ES TV’de konuşan Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler şu ifadeleri kullandı:

“1 yıldır konkordatoyu gündemde tutmak için çok uğraş verdim. Sayısız yazılar yazdık. Maliye Bakanlığı nezdinde girişimlerde bulunduk. Çünkü burada karar veren bir mekanizma var ve bu süreç sizin dışınızda da işliyor. Son dönemde konkordato sayısı oldukça arttı. Hatta bazı ilçelerde bile konkordato alan firmalar var.

Bölgemizde özellikle seramik sektörü son dönemde zorlanıyor. Beyaz eşya sektöründe ana sanayilerde de, yan sanayilerde de sıkıntılar mevcut. Bunun birçok nedeni var. Kararları verirken daha stratejik olmak gerekiyor. Artık öyle bir noktaya geldik ki, çalıştığımız firmaların bilançolarını işletme sahiplerinden daha iyi inceler hale geldik. Mecburuz. Vadeli mal satıyoruz, herkesle DBS sistemiyle çalışmıyoruz. Çekle satış yapılıyor, sürekli takip gerekiyor. Türkiye genelinde olduğu gibi Eskişehir’de de borç yapısını yönetemeyen ve kârlılığı düşen çok sayıda firma var.

Eskişehir’in en büyük sanayi kuruluşlarından birinin 9 aylık bilançosu açıklandı; isim vermek istemiyorum, ama zarar açıklamış durumda. Bu firmaya iş yapan 200’den fazla yan sanayi var. Ana sanayi şu an zarar ediyorsa 2026 yılında ne olacak? Elbette bu zarar yan sanayilere yansıyacak. İstihdam kaybı yaşanabilir. En azından fiyat politikalarında daha agresif adımlar atılacak. Ana sanayinin işi de, yan sanayinin işi de zorlaşacak. 2026 beyaz eşya sektörü açısından olumlu sinyaller gelse de, henüz kimse hazırlıklı değil. Masaya oturulmadı, çünkü kafalar karışık.

Bu durumda yan sanayi firması, kârlılığı düşmüş, borç yükü artmış, piyasaya ve bankalara borçlu hale gelmişse, zaman kazanmak için tek alternatifi konkordato oluyor. Ancak bu sürecin belirli aşamaları var. Firma geçiş sürecini tamamladıktan sonra alacaklılarla masaya oturuyor. ‘Ben konkordatoya devam edeceğim, bana bu yetkiyi veriyor musunuz?’ diye soruyor. Eğer alacaklılar onaylamazsa, şirket iflasa gidiyor ve alacaklı parasını alamıyor.

Bu noktada işletme sahiplerinin hukuki sorumlulukları var, ancak alacaklıların bundan faydalanma imkânı olmuyor. Konkordato bir kurtuluş gibi görünse de, bu kararı verirken doğru analizlerin yapılması şart. Kötüye kullananlar da var. Bizim çalıştığımız firmalar arasında şu anda 6-7 firma konkordato aldı. Bazıları gerçekten zor durumda olduğu için, bazıları ise farklı yollarla avantaj sağlamak amacıyla bu yola başvurdu. Yani burada hassas bir denge var. Doğruyla yanlış iç içe geçmiş durumda.

Ben alacaklı olarak konuşuyorum, yaşadıklarımı anlatıyorum. Bu süreci düzeltmek için doğru analiz yapılması lazım. Bir demir-çelik firmasına mobilyacı kayyum atanmaz, işi bilen insanlar görevlendirilmeli. Yanlış atamalar oluyor, hoş olmayan durumlar yaşanıyor. Ayrıca konkordato almış bir firmanın bankaya olan borcu ayrı, piyasaya olan borcu ayrı. Ancak piyasaya olan borçların etkisi 3-4 kat daha fazla hissediliyor. Şu anda Eskişehir’de yaşadığımız son örnekler bunu açıkça gösteriyor.

Yan sanayideki küçük işletmeler için durum daha da hassas. Küçük sanayide elektrik, hidrolik, pnömatik malzemesi satan, bobinaj yapan küçük işletmeler var. Onlar için küçük rakamlar bile büyük anlam taşıyor. Bu nedenle konkordato kararları doğru analizle verilmek zorunda. Her başvuruya olumlu yanıt verilmemeli. Firma gerçekten batmışsa yapılacak bir şey yoktur ama kurtarılabilecek firmalar için yapılacak yanlış operasyonlar zaman kaybına neden olur. Benim demek istediğim budur.”