Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan şu ifadeleri kullandı;
"Osman Kavala ile Saadet Partisi'nin siyaseten yan yana gelmesi mümkün değildir. Can Atalay ile de mümkün değildir. Selahattin Demirtaş ile de zaten ayrı partilerin temsilcileriyiz; bu yüzden yan yana gelmemiz mümkün değildir. Ama hukuku tartışılmaz bir şekilde en tepeye ve en zirveye koymayacak olursak gerisi zaten gelmez. Terörsüz Türkiye sürecindeki itirazım da buradadır. Herkes şimdi Öcalan'a odaklansa da esas büyük tartışma geride durmaktadır. İmralı'yı tartıştık ancak esas problem, Sayın Devlet Bahçeli'nin bundan sonra muhtemelen "Umut Hakkı"nı gündeme getirecek olmasıdır. O, Öcalan'ın cezaevinden çıkmasını, Meclise gelmesini ve Mecliste konuşma yapmasını gündeme getirecektir. Yargı paketi gelmektedir ve PKK'dan dolayı cezaevinde olan insanların affı söz konusudur.
Bu tartışmalara gelebilmek için o hukukun ve o af hadisesinin herkes için geçerli olması lazımdır. Seçilmiş bir milletvekili olan Can Atalay için Anayasa Mahkemesi, milletvekili hakkının verilmesi gerektiğini söylemektedir. O dönem, Allah şifa versin, Meclisi Bekir Bozdağ Bey yönetiyordu. Meclisin ve aklıselim tüm vekillerin "Milletvekili hakkı teslim edilmeli." demesine rağmen o bir inisiyatif alarak, Meclis Başkanı sıfatıyla Anayasa Mahkemesi kararını tanımadığını ve vekillik hakkını vermediğini söyledi. Benim itirazım bunadır. Suçlu ya da suçsuz oluşu Mahmut Arıkan'a veya Saadet Partisine göre değil, Anayasa Mahkemesine göre belirlenmelidir ve mahkeme bu ismin suçsuz olduğunu söylemektedir. Demirtaş ile alakalı hadiseyi zaten yıllardır ifade etmekteyiz. Bir de şöyle bir tezat vardır: Milliyetçi Hareket Partisi'nin söylemleri, mahkemenin verdiği kararlar ve AK Parti'nin verdiği kararlar arasında farklar bulunmaktadır. Orada bir tezatlık vardır; mahkeme ve Milliyetçi Hareket Partisi Demirtaş'ın bırakılmasını söylerken iktidar beklemektedir.
Eğer Ahmet'e uygulanan güzellikler ve af hadisesi Mehmet'e uygulanmıyorsa buradaki düzene itirazım vardır. Dış politikayla alakalı yurt dışı ziyaretlerimi sürekli yapmaktayım ve Lübnan'a giderek orada bazı temaslarda bulunacağım. Dışarıda tabii ki içerideki gibi rahat konuşmamaktayız; örneğin Pakistan'da söz aldığımda Türkiye'mizi ve politikalarımızı savundum, en ufak bir hükûmet eleştirisi yapmadım. İçeride her türlü eleştiri yapılsa da dışarıda o görüntüyü vermemek kıymetlidir ve biz o hassasiyeti gösterdik. Orada bizim itirazımız şunadır: Özellikle Gazze politikasında çıkmazlarımız vardır. Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmaların hepsinin altına ben Mahmut Arıkan olarak imzamı atarım ve "Niye şunları konuştu?" demem. Ama eylem kısmına geldiğimizde çıkmazlar olduğunu görmekteyiz. En son 1 ay önce Mısır'da, Şarm El-Şeyh şehrinde Trump diğer ülke başkanlarını etrafına toplayarak bir ateşkes anlaşması imzaladı. Ben de çıkıp bunun bir ateşkes anlaşması değil, İsrail'e nefes alma anlaşması olduğunu söyledim. Bu anlaşmanın, İsrail'in biraz daha soluk aldıktan sonra daha fazla katliam ve zulüm yapmasına yol açacağını belirtmiştim. Maalesef haklı çıktım; ateşkes 400 küsur kez ihlal edildi ve 500'e yakın Filistinli, İsrail tarafından tekrar katledildi. İşte burada, buna biraz daha yüksek sesle karşı çıkmamız lazımdır. O günden bugüne ne Sayın Fidan ne Sayın Cumhurbaşkanımız ne de diğer yetkililer konuşmakta ve buraya bir itirazda bulunmaktadırlar.
Geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda da çok kritik bir karar alındı. Rusya ve Çin olmak üzere 2 ülke çekimser kaldı. Onun dışındaki bütün ülkeler orada bir heyet oluşturulması ve heyetin başına da Trump'ın konulması gerektiğini savundu. Filistin'le alakalı olan bu duruma bizim itiraz etmemiz lazımdır; çünkü Trump dediğimiz adamın dünyaya barış getirmesi söz konusu değildir. 250 yıllık Amerika tarihine baktığınızda, bu ülkenin nereye gittiyse gözyaşı ve ölüm götürdüğü görülmektedir. Biz böyle bir ülkeden ve böyle bir devlet başkanından bahsetmekteyiz, itiraz ettiğimiz kısım burasıdır. Yoksa Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'in Gazze ile alakalı kurduğu cümlelerden dolayı tüm dünyadaki insanlar mutlu olmaktadır. Ben bunu Pakistan'da ve Malezya'da gördüm. Ancak itiraz ettiğimiz hususları da dikkate almalarını önemsemekteyim."





