KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz şu ifadeleri kullandı;
“Dostlar, burada şunu açıkça ifade etmek gerekiyor: Alınmayan önlemler, yapılmayan denetimler can alıyor; ormanlarımızı yakıyor, hayvanlarımızı katlediyor. Aslında bunu hayvan katliam yasasıyla, torba talan yasalarıyla hayvanlarımızı katlettiler. Zeytinlik alanlarımızı, ormanlarımızı, meralarımızı talan torba yasalarıyla yerli ve çok uluslu şirketlere uzun yıllardır peşkeş çektikleri bir dönemden geçiyoruz.
Hatırlayın, Erzincan İliç’te bir maden kazası… Aslında aylar öncesinden TMMOB işletmeyi defalarca uyardı, gerekli tedbirler alınmadı. Topraklarımızdaki değerli madenler çok uluslu şirketlere giderken, ülkemizin değerli toprakları adeta zehir çöplüğüne dönüştü.
Değerli dostlar, evet, gerekli tedbirler ve önlemler alınmış olsaydı bugün yaşamını yitiren 10 yurttaşımız aramızda olacaktı. Bu orman yangınına müdahale ederken yaralanan 14 yurttaşımız da var. Yaşamını yitiren yurttaşlarımıza rahmet, hastanede tedavileri süren yurttaşlarımıza ise acil şifalar diliyoruz.
Düşünün, dünyanın birçok ülkesinde doğal afetler yaşanıyor. Ancak ülkemizde yaşanan doğal afetler, siyasal iktidarın ihmalleriyle felakete dönüşüyor. Bir depremde 50 bini aşkın yurttaşımızı kaybettik. Maden facialarında on binlerce yurttaşımızı yitirdik. Orman yangınlarında ise sadece ormanlarımızı değil, yurttaşlarımızı da kaybediyoruz. Ormanlarımız artık yurttaşlarımıza mezar oluyor.
Artık göztebeklerin yuvalarını kuracağı toprak, derelerde balıkların yüzebileceği su, kuşların yuva yapabileceği ağaç kalmadı. Söz konusu sermaye, patronlar ve çok uluslu şirketler olduğunda her türlü kaynak bulunuyor. Ancak söz konusu emekçiler olduğunda kaynak yok deniliyor.
Değerli dostlar, Sayın Cumhurbaşkanı bugüne kadar katıldığı televizyon programlarında ve yaptığı mitinglerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dünyanın 16. büyük ekonomisi olduğunu ifade ediyor. Ancak görüyoruz ki bu büyük ekonomide, yoksul emekçi ailelerin çocuklarının çalıştığı işletmelerde gerekli ekipmanlar sağlanmıyor.
Bugün bu yangında yaşamını yitiren Tolunay Kocaman’ın ailesini ziyaret ettik, taziyelerimizi ilettik. Evin durumu, bu ülkede sadece yoksul emekçi ailelerin çocuklarının öldüğünü bir kez daha gösterdi. Babasının yaşadığı yoksulluğu, evin görüntüsünde bizzat gözlemledim, bizzat gördüm.
Bu ülkenin gerekli önlemleri alma gücü var. Ancak yetkililerden edindiğimiz bilgiye göre yangına müdahale için gönderilen 9 helikopterden 3’ü arızalıydı. Herhangi bir iş deneyimi ya da iş sağlığı eğitimi almamış, 45 gün önce işe başlamış işçilerin yangın alanına sürüldüğünü görüyoruz. İşte bu bilmezlik, bu liyakatsizlik yurttaşlarımıza ölüm getiriyor.
Değerli dostlar, bu bir katliam değil; bu bir cinayettir. Biraz önce sevgili yoldaşım da bunları tek tek ifade etti. Bunların hesabını sormak zorundayız. Hani çocuklarımıza yaşanabilir bir ülke mi bırakacağız? Yoksa toprakları çok uluslu şirketlerin zehir çöplüğü haline gelmiş, ormanları katledilmiş, su kaynakları tüketilmiş bir Türkiye mi bırakacağız?
Elbette mücadelemiz; çocuklarımızın güvenli ve sağlıklı ortamlarda yaşayabileceği bir Türkiye içindir. Yanan sadece ağaçlar değil. Her bölgeye ait bitki örtüsü, toprak canlıları vardı. Artık bu orman yangınları nedeniyle birçok bitki ve hayvan türünü göremeyeceğiz. O toprak ekosistemlerini kaybediyoruz.
Bize, içinde değerli madenleri alınmış, kaynakları tüketilmiş, dereleri kurutulmuş bir ülke bırakmak istiyorlar. Tam da itirazımız buraya sevgili dostlar. Tam da bu nedenle sözümüzü yükseltiyoruz. Bu ceberut iktidarı gönderene kadar alanlarda, sokaklarda emekçi ve işçi kardeşlerimizin yanında olacağımızı bir kez daha belirtiyor, örgütüm ve heyetim adına hepinizi selamlıyorum.”