KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz şu ifadeleri kullandı:
“Bugün burada olmayı elbette istemezdik. Ancak arkamızda dimdik duran, emeğiyle ve onuruyla çalışan sevgili arkadaşımızın, üç kez uğradığı haksızlığa, hukuksuzluğa ve keyfi uygulamalara karşı dayanışmamızı göstermek ve sesimizi yükseltmek için burada bulunduğumuzu özellikle belirtmek isterim.
Karşımızda liyakat yoksunu ancak (!) “işini çok iyi bilen” bir kurum müdürü bulunmaktadır. Burada “işini” tırnak içinde kullanmamızın sebebi, hukuka dayanmayan, gerekçesiz ve belgesiz bir şekilde arkadaşımızın çalıştığı yerden, kendi iradesi ve bilgisi dışında başka bir birime gönderilmesidir.
Bölge Müdürümüzle bir görüşme gerçekleştirdik. Evet, arkadaşımız hukuksuz yöntemlerle cezalandırılmış, o da yargıya başvurmuş ve mahkeme kararıyla eski görev yerine iade edilmiştir. Bu aşamada hatadan dönülmesi beklenirken, arkadaşımıza bir özür bile dilenmeden, usul yönünden bir hata bahane edilerek aynı keyfi uygulamalar tekrar devreye alınmış ve Genel Müdür onayıyla arkadaşımıza ikinci bir mağduriyet yaşatılmıştır.
Bunun karşısında elbette KESK, fiili ve meşru mücadele hattını kullanacaktır. Alanlardan gelen ve sokaklarda kurulan bir sendikayız. Sendikalar, üyelerinin özlük, ekonomik, demokratik, siyasal ve sosyal haklarını korumak için mücadele eder.
Bu nedenle çalışkan arkadaşımızın karşı karşıya kaldığı hukuksuzluk karşısında sessiz kalamazdık. Onunla dayanışma içinde olmak, süreci takip etmek ve gerektiğinde farklı mecralara taşımak gibi bir sorumluluğumuz olduğunu Sayın Müdür’e de açıkça ifade ettiğimizi özellikle belirtmek isterim.
Herkesin anladığı bir dil var: Bu kurumlar, müdürlerin değil, bu ülkede yaşayan 86 milyon insanın kurumlarıdır. Kimse bu kurumlarda keyfi davranamaz. Hukukun kırıntıları dahi işletildiğinde yapılan her yanlış, yüzlerine çarpmaktadır.
Bu anlayışın adı açıkça keyfiyettir. Arkadaşımıza adeta bir sürgün yaşatanlara karşı bizim görevimiz, bu hukuksuzluğu teşhir etmektir. Bu hakkımızı sonuna kadar kullanacağımızı buradan bir kez daha ifade ediyorum.
Unutmayalım ki bu anlayış sadece bir kişiye yönelik değildir. Bugün Yener arkadaşımıza yapılan haksızlık, burada bulunan her emekçinin de aynı haksızlığa uğrayabileceği anlamına gelir. Yener’in şahsında tüm kamu çalışanlarını sahiplendiğimizi buradan net şekilde duyurmak istiyorum.
Bu sadece bir “Yener sorunu” değildir. Sevgili müdür, otoritesinin sarsılmasından korkmaktadır. Ancak otorite; mesai arkadaşına baskı kurmakla, onu mağdur etmekle sağlanmaz. Otorite; iş yeri barışını temin etmekle, çalışanların taleplerini karşılamakla ve görev ile sorumlulukları adil biçimde paylaşmakla sağlanır.
Bu şekilde davranan bir kurum yöneticisi, mesai arkadaşlarının da saygısını kazanır. Ancak ne yazık ki burada saydığımız niteliklerden uzak bir müdürle karşı karşıya olduğumuzu belirtmek isterim.
Buradan açıkça sormak istiyorum: Bu kibir niye? Bu kin, bu nefret niye?
Müdür Bey, ESM üyesi sevgili yoldaşımız Yener Çalışkan’ı mağdur ederek bir kademe mi atlamak istiyor? Başka bir yere genel müdür yardımcısı mı olmak istiyor?
Liyakat, bilgi ve tecrübe ile hepimizin ulaşması gereken bir yönetim anlayışı vardır. Birilerinin mağduriyeti üzerine iktidar inşa edilemez. Buna da biz KESK olarak asla müsaade etmeyeceğimizi buradan bir kez daha net şekilde ifade etmek istiyorum.
Türkiye’de her gün yeni bir gündeme uyanıyoruz. Çinliler birilerine beddua edecekleri zaman şöyle derlermiş: “Tuhaf zamanlarda yaşayasın.” Gerçekten de tuhaf zamanlarda yaşıyoruz.
İnsanların seçme ve seçilme haklarının ellerinden alındığı bir dönemden geçiyoruz. Seçilmiş belediye başkanlarının tutuklandığı, yerlerine kayyumların atandığı süreçleri yaşıyoruz.
Halkın da elbette buna karşı bir toplumsal tepki göstermesi doğaldır, hatta gereklidir. Bu tepkiyi en üst seviyeye taşımak, emek ve meslek örgütlerinin ortak görevidir.
Hukuksuzluğun karşısında sessiz kalan, fırsatçı şeytandır. Ve unutmayalım, bu sessizlik aynı zamanda işlenen suçun da ortağı olmaktır.
Dolayısıyla bizler, bu ülkede işlenen her türlü hukuksuzluğa karşı sesimizi yükselteceğimizi açık ve net bir şekilde ifade ediyoruz.
Bu düzende susan değil, konuşan kazanacak. Bu düzende yöneten değil, direnenler kazanacak.
Yoldaşımız Yener Çalışkan yalnız değildir. Hukuksuzluğun karşısında, dayanışmamızla, mücadelemizle, birliğimizle — dün olduğu gibi bugün de dimdik duracağız.
Ve unutmayacağız:
Bu memleket bizim.
Bu kurumlar bizim.
Bu mücadele hepimizin.
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Yaşasın emek ve adalet!
Yaşasın KESK!”