade bir kardeşlik kongresi olması arzusu taşıdığımı ifade ettim.
Bugün burada sergilemiş olduğu yüksek performans münasebetiyle seçime tek başına giren bir il başkanımız var. Onun bir rakibi de olabilirdi. İl başkanıma ne kadar kıymet veriyorsam, il başkanımın karşısına rakip olarak çıkan ama kardeşlik hukukuna zarar vermemeyi de nazar-ı itibare alan aday arkadaşımı da tıpkı onun gibi yürekten ve gönülden desteklerdim. Ben, iş olsun diye tarafsız konuşanlardan değilim. Ben, emeğe ve hizmete değer verilmesinin ve vefanın asla ve kat'a terk edilmemesinin gerekliliğinin altını çizmeye çalışıyorum. Şimdi burada Eskişehir bir emeğe değer vermiş. O zaman ben de pek tabii ki Eskişehir'in bu iradesine değer vererek bugün burada olacaktım. Bulunma sebebim de odur. Ben sizin inançlarınıza, mücadele azminize, mücadele cehdine verdiğiniz değerin yanındayım.
Şimdi kıymetli arkadaşlarım, biliyorsunuz kurulma aşamasında İYİ Parti'nin başına getirilmek istenen felaketleri. Sonra partimiz kurulduktan sonra partimiz üzerinde oynanmak istenen oyunları, partimizin siyasi ömrüne vade biçilmesi çabaları... Bunların hepsini hep birlikte müştereken yaşadık. Hangi zorlukları geçerek bu noktaya geldiğimizi benden iyi biliyorsunuz.
Ben "şöyle olaylar yaşadık, böyle olaylar yaşadık" deyip de bundan siyaseten sığ ve çiğ bir söylem üretmekten yana değilim. Ama eğer bir kötülüğün muhatabı kılınmak isteniyor isek şayet, herkes bilmelidir ki biz sadece İYİ Parti değiliz, aynı zamanda da cesurlar hareketiyiz. Her zorluğa, her ihanete, her ideolojik olumsuza karşı da direnç göstermeyi biliriz, beceririz.
İYİ Parti'yi bitirmek için işte İyi Parti'den milletvekili transferi yaptılar. Bunlardan bir tanesi de sizin helal oylarınızla seçilmiş ama haramzadelere teslim olmuş, haramzadelere teslim olmuş. Ben böyle düşündüğünüzü biliyorum. Kalben konuşuyorum da feryadı figana gerek yok. Onlara ne zaman cevap vereceğimizi göreceksiniz. Zaman gösterecek. Sandık bu milletin önüne bir daha geldiğinde millet kimi nasıl ödüllendirecek, kime de hangi cezayı verecek göreceksiniz.
Şimdi o dönemlerde bunlar çok rahat yapıldı. Neden? Çünkü herkesin bir ortak kabulü ve inanmışlığı vardı. Yani İyi Parti'nin siyasi ömrünün tükeneceğine inanmışlardı. O dönemlerde hatırlarsanız bu gidişler gelişler olduğunda da hiç kimse bir şey söylemiyordu. Başta ben olmak üzere bu partiden ayrılmak isteyen bir tek kişiye bile kararını değiştirmesi noktasında tek bir kelam sarf etmedim. Çünkü ben siyasetin gidenlerle değil, kalanlarla yapılacağına tecrübeyle sınamış birisiyim değerli dava arkadaşlarım.
Buradan bir kişiyi kaybedersem sabahlara kadar uykusuz kalırım ama gidenler gittiği yere kadar gitsinler. Cehennemin dibine kadar yolları var. Siyasi cennete gittikleri kanaatini de taşımıyorum. Elbette ki ödeyecekleri bir bedel var. Demokrasilerde bu bedelleri millet ödetir. Kimse uğraşmadı. Bizden gidenlerken dikkat ettim, kimse çok fazla mutazarrır olmadı. Biz de çok fazla o dönemlerde etkilenmedik ama şimdiki kayıplarımızdan etkileniriz. Bunu asla ve kata aklınızdan çıkarmayın. Onun için birbirinize sıkı sıkıya sarılmak mecburiyetindesiniz. Karıncalar gibi çalışmak, arılar gibi bal üretmek mecburiyetindesiniz. Yatarak siyaset yapılamaz.
Dün bizi hiç kimse yerimizde tutunacağımızı öngörmeyerek önemsemiyordu belki ama artık bilin, siz büyüdünüz, partinizi büyüttünüz. Partiniz Türk siyasi hayatında vazgeçilmez bir temel yapıya dönüştü ve toplumun büyük kesimi tarafından vazgeçilmez tek kale haline geldi ve artık bilin ki düşmanlarımız olacaktır. İçeriden de düşmanlar olacaktır, dışarıdan da düşmanlar olacaktır. Dolayısıyla bizi bu saatten sonra belki de çok fazla rahat bırakmamak için içeriden ve dışarıdan birtakım olumsuz işlerle karşı karşıya kalma ihtimalimiz muhtemeldir.
Bakın diyorum, büyüttünüz partinizi. İtibarını yükselttiniz. Türk milletinin nezdinde onu bir umut haline dönüştürdünüz. Bunu hazmedemeyenler olacaktır. Türkiye'de demokrasiyi katletmek isteyenler buna rıza göstermeyecektir. Türkiye'de adaleti yok etmek isteyenler buna karşı bir direnç sergileyeceklerdir ve İyi Parti'nin üzerine birtakım oyunlar, birtakım senaryolar kurgulamak isteyeceklerdir. Bunlara karşı son derece uyanık olmanızı sizlere öneriyorum.
Birbirinize öyle sıkı sarılacaksınız ki aranıza şeytan sızamayacak değerli Eskişehirliler. Aranıza şeytan sızmayacak.
O kadar sabır hiç kimse beklemiyordu. Dolayısıyla fevri davranacağımızı, iktidarın değirmenine su taşımaya yönelik birtakım hataların mümessili olacağımızı varsayıyorlardı. Onların hepsini şaşırttınız. Onların hepsini yanılttınız.
İyi Parti olarak, İyi Parti'nin kadroları olarak, mesele Türkiye'nin meseleleri, meselelere olan vukufiyetinizle hepsinin karşısında kaya gibi durdunuz. İşte o sizin kaya gibi olan iradenize sırtımı dayayarak mücadele ediyorum ben. O iradeye sırtımı vererek mücadele ediyorum. O sebeple onların arasından bereketsiz suların sızmasına izin vermeyeceğinizi de azami bir inançla dile getiriyorum.
Şimdi biliyorsunuz, ben genel başkan olalı bugün herhalde 18 ayı bitirdik. 18 aydır genel başkanım. 18 aydır Anadolu'yu, arkadaşlarımla birlikte, Başkanlık Divanı üyelerimizle birlikte, teşkilat mensuplarımızla birlikte adım adım dolaşıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatildeyken 77 vilayetimize eş zamanlı ziyaretlerde bulunarak 500'ün üzerinde sivil toplum kuruluşuyla görüştük. Ortak problemlere karşı ortak çözümler üretebilmek adına da karşılıklı fikir ve görüş alışverişinde bulunduk. Esnafla dükkanında, sanayiciyle fabrikasında, emekçiyle çalıştığı tezgahın üstünde, çiftçiyle tarlasında, gençlerle üniversitelerde, yurtlarda, okullarda buluştuk. Onların dertleriyle hemdert olduk, halleriyle hemhal olmaya gayret sarf ettik.
Açık ve net olarak söyleyebilirim ki, yapmış olduğumuz bu ziyaretlerde halinden memnun bir tek kişiye bile rastlamak mümkün olmamıştır. Ne tarlasını eken ve toprağa düşürdüğü terin karşılığını alamayan çiftçi memnundur, ne kepenk kapatmak mecburiyetinde kalan, kredi, faiz ve SGK borçlarıyla uğraşan esnaf halinden memnundur, ne sanayici halinden memnundur, finansmana ulaşamadığı için durumundan alabildiğine müzdariptir. Emekli zaten açlık sınırının altında hayatını idame ettirmek ve tenceresini kaynatamamaktan müzdariptir. Memur zor şartlarda hayatını idame ettirmeye çabalamaktadır ve velhasıl Türkiye'de halinden memnun hiç kimseye rastlanamamaktadır.
Halinden memnun olan, hallerinden mutlu olan sadece bu iktidar ve bu iktidarın yandaşları ve ayak takımlarıdır sevgili Eskişehirliler. Onlar hallerinden memnun. Bilirsiniz yani, çalmakla doymayanların, geleceğe taşıyacakları bir şey olmadığını bilmelerine rağmen hallerinden memnundur. O haramzade çetesinin bu milletin emeğinden çalıp da kursaklarından geçirdiklerini onların karınlarından çıkarmak da bizim boynumuzun borcu olmalıdır.
Bu ziyaretleri yaptık, problemlere karşı müşterek çözümler üretebilmek adına ve dolayısıyla da bunları Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde dile getirmek arzusuyla gerçekleştirdik. Bütün Anadolu'yu gezdik, dolaştık. Neticede bunları Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde de dile getirmeye devam ediyoruz. Şimdi biliyorsunuz, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine 2026 yılının bütçesi geliyor. Bu bütçe, milleti tüketen bu iktidarın yüzünden bir tükeniş bütçesi olarak karşımızda duruyor. Biz her bütçeye bir isim veriyoruz. Geçen yılın bütçesinin adı zulüm bütçesiydi ve biz 2025 yılının millete zulmedilerek geçirildiğini gördük, gördük ve gözlemledik.
Şimdi bir tükeniş bütçesiyle karşı karşıyayız. Bu bütçenin şimdiden 2 trilyon 700 milyar açık vereceği ve yine bu bütçeden 2 trilyon 700 milyar lira faiz ödeneceğini görüyoruz. Bu bütçede para, kur ve faiz politikalarına dair milletin refahına vesile olabilecek hiçbir düzenleme yok. Bu bütçede kamu maliyesinin israfını engelleyecek hiçbir düzenleme yok. Bu bütçede yapısal reformlarla ilgili hiçbir düzenleme yok.
Mecliste görev yaptığımız dönemler içerisinde özellikle 2018 yılında bürokratlar tarafından Saray'dan hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderilen bütçenin tek bir kelimesini, tek bir rakamını Meclis değiştirmeye muvaffık olamamıştır. Saray'dan binlerce sayfa dokümanla gelen bütçe Meclis'e gelmiş, iktidarın oy çokluğuyla onaylanmış ve yaşama geçirilmiştir. Yine aynı durumla karşı karşıyayız. Ancak bu duruma karşı sessiz kalabilme ihtimalimiz söz konusu değildir. Dolayısıyla Türkiye'nin bütün problemlerini komisyonlardan başlamak ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'na taşıma iradesi sergileyeceğiz.
O sebeple susturulan Türkiye'nin konuşan sesi olacağız, İYİ Parti olarak. Geçtiğimiz hafta içerisinde gerçekleştirilmiş bir komisyon tartışmasında yaşananları hepiniz biliyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi görüşülürken Grup Başkanvekilimiz Sayın Turan Çömez, o bütçeyle alakalı partimiz adına 20 dakika bir konuşma yaptı. Onun akabinde de Plan ve Bütçe Komisyonu sözcümüz Sayın Erhan Usta, Meclis Başkanı'na hitaben bir takım soruları gündeme getirdi.
Aman efendim, nasıl konuşurmuşuz diye Türkiye ayağa kalktı. Sorduğu soru çok manidar bir soru da değil, Türkiye'nin bildiği bir gerçeği ifade etti. Ama Türkiye'nin bildiği bir gerçeğin dile getirilmesinden bile o denli rahatsız oldular ki yani ben bu anlamsız tepkiye anlam yükleyebilmek için çaba sarf ettim zihnimde. Hadi ben Numan Kurtulmuş'u biliyor ve tanıyorum. Onun böyle bir şeye tepki göstermesi son derece normal geliyor bana. Ama Türkiye'de neredeyse bütün siyasi partilerin sözcüleri Sayın Erhan Usta'nın yapmış olduğu eleştirilerin üslubunu tartışmaya başladı. İşte o zaman anladım ki hepsi bir yana biz tekiz, tek!
Şimdi ne dedi Sayın Erhan Usta? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı'na dedi ki: "Siz bir komisyon kurdunuz. Meclis İç Tüzüğü'ne göre sizin böyle bir yetkiniz yok. Olmayan bir yetkiyle bu komisyonu nasıl kurdunuz? Bu soruyu cevaplayın" dedi. Yani bu soruyu soramayacak mıyız biz Türkiye'de? Hakkımız! Ya da dedi ki: "Türkiye'de Birinci Açılım Süreci esnasında Abdullah Öcalan denilen cani İmralı'da ziyaret edilince, orada bir komisyon kurulmasını arzuladığını dile getirmiş. O zamanki adıyla bir Hakikat Komisyonu kurulması. Kurmuş olduğunuz bu komisyon Abdullah Öcalan'ın bu emeline hizmet etmiş olmaz mı?" diye sordu. Bu soruyu sormayacak mıyız şimdi? Ya da dedi ki: "Sizin Abdullah Öcalan sevdanızı anlıyorum. Ama Abdullah Öcalan diyor ki 2013 yılında, siz ortada hiç yoksunuz, Meclis Başkanı da değilsiniz: 'Bir anayasa konvansiyonu kurulursa orada Sayın Numan Kurtulmuş'tan istifade edilmesi gerekiyor.' Abdullah Öcalan'ın bu Numan Kurtulmuş sevdası nereden geliyor?" diye soruyor. Sormayalım mı şimdi?
Anayasa'sına herhangi bir cevap vermeden Sayın Meclis Başkanı oradan kalkıyor. Üslubu yönüyle de parti sözcümüzü ağır bir dille eleştiriyor.
Allah hepinizden razı olsun. Sonuna kadar sahip çıktınız Sayın Erhan Usta’ya. Ben de buradan söylüyorum, Erhan Usta’nın söylediği sözlerin, yönelttiği eleştirilerin, sorduğu soruların sonuna kadar arkasında durmaya devam edeceğim.
Sadece bu konuda değil, biz bunların bir ihanet komisyonu oluşturduklarını ifade ettik. O saatte de zaten o komisyonda yer almayacağımızı gerekçeleriyle bir dile getirdik. Ne demişlerdi bizlere? Herhangi bir pazarlık yok, örgüt silah bırakacak, Türkiye'de barış olacak. Örgüt silahını yakacak, Türkiye'de barış olacak. Herhangi bir pazarlık yok, örgütle masaya oturulmayacak. Türkiye neyi konuşuyor bugünlerde peki? Abdullah Öcalan'a komisyon gidecek, ziyarette bulunacak mı, onu konuşuyor. Neyi konuşuyor Türkiye bugünlerde? Abdullah Öcalan, bak lafı da yumuşatıyorlar, umut hakkı üzerinden özgürlüğüne kavuşturulacak mı? Bir siyasi af durumu söz konusu olabilecek mi? Örgüt neyi söylüyor? "Abdullah Öcalan serbest bırakılmadan biz silahları bırakmayız" diyor.
Şimdi ben bunları dile getirdiğimde bunların hiçbiri benim lafım değil, sizin de lafınız değil. Bunlar örgüt mensuplarının lafı. Bu komisyonu kuran Cumhur İttifakı'nın oluşturduğu siyasi yapıların lafı. Biz bunlara bir şey söylemiyoruz ki, ne söylüyorlarsa kendileri söylüyorlar. Anayasadan Türklüğün çıkarılabilmesi için Anayasa’nın 66. maddesinin, ana dilde eğitimi mümkün kılabilmek ve dil çokluluğuna vesile olabilmek için ana dilde eğitim meselesinin gündeme getirilmesini ben söylemiyorum. İyi Parti söylemiyor. Biz sadece bunların niyetlerini ifşa ediyoruz. Yapmak istediklerinin neye mal olacağını anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye elbette ki 3-5 tane eşkıyanın ya da onları destekleyen emperyalist güçlerin mücadelesiyle yıkılacak kadar ucuz bir devlet değildir, biz bunu biliyoruz. Biz bunu biliyoruz ama tartışılmaz değerlerimizin, tartışma masasına yatırılması suretiyle aşındırılmasına rıza göstermediğimizi ifade etmek amacıyla karşı çıktığımızı dile getiriyoruz. Bizim söylediğimiz bir şey yok. Biz zaten en başında söylemişiz, kardeşim daha ne söyleyeceğiz? Cumhuriyeti yıktırtmayacağız. Bu büyük milleti böldürtmeyeceğiz. Kardeşliğimize zarar verdirip diriltmeyeceğiz.
Bu meseleler tartışılsın istiyorlar. Hiç boş yere tartışmayın. Eğer gücünüz yetiyorsa yaşama geçirin. Bakın ben söylüyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Abdullah Öcalan’ı getirtip konuşturacağını zanneden varsa, Uzun Çarşı boydan boya gelsinler öyle konuşsunlar.
Bu milletin dirliğini, birliğini, dilini, beraberliğini bozmaya cesaret edecek olanlar varsa işte onlar orada. Eskişehir burada, Türk milleti de burada. Uzun çarşı boydan boya buyurun gelin. Bekliyorum. Hepimiz bir, bir tekiz. Bu da önemli bir derttir ama Türkiye'nin asıl önemli derdi var. Bu dertler üzerinden Cumhuriyet Halk Partisine yöneltilmiş hukuki müdahaleler yüzünden, araçsallaştırılmış yargının attığı adımlar yüzünden Türkiye'nin birçok konusunu konuşamıyoruz bile. Açın televizyonlarını, televizyonlarınızı akşamdan bakın işte. Davalar, mahkemeler, bütlanlar, işte kayyumlar, çeteler, çeteler, işte mala el koymalar, tapuya el koymalar. Bunlarla uğraşıyoruz. Kadın cinayetleri görüyoruz. Katil çocuklara rastlıyoruz. Ya bize ne oldu Allah aşkına ya? Ne oldu bize ya? Biz böyle bir millet değildik. Ne oldu bize ve ne zaman oldu? Hiç düşünüyor musunuz ya? Ne olduysa bu 23 senenin içinde oldu.
Ne oldu da cep telefonlarımıza kumar girdi ya? O cep telefonuyla birlikte evlerimize girdi. Kim yaptı bunu ya? Kim yaptı? 12 yaşa indi uyuşturucu. Ne zaman oldu bu? Kimin zamanında oldu? İmanı tartışılan adamın şeriatı konuşulmaz hemşerim. Ben size bunların zamanında ne olduğunu söyleyeyim. Bak, bunların zamanında Ömer hatırlanıyor, adaleti hatırlanmıyor. Ebubekir hatırlanıyor, sadakati hatırlanmıyor. Osman hatırlanıyor, nezaketi hatırlanmıyor. Ali hatırlanıyor, cesareti hatırlanmıyor. Bunların, bunların hepsi yalan. Bunlar kendi kendine olmadı. Bunların yüzünden tarih boyunca görmediğimiz kadar deist sayısı arttı. Yani, tövbe haşa Allah'a inanmayan sayısı arttı. Bunların zamanında ateist sayısı arttı. Allah'a inanmayan. Bu deist dediklerim Allah'a inanıyor, onlar peygambere inanmıyor. Bunların zamanında gençlerimiz arasında en çok din değiştirme zuhur etti. Dolayısıyla sakın bir daha yapmayın. Bu olup bitenler başımıza dinimizden gelmedi. Dini istismar ederek dinden çıkanın yönettiği bir ülke konumuna geldiğimiz için bunlar başımıza geldi. Hakim Bey'in imanını sorgulamak falan gibi de bir şeyimiz yok ama ben imanı sadece secdeye gelmekle ya da elleri açıp Allah'a yakarmakla tarif etmiyorum. Bu memlekette açlık varsa iman zafiyet içindedir.
Bakın söylüyorum. Bu memlekette yoksulluk varsa, bu memlekette yolsuzluk varsa, bu memlekette liyakatsizlik varsa, bu memlekette haksızlık, hukuksuzluk varsa sabahtan akşama kadar secdeden başınızı kaldırmasanız bile imanınız tartışılır. Bu açık ve net bir durumdur. Bu gerçekleri göreceğiz. Şimdi asgari ücretimize bakacağız. Biz asgari ücreti konuşmayalım mı ya? Açlık sınırının 30.000 liranın üzerine çıktığı, yoksulluk sınırının 100.000 liraya yaklaştığı bir dönemde bugün asgari ücret olarak 30.000 liranın bile olmayacak bir rakamın tartışılıyor olmasını konuşmayacak mıyız biz? Biz bunu konuştuğumuzda haksızlık, hukuksuzluk, seviyesizlik, seciyesizlik mi yapmış olacağız? Bu memlekette uçak alıyorlar. Neden arttıramıyor ki asgari ücreti? Fırsat bulamıyor, İngiliz'e uçak parası ödemekten.
Hep başka şeylerle meşgul edildi Türkiye. Ben o gerçeklere işaret etmek istiyorum. Asgari ücreti nasıl 45.000 lira, 50.000 lira yapacaklar ki? İngiltere'den 20 tane uçak aldık. Aynı uçaklardan 20 tane de Almanya aldı. Almanya'nın almış olduğu uçak, ben şimdi size rakamlarını vereceğim, bizim aldığımızdan 235 milyon pound ucuz ya. Düşünebiliyor musunuz? 235 milyon pound. Adamlar 165 milyona almışlar, biz 400 milyona almışız ya. 20 tane uçak için bu fakir milletin cebinden çıkacak olan paranın Türk lirası karşılığı 263 milyar ya. Bu para kimin cebine giriyor diye sormayacak mıyız? Böyle bir durumda susacak mıyız biz şimdi? Soruyorum size. Aracılarım cebine. Almanya 20 uçak almış bunlardan, 3.3 milyon pound vermiş, milyar pound. Türkiye 20 uçak almış, 8 milyar pound vermiş ya. Bir Alman uçağı 165 milyon pounda alıyor, Türkiye aynı uçağı 400 milyon pounda alıyor ya. Bu, bu nasıl bir iştir ya? Bu millet buna nasıl sessiz ve seyirci kalsın?
İYİ Parti Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde şimdi soruyorum size, bu yolsuzluğu, bu usulsüzlüğü dile getirmesin mi? Dile getirdiği zaman da İYİ Parti iktidara karşı ya da onların bakanlarına ya da cumhurbaşkanlarına karşı seviyesizlik mi yapmış olacak yani? Böyle bir saçmalık söz konusu olabilir mi? Tarlasını ekip, toprağa düşürdüğü terin karşılığını alamayan çiftçinin hakkını savunmak noktasında İYİ Parti sessiz mi kalsın? Sükut mu etsin? Gençler üstlerine başlarına çeki düzen verip işe gitmeleri gerekirken valizlerini toplayıp yurt dışına kaçmak için yer arıyor. İYİ Parti buna sessiz mi kalsın? Sükut mu etsin buna?
Esnaf borçlarıyla uğraşıyor, vergisiyle uğraşıyor, verginin faiziyle uğraşıyor, sigorta primiyle uğraşıyor. İYİ Parti buna sessiz mi kalsın? Kasaptı, pastahaneciydi, elektrik fiyatlarının yüksekliğiyle uğraşıyor, buna sessiz mi kalsın? İşte milletvekillerimiz de burada. Bu bahsettiğim konuyla ilgili Muğla Milletvekilimiz Sayın Metin Ergun kanun teklifi vermiş ve araştırma önergesi vermiş. Diyor ki: "Esnafın sigorta ve vergi borçlarındaki faizler indirilsin ve bu borç zamana yayılsın." diyor. Sesini çıkarmış İYİ Parti. Kartalkaya'da otel yanmış. 78 tane vatandaşımız hayatını kaybetmiş, birçoğu kadın ve çocuk. İşte Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Rıdvan Uz beyefendi burada. Ona karşı ses çıkarmış. Bu haksızlığa, adaletsizliğe karşı sessiz mi kalınsın?
Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu hak gasplarıyla alakalı olarak Bursa Milletvekilimiz Sayın Selçuk Türkoğlu aramızda. İsyan etmiş bunların haksızlıklarına ve hukuksuzluklarına karşı. İYİ Parti sessiz mi kalsın? Türkiye'de adalet duygusu zedelenmiş, hukuk müesseseleri araçsallaştırılmış. İşte Hukuk İşleri Başkanımız Afyon Milletvekilimiz Hakan Şeref Olgun aramızda. Buna karşı ses çıkarmış, direnç göstermiş. İYİ Parti sussa mıymış? Usulsüz yöntemlerle, herhangi bir doğru analiz ve araştırma yapılmadan kaçak birtakım hayvanlar Bandırma Limanı'na getirilmiş ve Türkiye'ye sokulmak istenirken Sayın Grup Başkanvekilimiz Turan Çömez beyefendi o geminin Bandırma'ya yük boşaltamayacağı, boşaltmaması için mücadele etmiş. O gemi şimdi Bandırma Limanı'ndan kaçmış, Ukrayna'ya doğru gidiyor. İYİ Parti buna sessiz mi kalsın?
İYİ Parti nerede haksızlık, nerede hukuksuzluk, nerede adaletsizlik varsa orada ses çıkarmak için kuruldu. İYİ Parti'yi şahıslar kurmadı. İYİ Parti'yi büyük Türk milleti kurdu. Onun için millet adına konuşmaya da sonuna kadar devam edecektir İYİ Parti. İYİ Parti'nin üslubundan rahatsız olmak isteyen varsa ya da rahatsız olduğunu söyleyen varsa herkes iyi bilsin ki, onları rahatsız etmeye devam edeceğiz. Bakın söylüyorum. Yine altını çizerek ifade ediyorum, onları rahatsız etmemizden rahatsız olanlar varsa, onları da sonuna kadar rahatsız etmeye devam edeceğiz. Kimse bizim üzerimizden, kimse bizim üzerimizden başka yerlerle ve yapılanlarla pazarlık yapabilme imkanına sahip olmayacak, olamayacak.
Eskişehir'in nadir elementleri Eskişehir'le birlikte büyük Türk milletine emanettir. Tek kişinin kararı ve imzasıyla yabancılara satılmasına rıza mı gösterelim sevgili Eskişehirliler? Susalım mı buna? Elbette ki hayır."





