ESKİŞEHİR HABER

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin Eskişehir’de konuştu ve Ahmet Kaya örneğiyle yasakçı anlayışı eleştirdi

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Eskişehir’de yaptığı konuşmada Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni savundu, Ahmet Kaya örneğiyle yasakçı anlayışı eleştirdi.

Abone Ol

Eskişehir'de konuşan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin şu ifadeleri kullandı;

“Öncelikle Milletin Bakanı olarak AK Parti İl Başkanlığına teşekkür etmek istiyorum. Çünkü biz bakanlık olarak, ana misyonumuz bu toprakları bize vatan kılan atalarımızı ve dedelerimizi unutturmamak üzerine kuruludur.

Bugünlerde, okumadan dinlemeden fikir sahibi olduğunu zanneden bazı kişilerin yoğun şekilde eleştirdiği “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”nin de ana odağı burasıdır. Biz diyoruz ki: Çocuklarımız ve gençlerimiz atalarına, dedelerine saygı duysunlar. Akıllarına geldiğinde ruhlarına bir Fatiha okusunlar, onları hayırla yâd etsinler. Çünkü biraz önce başkanımızın da ifade ettiği gibi, bir toprağı vatan kılmanın en temel şartı uğruna kan dökülmüş olmasıdır. Bize düşen, bu coğrafyayı bize vatan kılan, canlarını feda eden şehitlerimizi hayırla anmak ve çocuklarımızın onları asla unutmaması için programlarımızın içine yerleştirmektir.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile aslında bunu yaptık. Değerlerine bağlı, atalarının bizlere bıraktığı yadigâra gözümüz gibi bakan bir kuşak yetiştirmek istiyoruz. Çünkü bakanlığımızın adı eğitimdir ve biz bu anlamda çaba sarf ediyoruz. AK Parti İl Başkanlığına da bu nedenle teşekkür ediyorum. Teorik olarak hayata geçirmeye çalıştığımız şeylere, toplumsal anlamda bir sivil toplum örgütü şapkasıyla destek verdikleri için minnettarım. Emeği geçen herkese Allah razı olsun.

Hükümetimiz, çocuklarını özel okula gönderen şehit ve gazilerimiz için bir kontenjan ayırmıştı. Ancak bazı özel okullar bu kontenjanı farklı şekillerde uyguluyordu. Eğitim ücretini almıyor ama kıyafet, kırtasiye, yemek gibi kalemlerden daha fazla ücret talep ediyorlardı. Yayınladığımız yeni bir yönetmelikle bunu da engelledik. Artık sadece servis ücreti alınabilecek, o da belediyeler tarafından belirlenen ücretin dışında herhangi bir ek talep olamayacak.

Biz milliyetçi, mukaddesatçı, muhafazakâr değerlerine sahip bir siyaset kuşağıyız. Attığımız her adım, yaptığımız her iş bu değerlerimizle örtüşsün diye çaba gösteriyoruz. Bu ülke için canını ortaya koyan şehitlerimizi, gazilerimizi asla incitmek istemeyiz. Bugün yürütmekte olduğumuz “terörsüz Türkiye” süreci de aslında onların fedakârlıklarıyla anlam kazanmaktadır.

Terörle mücadelede iki ana parametremiz vardır:
1. Güvenlik tedbirleri – Terörün başını ezmeye yönelik askeri ve güvenlik boyutu.
2. Yasakların kaldırılması – İnsanları terör örgütleriyle irtibatlandıran, onların eline propaganda malzemesi veren yasakların ortadan kaldırılması.

Eğer bir topluluğun etnik ya da dini kimliğini yok sayar, onların kendini ifade etme biçimlerini engellerseniz, bu insanlar doğal olarak kendilerini terör örgütlerinin kucağında bulabilir.

Bunun en çarpıcı örneklerinden biri, sanatçı Ahmet Kaya’dır. Bu ülkede, yalnızca Kürtçe şarkı söylediği için linç edilmek istenmiş, hedef gösterilmiş, sanatını özgürce icra edemez hale getirilmişti. O dönemlerde devletin yasakçı anlayışı, insanların kendi anadilinde türkü söylemesini bile bir tehdit olarak görüyordu.

Ahmet Kaya, Türkiye’nin önemli bir sanatçısıydı. Onun şarkılarında bu toprakların acısı da vardı sevinci de. Ancak bir konser gecesinde “Ben Kürtçe şarkı söyleyeceğim, klip çekeceğim” dediği için üzerine su şişeleri yağdırıldı, medyada linç kampanyaları başlatıldı. Sonunda ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı ve gurbette hayatını kaybetti. İşte bu olay, o dönemin yasakçı ve baskıcı zihniyetinin insanları nasıl yaraladığının sembolüdür.

Sadece Ahmet Kaya değil, kendi anadilinde konuşmak, şarkı söylemek isteyen sıradan vatandaş bile engelleniyordu. Devlet, yıllarca Kürtçe şarkıları, kitapları, hatta mektupları yasakladı. Bir insanın annesinden, babasından öğrendiği dili konuşmasını engellemek, onun kimliğini yok saymaktı. Bu yasaklar, birçok insanın kalbinde kırgınlık yarattı ve terör örgütleri de işte bu kırgınlıkları istismar etti.

3 Kasım 2002’de başlayan AK Parti iktidarıyla birlikte bu anlayış kökten değişti. Kürtçe’nin yasaklandığı bir Türkiye’den, bugün devlet televizyonunda Kürtçe yayın yapılan, okullarda seçmeli ders olarak okutulan, isteyenlerin çocuklarına kurslarda anadil eğitimi aldırabildiği bir Türkiye’ye geçtik.

Köylerin boşaltılmadığı, tersine köylere okul ve yol götürüldüğü, en ücra yerleşimlerin bile yaşam merkezi haline getirildiği bir dönem başladı. Bu adımlar sadece teknik değil, aynı zamanda bir zihniyet devrimidir. Çünkü bu politikaların amacı, insanların temel hak ve hürriyetlerini güvence altına almak ve terör örgütlerinin elinden propaganda malzemelerini almaktı.

Bugün 2024 yılına geldiğimizde, terör örgütlerinin insanları kandırabileceği hiçbir argümanı kalmamıştır. Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin öncülüğüyle “Terörsüz Türkiye” süreci başlamıştır.

Bu sürecin iki temel hedefi vardır:
1. Türkiye’yi uluslararası arenada demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün örnek gösterileceği bir ülke haline getirmek.
2. Binlerce şehidimizin fedakârlığını anlamlı kılacak şekilde bu topraklarda barışı ve terörsüz bir ortamı tesis etmek.

Cumhurbaşkanımız bizlerden bu yaz boyunca Anadolu’yu karış karış gezip şehitlerimize, gazilerimize ve yakınlarına bu sürecin gayesini anlatmamızı istemiştir.

Ben de bu vesileyle AK Parti Eskişehir İl Başkanlığına bana bu konudaki düşüncelerimi ifade etme ve sizlerle paylaşma imkânı sundukları için teşekkür ediyorum.”