Bir mezarlık önünde konuşan Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu şu ifadeleri kullandı;
"Ders var mı? Yok, Devamlı işte binaydı. Yeni bina yönetmeliğimiz falan güzel ama buna tedbir alınacak. Mesela biz bir ara duyurmuştuk, şimdi tekrar gündeme getiriyoruz. Çünkü deprem ülkesiyiz, İstanbul'da da deprem bekleniyor. Şimdi Mühendislik Kanunu ile ilgili bir talep var. Bu kamu mühendisleriyle ilgili özlük hakları dahil statüleri hepsi ayarlanması lazım ki bunların imzaları, yetkileri ve yaptıkları işler arasında kanuna bağlı olarak bize sağlayacakları güvence, bizim yaşam güvencemizdir. Yani onlar için çıkardığınız Kanun’un mükafatını vatandaş olarak alacaksınız. Harmanını, hasadını aslında can şenliği olarak, depremde yıkılmaz binalar olarak alacaksınız. Dolayısıyla bir Mühendislik Kanunu’na ihtiyacımız var.
Bu Mühendislik Kanunu, çalışan mühendislerin feryadı gibi algılanmasın. Kanunu doğru dürüst çıkarırsanız, bu sizin depremde şöyle konuşmanıza imkan verir: “Allah’a hamdolsun, işlerimizi düzgün yapabildik. Allah’a hamdolsun, tedbirlerimizi alabildik.” Çünkü o mekanizmalar çalışacaktır. “Allah’a hamdolsun, depremde bina hasarımız oldu, can kaybımız olmadı.” deme imkanı verecektir size.
O yüzden biz artık yaralarımızı saran devleti de severiz ama yaralanmamızı engelleyen devleti istiyoruz. Biz artık binalar yıkılınca yitip giden canlarımıza, ölmüşlerimize, “Efendim ölenler öldü, Allah rahmet eylesin. Kalanlara yeteriz.” diyen devlet değil, “Ölmeden size yetiştik.” diyebilen devlet aklını istiyoruz. Binaların yıkılmışlığını, yapma icraatını falan değil, yıkılmadan tedbir alma maharetini görmek istiyoruz. Sirenlerimizi, ambulanslarımızı deprem olmadan çalabilen ambulanslar, sirenler olarak görmek istiyoruz. Deprem olmadan çıkarsınlar, tahliye edebilirler.
Böyle bir akla ihtiyacımız var. Bu kadar depremin yoğun yaşandığı ve can kaybının olduğu bir memlekette devletin aklı şunları sağlamalıdır:
Hangi binaların çürük olduğunu bilmelidir.
Hangi binaların boşaltılması gerektiğini bilmelidir.
Hangi binaların yenilenmesi, hangilerinin güçlendirilmesi gerektiğini bilmelidir.
Fay hatlarının üzerine yapılan binaların boşaltılması gerektiğini bilmelidir.
Zemin etütlerini, taban suyu yüksek yerlerde binalaşmanın katsayılarının bütün bunların bir plana bağlı olmasını sağlamalıdır. Eğer bunları sağlayamıyorsak biz 2025 yılında, buna nasıl devlet diyeceğiz?
Kendimize nasıl “Bir devletimiz var.” diyeceğiz? Nasıl diyeceğiz bunu? Bizim Devlet’imizin aklı bu işlere yetmiyorsa, organize etmeye kapasitesi varken bu işleri organize edemiyorsa, bizim “Devletimiz var.” nasıl diyeceğiz?
O yüzden böyle mezarlarda konuşuyoruz, daha dikkat çekici oluyor. Sebebi şu. Burası, işimizi düzgün yapmadığımız için yitip giden canların, bizden erken ayrılanların mekanıdır. Burası aslında kabahatimizin, kusurumuzun sebep olduğu acıların mekanıdır. Burada demenin bir anlamı var. Şundan dolayı: “Doğru yapsaydık.” diye başlayan cümlelerin hedefi burasıdır.
Vazifelerimizi doğru yapsaydık, devletimiz düzgün denetleseydi, imar kanunlarını, af kanunlarını işte böyle denetimsiz, kontrolsüz yapmasalardı, Mühendislik Kanunları’nı çıkarsalardı, inşaat şartnamelerine baksalardı, zemin etütlerine baksalardı. Yani bunu mezarda söyleyince kastı şu. Bunların hepsi yapılsaydı, biz burada olmayacaktık. O demektir."





