Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şube Başkanı Mehmet Avci şu ifadeleri kullandı;

“Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşu neden kıymetlidir? Çünkü Osmanlı’nın yıkılmasında ve yok olmasındaki en büyük etkenlerden biri, siyasetin içine giren şeyhülislamlardır. Verdikleri kararlar ve yayımladıkları fetvalar, siyaseten yanlış yönlendiren, çıkar ilişkilerine dayalı bir şeyhülislamlık sistemi oluşturdu. Bu durum, Osmanlı’nın manevi zayıflamasına sebep oldu. Maneviyatı zayıflayan bir toplumun da hiçbir şekilde başarılı olma ihtimali yoktu.

İşte bu problemin farkında olan Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş aşamasında adını anmaktan dahi imtina eden Ali Erbaş’ın bugün oturduğu koltuk olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu. Burada şu sistem benimsendi: Dendi ki, vicdani ve dini hayatlarda herkes özgür olacaktır; Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında tüm yurttaşlar inançlarını hür bir şekilde yaşayabilecektir. Bunun teminatı da Diyanet İşleri Başkanlığı olacaktır.

Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı, hangi dine mensup olursa olsun tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarını eşit yurttaşlık ilkesi gereğince güvence altına almak ve bu doğrultuda çalışmalar yapmak zorundadır.

Ama Ali Erbaş ne yapmıştır? Bulunduğu konumda siyaset yapmıştır ki bu, laiklik ilkemizin birinci maddesine aykırıdır. Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Oysa dini gerekleri yerine getirmesi gerekirken devlet işlerine karışmaya çalışmıştır. Bu da, bu ülkenin kurucu unsurlarından biri olan laikliğe doğrudan bir saldırı ve müdahale olmuştur. O yüzden Ali Erbaş dönemi bence bu toplum için kayıp bir dönemdir.

Yeni bir Diyanet İşleri Başkanı atandı: Prof. Safi Arpaguş. İlk atandığında umutluydum. Dedim ki, “En azından Ali Erbaş dönemi bitti. Daha kötü ne olabilir ki?” Ancak ilk açıklamasıyla beni daha da çok şaşırttı. İlk açıklamasında Safi Arpaguş şöyle bir cümle kurdu: “Türkiye Yüzyılı ve Terörsüz Türkiye İdali, bu kurumun fedakâr neferlerinin çaba ve gayretleri sayesinde vücut bulacaktır.”

Yani dakika bir, gol bir dediğimiz bir durum ortaya çıktı. Daha gelir gelmez, Diyanet’in kuruluş amaçlarını ve ilkelerini benimsemediğini bu kadar açık belli eden bir insan olamazdı. Biz, siyasetten uzak, insanların inançlarını bu coğrafyada yurttaşların eşitliği ilkesiyle kapsayan bir Diyanet isterken daha beteri geldi. Açıkça siyasi sürece dahil oldu. Daha ilk gününden, ilk dakikasından.

Biz buradan açıkça söylüyoruz: Diyanet İşleri Başkanlığını siyasete alet etmeyin. Toplumun vicdanını, dinini siyasete alet etmeyin. Laiklik ilkemizden vazgeçmeyin. Dünya tarihinde din işleriyle devlet işlerini birbirine karıştıran bütün toplumlar yok olmuştur. Bunun en büyük canlı örneği Osmanlı İmparatorluğu’dur. Ondan doğan Cumhuriyet’in en büyük başarısı ise din ve devlet işlerini ayırmak, devletin dininin hukuk olduğunu göstermek ve hukukla yönetilen bir ülkenin doğru olduğunu kanıtlamaktır.

Biz şunu istiyoruz: Biz Rıfat Börekçi gibi Diyanet İşleri Başkanları istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki mandayı kabul eden şeyhülislamlara karşı bağımsızlığı savunan müftüler bizim gerçek Diyanet İşleri Başkanlarımızdır. O yüzden Safi Arpaguş Hoca’nın yaptığı yanlışın bir an önce farkına varmasını umuyoruz. İlk günün heyecanı diyelim, göreve gelmenin telaşı diyelim… Ama umarız ki siyasetten uzak, Ali Erbaş’ın yaptığı yanlışlara düşmeden, toplumun vicdanının ve dininin teminatı olacak şekilde; bütün yurttaşlara ve bütün inançlara eşit hizmet edecek bir dönem yaşanır. Yaptığı bu yanlışlardan da bir an önce dönmesini bekliyoruz.”