Tepebaşı Belediyesi Kırsal Kalkınma Kurulu Başkanı Mehmet Kızılinler şu ifadeleri kullandı;
"Türkiye’de en fazla görülen üç suşa karşı aşı geliştiriliyor. Neredeyse her 10 yılda bir suş değişiyor. Bu yıl suş değişim yılı. Yaklaşık 9 ay önce Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu illerinde başlayan Şap hastalığı göz göre göre Batı’ya kadar geldi. Bugün şehrimizde, özellikle Tepebaşı bölgesinde çok büyük sıkıntı var. Beyazaltın, Gündüzler, Yakakayı, Kızılcaören, Çukurhisar, Karagözler, Turgutlar, Odunpazarı’nın köyleri ve Alpu’da çok ciddi düzeyde Şap enfeksiyonu görülüyor. Bu, oldukça sıkıntılı bir hastalık. Fiziksel anlamda çok meşakkatli. Başlamasıyla bitmesi arasında yaklaşık 1 aylık bir dönem var. İnsanların hayvan kayıplarına, ekonomik olarak da süt verimindeki düşüşe bağlı ciddi zararlar ortaya çıkıyor.
Bugün yapılan toplantı sırasında, belki de yeni bir köyde enfeksiyon görülme ihtimali var. Hastalığın bulaşıcılığı çok yüksek. Hayvanlarının başında Şap’la uğraşan tüm yurttaşlara kolaylıklar diliyorum. Tarım teşkilatında Şap hastalığıyla mücadele eden ve sahada görev yapan veteriner hekim arkadaşlara da aynı şekilde kolaylıklar diliyorum. Fakat bu olayın şöyle sıkıntılı bir yönü var: Temmuz ayında Tarım Bakanlığı tarafından Şap’ın değişen suşunun izole edildiği açıklandı. Ağustos başından itibaren de tüm Türkiye’de bu aşının uygulanmaya başlandığı duyuruldu. Yaklaşık 1 ay önce de Eskişehir’in en yetkili ağızlarından, şehrin yüzde 90’ının aşılandığı söylendi. Bunlar resmi açıklamalardı. Ancak bu açıklamalara rağmen hastalığın ilerleyişi, bulaşma şekli ve yarattığı etki, aşının üretildiği biçimde değil; sanki aşı hiç yapılmamış gibi görünüyor.
Bu nedenle olayın çok ciddi biçimde değerlendirilmesi gerekiyor. Tarım Bakanlığı, Tarım Bakanı ve müsteşarı dahil, Şap’la ilgili çalışan tüm ekiplerin bu konuda sorumluluk alması, gerekirse istifa müessesesini işletmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin hayvancılığını bu şekilde riske atmaya kimsenin hakkı yok.
Ayrıca 1980’li yıllarda yapılan reorganizasyon sırasında kapatılan Veteriner Genel Müdürlüğü’nün bir an önce yeniden açılması gerektiğini düşünüyorum. Şap hastalığı da dahil olmak üzere birçok bulaşıcı hastalık, bu genel müdürlüğün kapatılmasından sonra önlenemez hale geldi.
Türkiye, belki de dünyadaki en güçlü enstitülerden birine sahip. Ankara’da bulunan Şap Enstitüsü gerçekten önemli bir kurumdur. Orada özveriyle çalışan çok değerli insanlar vardır. 25 yıllık saha tecrübeme dayanarak söylüyorum. Eğer söylendiği gibi mücadele başlamış olsaydı, Eskişehir’de bugünkü tabloyu görmezdik. Hastalık bir ahırda başlar, bir hafta sonra diğer ahırlara geçer. Fakat bu yıl neredeyse her ahırda, her hayvanda hastalık var. Bu, daha önce sıkça karşılaştığımız bir durum değildir. Aşının tek doz uygulaması yeterli değildir. Tam koruma için ikinci dozun, yani rapel aşının, 21 gün sonra yapılması gerekir. Bakanlığın uygulamasında bu konuda eksiklik olduğu görülüyor. Ancak tek doz uygulama bile yapılsa, bu düzeyde bir yayılım olmaması gerekirdi.
Son günlerde hastalığa bağlı yeni salgın kayıtları ve ölümler de bildirilmeye başlandı. Az önce yalnızca şu an mevcut durumu aktardım. Benim öngörüm şu: Vatandaşlarımız biyogüvenlik önlemlerine azami dikkat göstermeli. Eskişehir’in tüm köylerinde ve işletmelerinde bu hastalığın bu yıl boyunca görülmesi muhtemeldir. Bu durumun ciddi biçimde incelenmesi gerekiyor.
Hayvan hareketlerinin kısıtlanması Kurban Bayramı öncesine kadar oldukça etkiliydi. Ancak siyasi sebeplerle, bayram dönemi de dahil olmak üzere, bu kısıtlamalar gevşetildi. Bunun ardından hastalıklar artmaya başladı. Daha sonra tekrar kısıtlama getirildi ve zaman zaman faydası görüldü. Asıl sorun, hayvan hareketlerinin yeterince düzenlenmemesidir. Türkiye’nin Avrupa’dan en önemli farkı da budur. Avrupa’da hayvan hareketleri çok net biçimde sınırlandırılır, gerekirse itlaf yoluna gidilir. Biz ekonomik nedenlerle bunu yapamıyoruz. Bu yüzden en azından hayvan hareketlerini sıkı şekilde düzenlememiz gerekiyor.
Veteriner tecrübeme dayanarak söylüyorum; geçtiğimiz hafta hayvan pazarının açılması, devletin artık hastalığı sürü bağışıklığına bıraktığı anlamına geliyor. Yani hastalığın doğal seyrine bırakıldığı, insanların da buna alışmasının beklendiği bir durum söz konusu. Elbette bu benim kişisel değerlendirmem, resmi bir açıklama yok. Fakat görünen tablo bu yönde.
Hükûmetimiz, bu yılki hastalığın karşısında maalesef çaresiz kaldı. Eğer aşıyla ya da Tarım Bakanlığı’nın uygulamalarıyla ilgili bir zafiyet varsa, mutlaka değerlendirilmelidir. Çünkü köylere gidip bakan herkes görebilir; insanların durumu çok zor. Hayvanlar ölüyor, ahırlar her gün yıkanmak zorunda kalıyor. Hayvanlar apselerle dolu, meme iltihabı yaygın. Tarım Bakanlığı özelinde bir ihmal varsa, bunun iyi değerlendirilmesi şarttır."



