AK Parti MKYK Üyesi Mürsel Çavdar şu ifadeleri kullandı;

“Bugün burada yalnızca bir anma için değil, aynı zamanda kararlılığımızı, inancımızı ve vatanımıza olan bağlılığımızı haykırmak için toplandık. Bu meydanı dolduran sizler, bu ülkenin bize yüklediği en büyük emanete sahip çıkan yürekli insanlarsınız.

Biz bu mirası tarih karşısında, milletin huzurunda ve gelecek nesillere karşı en büyük sorumluluğumuz olarak görüyoruz ve asla çiğnetmeyeceğiz. Çünkü biliyoruz ki 15 Temmuz bir anda ortaya çıkmadı. Bu ülkeyi teslim almak için yıllardır türlü tuzaklar kurdular.

17-25 Aralık kumpaslarıyla devletimizi çökertmeye kalktılar. Gezi olaylarıyla sokaklarımızı yakıp yıkmaya çalıştılar. Dışarıdan emir alan terör örgütlerini üzerimize saldılar.

Ve bütün bu oyunlarda amaç şuydu: Türkiye'yi, karıştırdıkları, bölüp parçaladıkları diğer topraklar gibi diz çöktürmek, bu milleti de yetim ve esir bırakmak... Ama başaramadılar.

Çünkü bu milletin başında, milletin iradesinden başka hiçbir güce boyun eğmeyen bir lider vardı. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın dirayetiyle milletimizin kararlılığı birleşti. Bu oyunların hepsi bozuldu, tuzakların hepsi yerle yeksan oldu.

O karanlık gece, milletimiz tarihine altın harflerle bir destan yazdı. O gece bu sokaklarda, köprülerde, meydanlarda yalnızca tanklar, tüfekler, uçaklar yoktu. Aynı zamanda bu milletin iman dolu göğsü, kararlılığı ve asla eğilmeyen iradesi vardı. Ve o irade hiçbir güç karşısında diz çökmedi.

Çünkü bu topraklarda yaşayan herkes, aynı bayrak altında birleşmiş, aynı kaderi paylaşan bir millettir. Yüzyıllardır ne zaman bayrağımıza el uzatılsa, ne zaman ezanımız susturulmak istense gözünü kırpmadan canını ortaya koyan bir milletiz.

O gece birileri sandı ki bu millet korkar, susar, eline kapılır. Ama unuttukları bir şey vardı: Bu millet, evlatlarını şehadete uğurlayan anaların, "önce vatan" diyen babaların, gözünü kırpmadan ileri atılan yiğitlerin milletiydi.

O gece kadın, erkek, yaşlı, genç herkes sokaklara çıktı. Herkes ayağa kalktı. Ve herkes partisini, kimliğini, meşrebini bir kenara bıraktı. “Bu vatan bizimdir, bu bayrak bizimdir, bu gelecek bizimdir” diye haykırdı.

Verilen o mücadele, herhangi bir grubun, zümrenin ya da cemiyetin değil; yüreği vatan için çarpan, özgürlüğü için atan herkesin mücadelesiydi.

O gece milletimiz, bütün farklılıklarını bir kenara bırakarak bir oldu, beraber oldu, kardeş oldu. Ve bütün dünyaya gösterdi ki bu bayrak altında yaşayan herkesin ortak adı Türk milletidir.

O yüzden o gece yazılan destan yalnızca bir zafer değil, bir milletin yeniden dirilişidir. Bu emanet uğruna can verilmiş, kanla yoğrulmuş, dualarla korunmuş bir emanettir.

O gece olduğu gibi, bugün de bizlere düşen; bu mirasa sahip çıkmak, bu ruhu diri tutmak ve bu bayrağı yere düşürmemektir. Omuz omuza durduğumuz sürece bu milleti bölemeyecek, bu bayrağı indiremeyecek, bu ezanı susturamayacaklar.

O gece nasıl meydanlarda omuz omuza verdiysek; bugün de, yarın da aynı kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Çünkü bu vatan bizimdir, bu bayrak bizimdir, bu gelecek bizimdir.

Bugün burada, o kutlu gecede canlarını ortaya koyarak vatanımıza sahip çıkan tüm şehitlerimizi rahmetle, kahraman gazilerimizi minnetle anıyorum. Onların fedakarlıkları, bu milletin vicdanında ebediyen yaşayacaktır.

Kıymetli hemşehrilerim, kıymetli dava arkadaşlarım, konuşmamı bitirirken o geceyi anmadan geçemem.

O karanlık gecede milletimizle birlikte partimizin önünde hep birlikte toplandık. Meydanları hınca hınç doldurduk. Yüreklerimiz bir, dualarımız birdi.

Ve o gece, meydanda o direnişi ve kararlılığı en iyi anlatan Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in “Zindandan Mehmet’e Mektup” şiirini okumuştum. Şiirin tamamı çok uzun ama o gecenin ruhunu yansıtan son üç kıtasını bugün de sizlerle paylaşmak istiyorum:

Değiştirir ya...

Dua, dua, eller karıncalanmış;

Yıldızları avuçta, gök parçalanmış...

Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...

Bir tünel ki: uçan bu iplikli incecik,

Örer boşluğu.

Anana, namazı, şu bizim koğuş,

Karanlığında nur, yeniden doğuş...

Sesler duymaktayım: davran ve boğuş!

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!

Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed’im, sevinin; başlar yüksekte!

Ölsek de sevinin, eve dönsek de...

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!

Yarın, elbet... Elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış... Evet, bizimdir!

Hepinizi saygı, sevgi ve hürmetle selamlıyor, Allah’a emanet ediyorum.”