KESK-Tarım Orkam Sen Eskişehir İl Temsilcisi Osman Emre İnselöz şu ifadeleri kullandı;
“Meclis’te aceleyle geçirilmek istenen bu yasa, toplumdan kaçırılmış bir talan planıdır!
16 Haziran’da kamuoyunda hiçbir gerçek tartışma yapılmadan, alelacele Meclis’e sunulan “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, yalnızca içeriğiyle değil, hazırlanış ve sunuluş biçimiyle de açıkça göstermektedir: Bu yasa, halktan değil; sermayeden yana hazırlanmıştır.
İktidar, Meclis’in işleyişini bile hiçe sayarak bu kapsamlı düzenlemeyi yalnızca 3 gün içinde, 19 Haziran’da komisyon gündemine almıştır. Üstelik komisyon toplantısı, 26 saat boyunca aralıksız sürdürülerek, tasarının kamuoyundan kaçırılması ve jet hızıyla yasalaştırılması için adeta bir dayatma maratonuna dönüştürülmüştür.
Bu süreçte, bu yasa tasarısından doğrudan etkilenecek olan köylüler, üreticiler ve emekçiler, komisyon görüşmelerine alınmamış, Meclis’in kapısı halka kapatılmıştır.
Ama vazgeçmeyip tam 4 saat süren bir direnişin ardından, bir avuç köylü ve üretici, Meclis komisyonuna girmeyi ve seslerini duyurmayı başardı. Buradan bu koca yürekli insanları saygı ile selamlıyoruz.
Bu mücadele, yalnızca bir bölgenin değil, Türkiye’nin dört bir yanındaki tüm yaşam alanlarının, tüm halkın, tüm emekçilerin mücadelesidir.
Kaz Dağları’nda altın madenine, Akbelen’de termik santrale, İkizdere’de taş ocağına, Munzur’da barajlara, Aydın’da JES projelerine, Erzincan’da siyanürlü madenciliğe, Cudi’de sessizce yanmaya terkedilen ormanlar için siper olanları, Artvin Cerattepe’de doğa talanına karşı direnen tüm köylüleri, yurttaşları, meslek örgütlerini ve yaşam savunucularını yürekten selamlıyoruz.
Onların direnişi, yalnızca bir bölgenin doğasını değil; hepimizin ortak geleceğini koruyor.
Bu mücadelelerin her biriyle dayanışma içinde olduğumuzu ilan ediyor, bu yasaya karşı duruşumuzu onların direncinden güç alarak büyütüyoruz.
Yasa teklifi ne getiriyor, neyi götürüyor?
Yüzeyde “yenilenebilir enerji yatırımlarının önünü açmak” amacıyla hazırlandığı söylenen bu yasa teklifi, gerçekte doğanın, tarımın ve kırsal yaşamın topyekûn tasfiyesini hedefleyen bir yağma planıdır.
Zeytincilik Kanunu’ndan Mera Kanunu’na, Çevre Kanunu’ndan Elektrik Piyasası Kanunu’na kadar pek çok düzenleme, şirketlerin lehine olacak şekilde yeniden hazırlanmaktadır.
Zeytinlikler “taşınabilir” sayılarak maden ve enerji projelerine açılmak istenmektedir.
Mera alanlarının “kamu yararı” bahanesiyle özel yatırımlara tahsisi kolaylaştırılmaktadır.
ÇED süreçleri işlevsizleştirilmekte, kurumların sessizliği “olumlu görüş” sayılmaktadır.
Kaçak tesislere af getirilmekte, izinsiz yatırımlar yasallaştırılmaktadır.
MAPEG’e (Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) olağanüstü yetkiler tanınmakta, bürokratik denetim mekanizmaları by-pass edilmektedir.
Kurulacak yeni bir “Üst Kurul” eliyle, Cumhurbaşkanlığı nezdinde tüm süreçler merkezileştirilmektedir.
Maden sahalarındaki rehabilitasyon zorunluluğunun şirketler üzerindeki baskısı azaltılıyor.
Bu düzenleme yasalaşırsa mevcut alanlardaki tahribat daha da artacak. Yeni ruhsatlar çok kolay verilecek. Ormanlar, meralar, tarım alanları, yeraltı su kaynakları yani bütün doğa kamu yararı adı altında sermayeye devredilecek. Hukuksuz projeler izinlendirilecek, denetimsizlik kalıcı hale gelecek.
Bütün bu düzenlemelerin yanısıra bu yasa tasarısında ilk defa yapılan bir uygulama ile tüm doğal kaynaklarımız başka büyük bir tehdit altında.
Yasa tasarısındaki geçici madde; koordinat bilgisi olarak ifade edilen ancak gerçekte 36.000 hektarlık devasa bir habitatı, adrese teslim yaparcasına maden şirketlerine peşkeş çekiliyor. Buradaki zeytinlik alanların taşınmasını, taşınamaması durumunda da aynı miktarda alanın başka yerlerde tesis edilerek mevcut zeytinliklerin yok edilmesine olanak tanınıyor.
Tasarının gerekçe metinlerinde bu bölgede taşınacak zeytin ağacının sadece 85.000 adet olduğu şeklindeki gerçek dışı bir rakamla yaşanacak tahribat hafifletilmeye çalışılıyor. Oysa sadece Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine kömür sağlamak için şirketlere teslim edilecek olan 24.000 hektar alanın yaklaşık 4.000 hektarı zeytinlik. Sadece bu alanda 800-900 bin zeytin ağacından bahsetmek mümkün.
Buradan bir kez daha sesleniyoruz. Zeytinlik alanların taşınması mümkün değildir. Hiçbir bilimsel bakış açısı bunu kabul etmez.
Yüzbinlerce dikili zeytin ağacının oluşturduğu ekosistem, toprağın yapısı, mikrokliması, çevresindeki bitki örtüsü, böcekler, kuşlar ve yerel su döngüsüyle birlikte bütünsel bir varlıktır.
Ağaçları taşımak demek, o toprağın hafızasını, iklimini, biyolojik çeşitliliğini, yüzlerce yıllık üretim bilgisini de taşımak demektir. Tarımın sürdürülebilirliği, ağaçların değil, toprağın yaşamasıyla mümkündür. Ve bu mümkün değildir.
Zeytinlikler taşınamaz; çünkü onlar bir ürün değil, bir yaşam alanıdır.
Bu yasa, tarım alanlarının enerji ve maden şirketlerinin ihtiyacına göre “yeniden düzenlenmesini” değil, tümüyle yok edilmesini hedeflemektedir.
Gerçek bir yenilenebilir enerji politikası neyi gerektirir?
Enerji politikaları, yalnızca megawatt üretmekle değil; toplumun geleceğini, doğanın sürekliliğini ve halkın geçim kaynaklarını nasıl etkilediğiyle değerlendirilmelidir. Bu çerçevede bir ülke için hem madencilik hem de tarım stratejik ve vazgeçilemez sektörlerdir. Ancak bu iki alan, birbirini yok ederek değil; bilimsel, planlı ve toplumsal dengeyle ve kamucu bir yaklaşımla bir arada var olabilir.
Tarım sektörü yalnızca gıda üretimi değil:
• Gıda güvenliğimizin teminatı,
• Kırsal istihdamın kaynağı,
• Kültürel hafızamızın taşıyıcısı,
• ve ekosistemle uyumlu bir geçim biçimidir.
Madencilik ise doğası gereği sınırlı, denetimli ve kamu yararını önceleyen bir yapıda olmalıdır. Bugün önerilen yasa, madenciliği halkın ve doğanın önüne geçiren bir araç haline getirmektedir. Bu, yalnızca ekolojik değil; toplumsal bir yıkımdır.
Gerçek bir yenilenebilir enerji politikası:
• Fosil yakıtları terk etmeli,
• Enerji üretimini merkezi değil; yerel ve kamusal hale getirmeli,
• Kırsalı, tarımı ve doğayı yok etmeden enerji üretmeyi planlamalıdır.
Enerji üretimi halk içinse, o halkın geçim kaynağı yok edilerek yapılamaz.
Doğayı yok ederek “temiz enerji” olmaz!
Zeytinliği sökerek sürdürülebilirlik kurulamaz!
Taleplerimiz ve mücadele çağrımız
Bizler, bu yasa teklifinin yalnızca doğaya değil; emeğe, halkın yaşamına ve toplumsal barışa da bir tehdit olduğunun farkındayız. Bu nedenle:
• Yasa teklifi derhal geri çekilmelidir.
• Yaşam alanları enerji yatırımlarına kapatılmalı, anayasal güvence güçlendirilmelidir.
• ÇED süreçleri bağımsızlaştırılmalı, halkın katılımı sağlanmalıdır.
• Kaçak yatırımlara getirilen aflar iptal edilmelidir.
• Enerji politikaları kamusal, demokratik ve doğayla uyumlu şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
• Ve en önemlisi: Fosil yakıt bağımlılığı terk edilmeli, adil ve ekolojik bir enerji geçiş planı oluşturulmalıdır.
Türkiye’nin Paris Anlaşması ve 2053 net sıfır emisyon hedefi gibi uluslararası taahhütlerine gerçek anlamda uyum sağlaması, yalnızca kâğıt üzerindeki hedeflerle değil; şeffaf, bilim temelli ve katılımcı bir iklim yönetim yapısının hızla oluşturulmasıyla mümkündür. Enerji, maden, tarım, su ve ekosistem yönetimi gibi alanlarda alınan kararlar; merkezi talimatlarla değil, bağımsız bilimsel kurulların rehberliğinde, yerel halkın, meslek örgütlerinin ve çevre hareketlerinin katılımıyla şekillenmelidir. Emisyon azaltım planları, sadece yatırım teşvikleriyle değil; doğa koruma, adil geçiş ve toplumsal onarıma dayalı bütüncül politikalarla desteklenmelidir. Türkiye’nin geleceği için sürdürülebilirlik lafla değil, hesap verebilir bir iklim politikası altyapısıyla sağlanabilir.
Bu yalnızca bir enerji meselesi değil; bir demokrasi, bir eşitlik ve bir gelecek meselesidir.
Meclis üyelerine sesleniyoruz:
Bu ülkenin doğasını, köylüsünü, işçisini yok edecek bir yasaya evet demek; bu suça ortak olmaktır. Vicdanla, halkla, doğayla hareket edin.
Tüm kamuoyuna sesleniyoruz:
Bu yasa geçerse yalnızca zeytin değil; gelecek de kararacak.
Bu yüzden dur demek zorundayız.
Susmayacağız!
Razı olmayacağız!
Yaşasın doğa ve emek mücadelemiz.”