Eskişehir'de konuşan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ şu ifadeleri kullandı;
"2025 yılı, ülkemiz açısından çok ağır zorluklarla geçiyor. Bir yandan, 8 seneden bu yana dar gelirli ve sabit gelirli yurttaşlarımızın milli gelirden aldığı payı azaltan, sanayi üretimini durduran, tarımda üretimi tasfiye eden ekonomik buhranın ağırlığı bir kabus gibi Türkiye'nin üzerine çökerken, öte yandan bu ağır ekonomik krizi aşmak için Türkiye'nin önüne hiçbir perspektif koymayan iktidar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş esaslarını PKK terör örgütü ve onun katil elebaşısı Abdullah Öcalan'la yapmış olduğu pazarlıklar çerçevesinde tasfiyeye başladığı bir sürecin içerisine girdi.
2025 yılı çok çok zor geçti ve Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki 2026 yılında tarihsel bir kırılmaya doğru sürüklenmek isteniyor. Önümüzdeki yıl yaşanacaklar, Cumhuriyet tarihinin her anlamda en ağır ve sonuçları açısından en korkutucu gelişmeleri olabilir.
PKK terör örgütüyle yapılan pazarlıklar konusunda şimdiye kadar duymuş olduklarımız, İstiklal Savaşı vererek kurmuş olduğumuz Cumhuriyete bir terör örgütünün adeta ortak olarak getirilmek istendiğini gösteriyor. Esasen bu tespitimizi, DEM Eş Başkanı Tunçer Bakırhan da "Cumhuriyete ortak oluyoruz" açıklamasıyla doğruluyor.
Cumhuriyetin kırılma süreci devam ederken, 8 seneden beri devam eden ekonomik buhranın 2026 senesi içerisinde daha da ağırlaşacağı gözüküyor. Ne yazık ki Türkiye, yanlış ekonomik politikalar neticesinde ağır bir sanayisizleşme süreci içerisine girmiştir.
Türk sanayicisi, hükümetin yanlış politikalarının bedelini ya bu ülkeden kaçıp sermayesini başka ülkelere götürerek ya da malını mülkünü yabancı fonlara satarak kurtarmaya çalışmaktadır. Hükümetin politik duruşundan hoşlanmadığı sermayedarları, sanayicileri önce Maliye Bakanlığının cezalandırma sistemiyle baskı altına aldığını, bu da yetmezse düşman ceza hukuku uygulamalarıyla malına mülküne her türlü anayasal güvenceden uzaklaştırılmış bir şekilde el koyabildiğini görüyoruz.
Bir ülkede ekonomik istikrarın olması, sağlam bir adalet sistemine ve kaliteli bir eğitime bağlıdır. Bugün ülkemizde ne yazık ki adil bir adalet sistemi ve kaliteli bir eğitim yoktur. Adaletin olmadığı yerde ekonomik gelişmeden ve ekonomik istikrardan bahsetmek mümkün değildir.
30 yıldan beri Türkiye'nin büyük yatırımlar yaparak geliştirmiş olduğu tekstil sanayinin durumu ortadadır. Geçen sene 364.000 tekstil işçisi işlerini kaybettiler. Tekstilde 4,5 ile 5 milyar dolarlık bir sermaye Türkiye'den sadece Mısır'a gitti. Balkan ülkelerine gidenlerden bahsetmiyoruz bile. Ama sadece tekstil değil, mobilya, ayakkabıcılık gibi sektörler de Mısır gibi ülkelere kendilerini kaymak zorunda hissediyorlar.
Türk hazır giyim ve tekstil sanayinin önde gelen isimlerinden biri olan Abdullah Kiğılı, geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir açıklamayla kamuoyuyla paylaştı. Gelecek 6 ay içerisinde tekstilde yaşanacak büyük çöküşü haber verdi.
Bakın, bu kişi bir siyasi kimliğe sahip değil. Hatta yakın zamana kadar yapmış olduğu açıklamalarda Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti'yi birçok noktada desteklediğini de biliyoruz. Ancak gelinen aşama şunu gösteriyor: Artık sanayici, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.Geçtiğimiz günlerde İzmir'de düzenlenen bir fuara, tekstil fuarına gittik. Değerli arkadaşlar, kumaşların %80'i ithaldi. Bu sadece o fuarda gördüğümüz manzara değil, bu, Türkiye'de üretimin ne noktaya geldiğinin genel manzarası olmak durumunda.
İktidarın üreticinin önünü açmak gibi en ufak bir kaygısı yok. Aksine daha fazla vergi, daha fazla ceza ile üreticinin önü, etkili bir şekilde, kısa vadeli ve parti çıkarına dayanan hesaplarla kesilmeye devam ediliyor."0





